“Yine zor günlerden geçiyor Türkiye… At izi it izine karışmış durumda…”

Böyle başlıyordu 15 Ağustos’ta bu köşede yayımlanan yazımız…

Okundu ya da okunmadı; üzerinde pek duran olmadı.

Ama üç hafta sonra aynı sözleri Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan söyleyince büyük olay oldu!

RTE’nin her sözünde “keramet” arayan “iliştirilmiş gazeteciler”, onun bu açıklamasını, son günlerdeki kitlesel tutuklamalar ve işten çıkarmalar konusunda iyi niyetli bir uyarı olarak değerlendirdiler.

Oysa kazın ayağı öyle değildi!

RTE, tutuklamaların AKP kadrolarına uzanmasından duyduğu rahatsızlığı dillendirmek için yapmıştı bu çıkışı…

Gerçeklerin ışığında durum değerlendirmesi yapılacaksa, Cumhurbaşkanı Erdoğan’dan ve “Başyaveri” Binali Yıldırım’dan üst üste gelen uyarıları böyle okumak gerekiyor.

Yoksa demokrat gazetecilerin, ilerici öğretim üyelerinin, eğitim emekçilerinin ve emek hareketi önderlerinin işten atılmaları, kamu hizmetinden çıkarılmaları ya da tutuklanmaları, onların umrunda bile değildir!

Bakın, valilere ne diyor Yıldırım:

“Milletin işini yaparken şekil, usul hatası sonuna kadar yapabilirsiniz.”

Özcesi, “İş yaparken mevzuata takılmayın, yasalara aldırmayın” demeğe getiriyor.

Oysa hukukta “şekil” çok önemlidir ve özden ayrı düşünülemez.

“Şekil” yönünden yanlış olan bir karar, baştan sakattır ve hukuken geçersizdir.

* * *

Çağdaş Ceza Hukuku’nda tutuklama, “istisnai” bir önlemken, AKP iktidarında “esas”a dönüşmüştür. Adliyeye özgür istenciyle ifade vermek için gidenler bile, “kaçma şüphesi var” denilerek tutuklanıyor!

Faşist darbe dönemlerinden ve “kumpas davaları” sürecinden kalma kötü bir alışkanlık bu!

Oysa ünlü hukukçular der ki, “Suçsuz bir kişiyi haksız yere tutuklamaktansa, yüz suçluyu salıvermek daha vicdanidir!”

Artık açıkça anlaşıldı ki, 15 Temmuz darbe girişimi, Türkiye’deki tüm muhalif güçleri bastırmak için bahane olarak kullanılıyor. Herkese “FETÖ’cü” ve “terörist” yaftası yapıştırılarak devlet içinde görülmemiş bir ayıklama hareketi başlatıldı.

Gözaltılar, tutuklamalar ve KHK ile işten atmalar, kamu hizmetinden çıkarmalar öyle yaygınlaştı ki, tüm inandırıcılığını yitirdi. Tıpkı “Ergenekon” ve “Balyoz” davalarında olduğu gibi, “koy sepete!” yaklaşımıyla davranıyor savcılar ve yargıçlar. Yöntemler aynı! İnsan bazen, “Yoksa bunlar dagizli FETÖ’cümü?” diye kuşkuya kapılmıyor değil!

Barış Bildirisi”ne imza atan çeşitli üniversitelerden 41 öğretim üyesi, tam da 1 Eylül Dünya Barış Günü’nde yayımlanan KHK ile kamu görevinden uzaklaştırıldı. Bunların 19’u Kocaeli Üniversitesi’nin hocalarıydı. Açıkça görülüyor ki, “FETÖ ile mücadele” adı altında, bu örgütle uzaktan yakından ilgisi olmayan, tam tersine solcu kimlikleriyle tanınan öğretim üyelerine karşı bir kıyım uygulanıyor. Üniversiteden atılan öğretim üyeleri arasında yakından tanıdığım, aynı kurumlarda birlikte çalıştığım arkadaşlar da var! Örneğin Prof. Dr. Onur Hamzaoğlu, çok değerli bir halk sağlığı uzmanıdır. Daha önce Dilovası’nda içme suyuna kanalizasyon karışmasının sonuçlarını raporlayıp kamuoyu ile paylaştığı için hedef tahtasına konmuştu. O zaman Üniversite yönetiminin şikâyeti üzerine yargılanıp aklanmıştı. Şimdi böyle bir durumla karşılaşması, hukuksuzluğun dik âlasıdır!

“Terör destekçisi” suçlamasıyla Kocaeli Üniversitesi’nden atılanlardan Doç. Güven Bakırezer ve Yrd. Doç. Dr. Yücel Demirer, İletişim Yayınları’ndan çıkan Trabzon’u Anlamak adlı ortak kitabın hazırlık sürecinde benim editörlerimdi. İkisiyle de çok verimli bir çalışma içinde olmuştuk. Doç. Özlem Özkan ve Yard. Doç. Dr. Hakan Koçak’la da değişik platformlarda birlikte çalışmışlığımız vardır

KHK ile üniversiteden uzaklaştırılanlar arasında, “Ateist ve Marksistim, benden nasıl Fethullahçı çıkacak merak ediyorum” diyen Doç. Dr. Candan Badem de var. Tıpkı Onur Hamzaoğlu gibi, o da yargıda aklandı ama hükümetin gazabından kurtulamadı!

Türkiye’de bunlar olurken, hükümet sözcüleri çıkıp “Hukuk işliyor, kimse endişe etmesin!” diyerek bizimle adeta alay ediyorlar…

Tutarsız ve dayanaksız gerekçelerle üniversitelerden kovulan değerli öğretim üyelerinin yakın çalışma arkadaşlarından Aziz Çelik’in yerinde değerlendirmesine ben de katılıyorum:

“Onları şimdilik uğurluyoruz. Kimsenin şüphesi olmasın, bu hukuksuz ve haksız karar er geç ortadan kalkacak; tıpkı (1960’taki) 147’liler gibi, tıpkı (1980’deki) 1402’likler gibi, üniversitenin aydınlık yüzleri olan arkadaşlarımız, hocalarımız kürsülerine, derslerine, öğrencilerine geri dönecekler.”

Kaynak: Birgun.net