Askeri alanlar kent dışına taşınıyor. Bu alanların özellikle büyükşehirlerin merkezinde yer alması bir süredir farklı kesimlerin tepkisini çeken bir konuydu. Rant çevrelerinin bu alanlara bakışı belli; kentlerde taşınmaz fiyatları uçup, kamunun elinde elden çıkarılacak fazlaca bir şey kalmadığından, askeri araziler bu kesimler için, kolay ve ucuz yoldan el koyup, alışveriş, iş ve konut kuleleri dikmek için bulunmaz fırsat olarak görüldü.

Öte yandan olaya daha siyasi ve ideolojik yaklaşanlar için askerlerin kentlerin “göbeğinde” “at koşturuyor” olması devletin gerçek yüzünün bir göstergesi, bu alanların tasfiyesi ise bir sivilleşme fırsatıydı.

Ancak yakın döneme kadar kimse askerlere “buralardan çıkın” diyecek gücü kendisinde bulamadı. 15 Temmuz birçok konuda olduğu gibi bu konuda da tasfiye isteyenlerin önünü açtı. Hükümetin düğmeye basmasıyla askeri alanlar birer ikişer taşınmaya başladı. Belli ki çok geçmeden kentlerde askeri alanlardan iz kalmayacak.

Şimdi sorun bu alanların nasıl ve neye dönüşeceği! Gayrimenkul sektörünün “ondan-gayri” ismi Ağaoğlu rantçıların ve özellikle devlet olanakları üzerinden rant yaratıp el koymayı sevenlerin temsilcisi olarak hemen öne çıktı. Öyle ya kentsel arsa denildiğinde müteahhit takımı, müteahhit takımı denildiğindeyse Ağaoğlu akla gelir. Bu araziler onun hakkıydı ve o hakkı kullanırken de şehitleri unutturmamak onun göreviydi.


Belli ki askeri araziler için talipli çok olsa da, müteahhit takımı bir adım önde olacak. Mesele şu; bu alanların tasfiyesi sonrasında, yapılacak işlerden “anlamlı” bir gelir elde edilmesi gerekiyor. Bu gelir artık, bütçe açığını kapatmak için mi harcanacak, tıkanma noktasına gelen büyük projelerin mi önünü açacak, yoksa dışarı taşınan askerlerin yeni kampüslerini finanse etmekte mi kullanılacak sorusuna siyasi otorite karar verecek. Lakin görünen o ki hükümet radikal bir tutum değişikliğine gitmeyip, bugüne kadar davrandığı gibi davranmaya devam ederse; bu alanlar kaynak yaratmak için kullanılacak ve bu dönüşümde mutlaka bir müteahhit parmağı olacak!

Ancak tam da bu noktada esaslı bir sorun var; dönüşüm fitilini 15 Temmuz Darbesi, darbeye karşı sokağa çıkan çok sayıda insanın yaşamını elinden alarak ateşledi. Eğer bu tasfiye her şeyden öte, tankların önüne dikilip, yaşamlarını kaybedenlerin anısına saygıdan kaynaklanıyorsa, daha önce hatırlattığım bir konuya bir kez daha dikkat çekmekte yarar var; darbecilere karşı örgütlenen direniş, Ağaoğlu ve benzerlerinin inşa ettiği rezidans ve konut sitelerinde, alışveriş merkezlerinde, ya da şaşaalı iş kulelerinde gerçekleşmedi. Direnen ve yaşamlarını kaybedenlerin hemen tamamı darbecilerle kamusal alanlarda karşı karşıya gelip, ötesi olmayan bedelleri bu alanlarda ödediler.

Cumhurbaşkanı ve Başbakan darbe günü ve sonrasında halkı Ağaoğlu mekanlarına çağırmadı; çağrı meydanlar ve sokakları, kamusal alanları adres göstererek yapıldı. Çünkü gücü sayısında olan halkın, ancak kamusal alanda bir araya gelip, birlikte davrandığı zaman bir güç olduğunu, hepimiz gibi, bu çağrıyı yapanlar da, en azından Gezi Direnişi’nden bu yana biliyorlar. Ankara’da şimdi ismi değişen Kızılay meydanı bu direnişin ana mekanı oldu. Askeri Darbeye karşı çıkanların geceler boyu, meydanın yanı başında uzun süre “nasıl yeriz” diye üzerine hesaplar yapılıp, projeler hazırlanan Güven Park’a yaslanıp, orada kalabilen banklarda ve ağaçların altında soluklanıldığına da ayrıca dikkat çekmek gerekiyor.

Aynı hatırlatma İstanbul için benzer işlevi gören ve geçmişte hedef haline gelen Taksim Meydanı ve onun yaslandığı Gezi Parkı için de yapılabilir. Demek ki “bu meydanlar ve parklar bir gün herkese gerekirmiş” diye de ekleyelim.

İstanbul demişken, bir konuyu daha hatırlatalım; bu devasa metropolde, diğer kamusal alanlar yanında, deprem durumu için tespit edilen “toplanma alanlarının” hemen tamamının da yakın dönemde rant çevreleri tarafından “yenildiğini” sıkça yapılan haberlerden biliyoruz. Askeri alanların geleceği bu nedenle de önemli.

O zaman bir samimiyet testi ile karşı karşıyayız. Boşaltılan askeri alanlar demokrasi ve insanlığı temsil eden ve mümkün kılan kamusal alanlara mı dönüştürülecek, yoksa bugüne kadar hakim olan anlayışın izinde, Ağaoğlu anlayışına mı teslim edilecek?
Bu soruların muhataplarına bir başka soruyla hatırlatalım; “demokrasi şehitlerinin” isimlerini iş kulelerine, rezidanslara, alışveriş merkezleri mi verdiniz, meydanlara ve kamusal işlevleri olan mekânlara mı?

Kaynak: Birgun.net