MUSTAFA KARADAĞ - Yargıçlar Sendikası Başkanı

Türkiye Cumhuriyeti Devletinin Başbakanı nasıl geldiği hatırlatılarak Cumhurbaşkanı tarafından azledildi. Başbakan bu durumu “Benim tercihim değildi” sözleriyle ifade etti.

Hükümet tasarısına göre Yargıtay ve Danıştay’da görev yapan yargıçlar yasa ile azlediliyor. Anayasada yer alan “yargıçlar azledilemez” hükmüne rağmen.

Eşler, birbirlerini Cumhurbaşkanına hakaret ettiklerinden bahisle şikayet ediyorlar ve birlikte “hakaret edenler” tutuklanıyor.

Aynı yerde çalışan emekçiler “terör örgütü propagandası” yaptığı iddiasıyla diğeri hakkında ihbarda bulunuyor .

Yargıçlar ve savcılar dahi “ünvanlı” görevler alabilmek, yargı iktidarının gözüne, gönlüne girebilmek için bir birleri hakkında tutanak düzenleyip ihbarda bulunabiliyorlar.
Muhtarlara espiyonaj görevi veriliyor, yurdum insanı durumdan vazife çıkarıyor.

Bütün bunlar son on yılın giderek yoğunlaşan eğitimsizleştirme, yoksullaştırma ve yoksunlaştırma politikalarının olağan sonucu.

Aristoteles yönetimlerin doğru yönetim olup olmadığının ölçütünü bilindiği gibi adaletli olmalarına bağlar. Bir ülke düşünün ki Cumhurbaşkanının “yanlarına kalmayacak” dediği kişiler casuslukla suçlanıyor ve işledikleri iddia edilen suçun tarihinden altı ay sonra tutuklanıyorlar. Anayasa Mahkemesinin “benzer hususları içeren haberlerin aylar önce başka bir gazetede yayınlanmış olması ve internet üzerinden kolayca ulaşılabiliyor” olduğunu belirterek ihlal kararı vermiş olmasına karşılık casusluktan, terör örgütü üyeliğinden değil ama devletin güvenliği veya iç veya dış siyasal yararları bakımından niteliği itibariyle gizli kalması gereken bilgilerini açıklamak” suçundan mahkum ediliyorlar. Casusluktan cezalandıramadık ama, Cumhurbaşkanımızı da kıramadık, iktidarını ve gücünü göstermek bakımından gözünüze soka soka herkesin bildiği bir şeyi söyledikleri için iki gazeteciyi, hiç kimsenin bilmediği bir şeyi açıklamak suçundan cezalandırdık mesajı veriliyor bize. Muktedirin en çok kızdığına da on ay fazladan ceza verdik diyorlar.



Başkanlık (bu milletin tarihinde var olan padihşahlık) rejimine geçişe yeterince destek vermediğini düşündüğü için fiili Başkan Başbakanı azlederken siyasi iktidar partisinin bir milletvekili “Güçlü Cumhurbaşkanı ve güçlü Başbakan ile yürümüyor, bundan sonra gelecek başbakanın profili daha düşük olacak” diyerek, hem konuya açıklık getiriyor hem de gelecekteki başbakanın profil düzeyini şimdiden belirliyor. “... abi bizi diskoya götür” misali gazetelerde “beni başbakan yap” manşetlerinden geçilmiyor.

Başta söyledik, azledilen sadece Başbakan değil, Yüksek Yargıçları da azletmeyi planlıyorlar. İhtimal onlara da “nasıl geldikleri” hatırlatılıyor. “Nasıl geldiyseniz ki hizmet ve bağlılığınızın mükafatı olarak sizi biz getirdik, biz gönderiyoruz” diyecekler. Bildiklerinden olsa gerekir, eski ortak-taşeronlar ile yeni gönüllü taşeronlar olacak biteceklere tepki vermiyorlar. Tuhaf olan onları savunmak da sürekli ötekileştirdikleri bize düşüyor.

Yakın zamanda ölü doğmuş olan BAM’ların faaliyete geçmesinden sonra ortaya çıkacak kaos vesile edilerek yargı tümüyle elden geçirilecek. Korkarım siyasi iktidar, iş güvenliğini ve işçi haklarını yok eden kiralık işçi yasasında olduğu gibi yargıç ve savcılar için de aracı kurumlar oluşturarak, “gerektiğinde hizmet alımı” yapma yolunu seçecek.

Tüm hukuk kurallarının ihlali ile yasalaştırılmaya çalışılan ve dünyada eşi görülmedik biçimde geriye doğru ve bir kereye mahsus yasama dokunulmazlığının kaldırılması ise siyasi iktidarın gözü dönmüşlüğünün ağır ve açık bir ifadesi. Muhalefetin, muhalif düşüncenin yok edilmesi isteği hiç bu kadar açık ve hoyrat bir biçimde dile getirilmemiş iken anayasaya, parlamenter demokratik rejime açıkça aykırı olduğunu bile bile muhalefet partilerine mensup milletvekillerinin tasarıyı desteklemeleri politik olduğu kadar patalojik bir durumdur.

Bütün bunlar demokrasinin vazgeçilmez unsurları olan siyasi partilere mensup milletvekillerinin oluşturduğu TBMM’nin paramiliter bir tutum takınmasından ya da fiilen askıya alındığı üyelerinin de kabulünde olan parlamentonun demokratik işlevini kaybettiğinin ve tamamiyle paramiliter bir yapıya dönüştüğünün dışavurumudur.

Türkiyenin maruz kaldığı bu karşı saldırı Cumhuriyetin bugüne kadarki kazanımlarını bir bir yok ediyor. Artık, laiklik, eşitlik, özgürlük, adalet, bağımsızlık, barış, yaşam hakkı, çevrenin ve doğanan korunması, kısacası tüm demokrasi talepleri hükümete darbe yapmaya teşebbüs ya da Cumhurbaşkanına hakaret olarak değerlendiriliyor. İnsan insanın kurdudur sözünün komşu komşunun, arkadaş arkadaşın düşmanıdır olarak gerçek yaşamda karşılık bulması için çalışılıyor. Umarız yukarıdaki saptamadan yola çıkarak “paramiliter parlamentonun” ispiyonculuğu teşvik yasaları toplumda bir karşılık bulmaz ve öğretilmeye çalışılan ahlak anlayışı kendi ahlaksızlığında boğulur, yok olur.

Umut etmek için mücadele etmek gerekiyor. Daha çok demokrasi, daha çok bağımsızlık, daha çok barış, daha çok özgürlük, daha çok huzur, refah barındıran bir Dünyada ve yok edilmeye çalışılmayan bir doğada yaşamak istiyorsak hep birlikte mücadele etmenin ve geleceğimize sahip çıkmanın zamanıdır.

Kaynak: Birgun.net