Adam, yakınlarından doktorlara kadar kime “hastayım” dese, “bir şeyin yok, turp gibisin” yanıtını almış. Gitmediği doktor, hastane, hatta üfürükçü liberal bile kalmamış. Bedeninde, ruhunda hissettiği çürümeye kimseyi inandıramamış. Ölürken tek vasiyeti mezar taşına yazılacak söz olmuş: Hastayım dedim, inanmadınız. Ne oldu?

Çok sayıda insanın, fıkradaki adamın durumunu Türkiye için hissettiği ortada.

İtibarları iade edilen askerlere bakarsanız, Türk Silahlı Kuvvetleri 1. Dünya Savaşı sonrasından bu yana olan tarihinde olmadık denli zayıf düşmüş durumda. Haksız olduklarını söylemek de pek mümkün değil. Bürokraside, eğitim, sağlık ve özellikle yargıda benzer, hatta daha beter bir çöküş olduğu gerçek.

Çöküşün temel özelliği devletin memurlarının üzerinde uzlaşılmış bir değerler dizgesini temel alarak çalışmadıklarının ortaya çıkmış olması. Demem o ki, Anayasa ve kanunların bağlayıcılığı, kimse için yokmuş! Meğer ortak değerleri sadece RTE ve yakın çevresi ihlal etmiyormuş. Astsubayından tapu memuruna, belediye meclisi üyesinden doçentlik jürisindeki profesöre, devlette çalışan herkes ‘birden fazla güç odağının’ belirlediği farklı ilkelere göre iş tutuyormuş.

Çöküş ve/ ya da çözülme karşısında ne yapılacağı ise meçhul. Devlet aygıtı en küçük biriminden yönetici katmanına kadar hangi ilke ve kurallar üzerine inşa edilecek? Evrak memurundan yargıcına, öğretmeninden imamına, polisinden generaline kadar her ‘memur’u bağlayan temel ilke ne olacak? Örneğin savcılara ‘Cumhuriyet Savcısı’ denmesinden amaç, onların temel olarak Cumhuriyetin değerlerini korumak ve kollamakla yükümlü/ yetkili olduklarını belirtmekti. Bundan sonra ne denilecek? Bu ilkeleri biçimlendirmesi beklenen milletin vekilleri ve hükümet hangi değerleri temel alacak? Varolan parlamento, bir tür kurucu meclis gibi mi çalışacak?

OHAL ilanından bu yana RTE için ‘Cumhurbaşkanı ve Başkomutanımız’ sıfatları bir arada kullanılıyor. O mübarek de sanki Mustafa Kemal’in Kurtuluş Savaşı sırasında Meclis’in yetkisini geçici olarak üzerine almasına benzer bir halet-i ruhiye içinde harıl harıl çalışıyor!!! Meclis’i sallamadan ve OHAL yasasına bile aykırı olarak devleti yeniden kurma iddiasıyla, ha babam KHK çıkarıp duruyor. Anlaşılan, hayalindeki devlet yapısını kurduktan sonra bir seçime gidecek, ortaya çıkacak Meclis’e de yeni devletin yeni anayasasını onaylatacak!

Olur olmaz, yapabilir yapamaz, hayalindeki devlet iyidir kötüdür, beğenirsiniz beğenmezsiniz ayrı bir tartışma. Ama RTE en azından siyaset yapıyor. Peki diğerleri?

Hepimiz önce devletin kurulduğunu sonra o devlete göre bir milletin inşa edildiğini biliyoruz, değil mi? Böyle bakınca da RTE’nin nasıl bir devlet isteyeceği ve o devlette yaşayacak milletin özellikleri için neyi hayal ettiğini anlamak için uzun boylu, derin çözümlemelere gerek var mı? Hem Fethullahçılarla yıllar süren ittifakı ve ittifak bozulunca yaptıkları, hem de Kürtlerle ilişkileri, işin özü yaptıklarının yapacaklarının teminatı olduğu son derece açık, değil mi? Bu bahiste yetmez ama evetçilerin adlarını anmaya değmez…

Peki, Türkiye’ de yaşayan halkların, bünyesinde bir millet olarak yaşamak isteyecekleri farklı devlet modelleri için siyaset yapan başka gruplar var mı? Bugün şimdi var mı, 15 Temmuz’dan sonra takke düşüp kel göründükten sonra var mı?
RTE’nin istediği devlet ve millet modelini istemeyen insanların olduğu muhakkak. Mesele bu insanları siyasal öznelere dönüştürecek, onların kendilerini siyasetin kurucu ve uygulayıcısı olarak hissetmelerini sağlayacak politikaları üretebilecek siyasal parti ve örgütlerin olup olmaması.

Örneğin, bugüne kadar namaz kılmayan, içki içen birinin hiçbir sözüne inanmaz, onunla hiçbir bağ kurmazdım. Artık “dindarlık benim insanlar hakkındaki yargılarımı belirleyemez” diyen insanlara da seslenebilecek, onlarla dindar olmayanları birleştirebilecek yegâne ilkenin laiklik olduğunu savunacak siyasal örgütlenmeler.

Bu yazıyı pazar sabahı yazarken henüz Yenikapı mitingi yapılmamıştı. Özellikle CHP’nin bin bir nazdan sonra ısrarlara dayanamayarak katılması, meselenin sadece siyasal örgütlenme eksikliği olmadığını, bu örgütlenmeleri yürütecek lider ve kadrolara da gerek olduğunun tanıtı. Aynı zamanda halkların, ne olursa olsun kendi içlerinden yeni liderler bulduklarını, yeni örgütler kurduklarını bilmenin getirdiği iyimserlikle çok çalışmak gerektiğinin de.

Kaynak: Birgun.net