Başbakan Ahmet Davutoğlu, eşi Sare Davutoğlu ile birlikte Süleymaniye Camii'ndeki Mimar Sinan'ı anma programına katıldı. Programa ayrıca Başbakan Yardımcısı Yalçın Akdoğan, Avrupa Birliği Bakanı Volkan Bozkır, Çevre ve Şehircilik Bakanı Fatma Güldemet Sarı ve İstanbul Valisi Vasip Şahin de katıldı.

Başbakan Ahmet Davutoğlu programda bir konuşma yaparak, "Tarihi yarımadada, Fatih'te, İstanbul'un kalbinde büyüdüm ama hep Salacak'ta bir evim olsun istedim. Çünkü kalbinde büyüdüğünüzde o şehri güzelliğini içeriden yaşıyorsunuz da bazen dışarıdan temaşa etmek istediğinizde en güzel siluetlerinden birisi oradan görürsünüz, tarihi yarımada. Boğazdan şehre doğru gelirken, Süleymaniye öyle bir durur ki; bir dağ. Ama öyle işlenmiş bir dağ ki... Ondan sonra eser yapanlar, bu mekan eserler ikram edenler hep Süleymaniye'yi ve tarihi siluetin içindeki ahengi göz önüne aldılar. Hiç bir zaman tarihi yarımadaya, Süleymaniye'ye şirk koşmaya, şerik koşmaya kalkmadılar. Hep küçük, zarif mimari ile yapılmış eserlerle Süleymaniye ile bütünlük oluşturmaya çalıştılar" dedi.

"'GÖK KAFES' DENİLEN BİR UCUBE"
Davutoğlu, "Şimdi muhasebe vaktidir arkadaşlar. Burada isim vermekten de kaçınmayacağım. Eğer bir gemi ile İstanbul'a yaklaşıyorsanız, bir tarafta Süleymaniye diğer tarafta 'gök kafes' denilen bir ucube. Biz Mimar Sinan'dan, bizim nesil hiç ders almamış diye insan kahrediyor, üzülüyor, mahvoluyor. Tarihi yarım adaya şirk koşan, o yarımadayı tahakküm eden ne eser varsa bu şehre ihanettir. Aynı şeyi Zeytinburnu kuleleri içinde söylerim, diğer yapılar içinde" diye konuştu.

"BUNDAN SONRA BU ŞEHRE HANÇER GİBİ SAPLANAN HİÇ BİR ESER YAPILMAYACAK"
Başbakan Davutoğlu, "Hepimizin en asli görevi, bu şehri emanet olarak devraldığımız bu şehri gelecek nesillere devretmektir. Mimar Sinan'dan ders almış olsaydık, o çok zikrettiğimiz Mimar Sinan'ın aşkını, sevdasını gerçekten yürekten hissetmiş olsaydık, bu aziz şehre, bu aziz şehrin doğasına, dokusuna uymayan eserler yapıp şirk koşmazdık. Açık bir muhasebe ile söylüyorum; hepimiz sorumluyuz ve hep beraber, Mimar Sinan'ın huzurunda, mimarlar gününde, başta mimarlar olmak üzerine bütün mimar erbabına ve başta belediyeler olmak üzere bütün yerel yönetimler ve başta Çevre ve Şehircilik Bakanı olmak üzere bütün bakanlarımıza en açık ve net talimatımız; bundan sonra bu şehre hançer gibi saplanan hiç bir eser yapılmayacak" şeklinde konuştu.

"ŞİMDİ ELİMİZDE BÜTÜN BU İMKANLAR VAR"
Davutoğlu, "Mimar Sinan'ın elinde bilgisayar yoktu, animasyon, simülasyon yapamıyordu. Ama bir gönül gözü ile derin estetik gözüyle baktığında hangi eserin nerede nasıl duracağını görüyordu. Şimdi elimizde bütün bu imkanlar var. Çok rahat bir şekilde yüksek bir mimarinin neye tahakküm edeceğini görecek imkanlara sahibiz. Onu ekrana yansıtıp görebilecekken, onu dahi yapmayıp, bir an önce en yüksek binalar yapıp, en fazla ne kadar ederiz, onun hesabı içine giriyoruz. Bunun şunu kast etmiyorum; her çağın vereceği, verdiği bir hesap vardı. İstanbul feth edildiğin de takriben 45 bin 50 bin nüfusu vardı. 1597 kayıtlarına göre nüfus 1 milyona yaklaşmıştı neredeyse. Yani bir yüz yıl sonra 20 misline yakın bir hale geldi. Mimar Sinan şehrin o gelişimini de göz önüne alarak yeniden imar eden büyük bir şahsiyetti. şimdi de yüz yıl öncesine göre şehrin nüfusu 10-15 misli arttı. Biz de buna göre imar edebilirdik. Son 40-50 yılın için İstanbul'da sur içinde ve çevrede yapılan imar faaliyetlerinin hiç birinde Mimar Sinan'ın bu şehri 10 misli nüfus artışına rağmen dokuyan hassasiyetini, nezaketini, zarafetini tek parti döneminde, 150'ye yakın eserimiz, sadece Fatih semtinde yani 1960'lara kadar mescidimizin, külliyemizin, tahrip edildiğini, yok edildiğini, eski resimlerde var olan eserlerin yok edildiğini görüyoruz. Şunu söylemiyorum; şehir gelişecek, doğaldır. Dünyada İstanbul gibi bir başka şehrin olmadığı bir özellik, hem kadim bir birikime sahiptir, hem moderniteyi yoğun yaşamıştır, hem de küresel bir şehir olma yolunda ilerliyor" dedi.

"NE KADAR PLANSIZ VE SAVRUK GELİŞTİĞİNİ GÖRMEK IZDIRAP VERİYOR"
Başbakan Davutoğlu, "Biz Mimar Sinan'ın hakkını vermek istiyorsak, ahirette onunla karşılaştığımızda 'ben size nice bir şehir bıraktım, siz ne hale getirdiniz' demesini istemiyorsak, hepimiz İstanbul'da taş üstüne taş koyarken, bin kere düşünüp, bir kere koyacağız. İstanbul'u bu çarpık şehirleşmenin getirdiği hallerden kurtarırken, hepsini tek tek gözden geçirerek yeniden inşa edeceğiz. İstanbul'a uçakla geldiğimde, 50-60-70'li yıllardan sonra bizim çocukluğumuzdan sonra gelişen çevre semtlere baktığımızda doğanın, yeşilin, Büyükçekmece'nin, Küçükçekmece'nin o güzel göllerinin etrafına baktığınız da ne kadar plansız ve savruk geliştiğini görmek ıstırap veriyor. Bir tek tarihi yarımadaya geldiğimde içimi bir huzur kaplıyor. Şimdi seferberlik vaktidir, Mimar Sinan'ın hakkını verme vaktidir. Hepimiz Mimar Sinan'ı tekrar tekrar, her gün düşünerek, gerektiğinde, onun formları üzerinde illa Mimar Sinan'ı taklit etmeden çok güzel eserler ortaya koyarak bu şehrin, bu medeniyetin idrakini vermek zorundayız" şeklinde konuştu.

"EN KAPSAMLI İNCELEMEYİ BAŞLATMA TALİMATI VERDİM"
Davutoğlu, "Mimar Sinan'a bir borcumuz daha var. O da, aslında tam da modernitenin vahşi yüzü denilen şeyi Mimar Sinan bizzat yaşamıştır. 1935 yılında dünyada ırkçılığın temel ideoloji olarak benimsendiği bir dönemde, Mimar Sinan'ın etnik kökenin tartışıldığı bir dönemde, onunda Türk olduğu ispat etmek için, biliyorsunuz bazıları, isimlerini zikrederek burada kötü bir hatırayı yad etmek istemem" dedi.

Başbakan Davutoğlu sözlerini şöyle sürdürdü:
"Ama önemli 3 isim, maalesef Mimar Sinan'ın mübarek bedeninin bulunduğu türbeyi açarak, mübarek bedendeki beynin bulunduğu kafatasını ölme cüretine kalktıkları biliniyor. O kafatası ölçümleriyle, bir şey ispat etmeye çalışılır kendilerine, Halbuki bilmezler ki, insanları en önemli, en güzel, Mimar Sinan'ın bir cemal gibi, Allah'ın lütfu gibi baktığı bu mekan dışında, cemalinin yansıdığı ahsen-i takvim olarak yarattığı insandır. İnsan bedenine yapılan en büyük saygısızlık, yapılı, mezarı açılır, kafatası çıkarılır ve incelemek üzere götürülür. Daha sonra bu mübarek bedenin bu uzvu bir restorasyon esnasında geri konmadığı ortay çıkar. Bu konuda epey bir çalışma var. Nerede olduğu ile ilgili rivayetler var. Dil tarih coğrafya gibi, 'etnografya müzesi kuracağız oraya kaldıracağız' dendi söylenir. Bu hep değişik makalelerde kaleme alınmış, tarihçilerin üzerinde durduğu bir konudur. Biraz önce Başbakanlık müsteşarımıza da bugün ağır sorumluluğu olarak görev verdim. Bu konuda bir inceleme başlatacağız ve Mimar Sinan'ın mübarek bedeni, mübarek parçası... Kafatası demek bile bana ağır geliyor, ifade edemiyorum. Böyle bir barbarlık, böyle bir saygısızlık, insana saygısızlık, cenazeye saygısızlık bu topraklarda yaşanmışsa biz Mimar Sinan'ın huzuruna varamayız. Bu tek parti zihniyetini ve onun getirdiği bütün bu ırkçı yaklaşımları faşizan yöntemleri tarihe gömmedikçe, biz Mimar Sinan'ın, İstanbul'un, bu büyük mirasın hakkını veremeyiz. İnşallah bir inceletme başlatacağız, elimizdeki imkanlarla DNA testleri de dahil olmak üzere, neredeyse o mübarek parçasını inşallah bedeninin diğer parçaları ile buluşturup, en azından tarihimizdeki bu kara lekeyi silmek için adım atacağız. En kapsamlı incelemeyi başlatma talimatı verdim. Tarihimizin bu kara sayfası bir şekilde aydınlatılacak ve gereği yapılacak inşallah. Allah bize bu mekanın, bu mirasın hakkını vermeyi nasip eylesin" ()


Kaynak: Birgun.net