Latin Amerika’nın en büyük ülkesi Brezilya tehlikeli bir dönemecin eşiğinde. Sağ muhalefetin İşçi Partili Devlet Başkanı Dilma Rousseff’i devirmek için kalkıştığı “anayasal darbe” toplumsal kutuplaşmayı derinleştirirken, 21 yıllık cunta tecrübesinin ardından ancak 1985’te demokrasiye geçebilen ülkede siyasi istikrarsızlık daha da artabilir.

Ulusal Kongre’nin alt kanadında pazar gecesi yapılan oylamada görevden azledilme talebiyle soruşturulması yönünde hakkında karar çıkan Rousseff ve iktidara göre yaşananlar açık bir darbe. Rousseff “azledilme” kararının ardından yaptığı açıklamada suçlamaları kabul etmediğini, baskılara boyun eğmeyeceğini bir kez daha dile getirdi ve savaşmayı sürdüreceğini vurguladı.

Olup bitenleri ‘darbe girişimi’ diye nitelendiren hükümetin Parlamento Grup Başkanı Jose Guimaraes ise “Mücadelemiz mahkemede, sokaklarda ve Senato’da devam edecek” dedi.

Hedef eski gerilla lideri

Nihai kararı Senato’nun vereceği 68 yaşındaki eski gerilla lideri Rousseff hakkındaki suçlamalar da tezgahı gözler önüne seriyor. Şahsi hiçbir suçlamanın bulunmadığı Rousseff’e yöneltilen tek suçlama ekonomik verilerde manipülasyon yapmak! 2014’te yeniden seçilebilmek için bütçe açığını gizlediği gerekçesiyle azledilmesi ikna edici bulunmuyor.

İşçi Partisi’nin üst düzey yöneticilerini gözaltına aldıran Petrobras savcılarının, Rousseff’e şahsi suçlama getiremediğine dikkat çeken destekçileri, çok daha ciddi suçlarla itham edilen bir siyasi sınıfın –burjuvazinin- darbesine maruz kaldıklarını savunuyor.

Rol model Paraguay

Brezilya’da yaşananlar Latin Amerika genelinde ABD desteğiyle esen sağ rüzgardan bağımsız değil. ABD’nin “arka bahçesi”nde derinden derine dalgalanmaya başlayan neoliberal sağcı dalga “solcu iktidarlar kuşağı”nı sarsıyor. Kasım’da Arjantin’de başkanlık, Aralık’ta Venezuela’da parlamento çoğunluğu el değiştirdi. Hemen ardından Şubat’ta Bolivya’da Morales’in başkanlık döneminin uzatılması referandum sonucu önlendi. Nisan’da ise Peru’da başkanlık seçimininin ilk turunu sağcı Fuerza Popular partisi adayı Keiko Fujimori kazandı. Bütün bu seçimlerde ABD kampanyalara müdahale etti, muhalefeti destekledi, sandıktan istediği sonuçların çıkmasını bir şekilde sağladı.

Kıta özelinde istediği gibi yeniden at koşturmaya başlayan ABD çok istemesine rağmen Brezilya’da istediğini elde edemedi. 2014’teki seçimden yenilgiyle ayrıldı ve bir sonraki seçim en erken 2018’de. ABD ve Brezilya burjuvazisinin beklemeye sabrı yoktu. Harekete geçtiler, 2012’de Paraguay’da solcu başkan Fernando Lugo’ya karşı uygulanan Parlamento Darbesi devreye sokulmuş oldu.

Yaşananlar sivil darbe

Ülke tam manasıyla ikiye ayrılmış durumda. ABD destekli sağcılar azli tezahüratlar eşliğinde kutlarken, sol kesim “sivil bir darbe”nin gerçekleştirildiğini düşünüyor. Latin Amerika’yı yakından takip eden gazeteci Cüneyt Göksu’ya göre de yaşananların yeni sivil darbe olarak okunmaması için hiçbir neden yok. Göksu, “Geçmişte ABD destekli darbeler silah, çelik ve suikastler ile yapılırken, bu reçete üzerinden kıtanın bütün ülkelerinde benzer oyun oynanırken, ekonomik yolsuzluğu bahane ederek, kişiler üzerinden yapılması gereken soruşturmalar, kurumları ve siyasi partileri yok etmeye yönelik bir formül içinde yürüyor. Bu biçimlemenin yeni dünyanın, yeni sivil darbe modeli olarak algılanmaması için hiç bir sebep yok. Bu yaşananlar, Brezilya’nın direksiyonuna geçmek için, şoförü alaşağı etmek olarak da okunabilir” diyor.

Göksu’nun da vurguladığı üzere Petrobras, dışarıdan gelen ABD Petrol devlerinin pastadan pay almasını önleyen, Brezilya’nın ve kıtanın yerel oyuncusu. Düğüm de burada esasında. Lava Jato (Araba yıkama) adı verilen yolsuzluk soruşturması üzerinden Petrobras ve İşçi Partisi iktidarı devreden çıkarılmak isteniyor.

Sağın iddiası komik!

İşçi Partisi'nin yolsuzluklara bulaştığı sır değil! Fakat operasyonu yöneten ABD ve Brezilya sermayesinin “temiz toplum” arayışı içinde olmadığı da malum. Anayasal darbeyi gerçekleştiren aktörlerin tamamına yakının yolsuzluk batağına bulaşmış isimler olması da kuşkuları derinleştiren işaretler.

Rousseff cumartesi günü Kongre’deki konuşmasında “Masum birini mahkum edip rüşvetçileri kurtarmak istiyorlar” demişti. Kendisinin yolsuzlukla suçlanmadığını hatırlatan Rousseff “Darbeyi hazırlayanlar bu rüşvet çarkının devam etmesini isteyenler mi? diyerek başkan yardımcısı Michel Temer ve Meclis başkanı Eduardo Cunha'yı kendisine karşı yasal darbe yapmakla suçlamıştı.

Haksız da değil. Temer de, Cunha da fena halde yolsuzluğa batmış isimler. Ancak buna rağmen Rousseff karşıtı hareketin liderliğini sürdürebiliyorlar. Bu da görevden alma kampanyasını sürdüren egemen sınıfların ikiyüzlülüğünün bir göstergesi. Adım adım bir sivil darbeye sürüklenen Brezilya çalkantılı sulara yelken alıyor. Brezilya'daki dalga sadece bu ülke ile sınırlı kalmayacak, tüm kıtayı derinden sarsacak.

*****

Bundan sonra ne olacak?

Rousseff'le ilgili sürece bundan sonra Ulusal Kongre'nin üst kanadı olan Senato karar verecek. Mayıs ayında soruşturma açılıp açılmayacağını görüşecek olan Senato, eğer soruşturmadan yana karar alırsa, Dilma Rousseff'in Devlet Başkanlığı 180 gün boyunca askıya alınacak.

Bu süre zarfında Devlet Başkanlığı görevlerini Rousseff'in görevden alınmasını isteyen siyasi kampın sözcülerinden birisi haline gelen Başkan yardımcısı Michel Temer vekaleten üstlenecek. Rousseff daha önce Temer'i 'darbe girişiminde bulunmakla' suçlamıştı.

Siyasi uzmanlar, Senato'dan Rousseff hakkında soruşturma açılması yönünde bir karar almasını bekliyor. Rousseff'in görevden alınması halindeyse Devlet Başkanı yardımcısı Temer, 2018'de düzenlenmesi planlanan genel seçimlere kadar ülkenin yeni Devlet Başkanı olacak.

Kaynak: Birgun.net