MUSTAFA KARADAĞ - Yargıçlar Sendikası Başkanı

Edirne 4. Asliye Ceza Mahkemesi, Edirne Cumhuriyet Savcısı Fatih Aslan'ın aracını arayan gümrük memurunun 1500 TL adli para cezası ile cezalandırılmasına karar vermiş.

Mahkemenin haksız arama nedeniyle verdiği mahkûmiyet kararına karşı gidilecek yasa yolları vardır ve bu hak ilgilisi tarafından kullanılır. İlginç olan Cumhuriyet Savcısının idari yargıda açtığı tazminat davalarının da hizmet kusuru nedeniyle kabul edilmiş olması ve bu kararlara karşın gümrük idaresinin benzer uygulamalara devam etmesi.

Bahsedilen mahkûmiyet kararı üzerine siyasi iktidar sarhoşluğuna kapılan Gümrük ve Ticaret Bakanı'nın haberlere yansıyan "Bu olayda savcı hakkında gerekli işlem yapılacak. Görevi ya da görev yeri değişecek. Bakanlık olarak şikâyetimizi yaptık. Zaten yasa açık, eğer görevinin dışında gümrük dışına çıktığınız an normal hangi prosedürler uygulanıyorsa, o herkes için uygulanır. Kimseye istisna tanımıyoruz" açıklaması içindeki, kendinden emin bir şekilde söylediği "Bu olayda savcı hakkında gerekli işlem yapılacak. Görevi ya da görev yeri değişecek" ifadesidir.

Bu açıklama bize hemen, aynı zamanda anayasa hukuku profesörü ve Cumhurbaşkanı başdanışmanı zatın "Oğlan bizim kız bizim" sözleriyle desteklediği, diğer bir iktidar partisi milletvekilinin "... yasama bizde, yargı bizde, yürütme bizde, her şey bizde. Şimdi bizim AK Parti hükümetini denetleme gibi bir şeyimiz olabilir mi" şeklindeki sözlerini anımsattı.

Daha önce Cumhurbaşkanının da miting meydanlarında "Ey hakim, ey savcı" şeklinde nidalar yükselttiğini anımsıyoruz.

Gümrük ve Ticaret Bakanının mezkur beyanatı bir öykünme, geride kalmama çabası olarak değerlendirilebilir ama, o kadar da basit değildir. Siyasi iktidarın yaşamın bütün alanlarına egemen olma, tahakküm tesis etme çabası Gümrük ve Ticaret Bakanı'nın yakışıksız açıklamalarını vehimden çok ürkütücü hale getiriyor. Adalet Bakanlığını ve HSYK'yi eleştiren Cumhuriyet Savcısı Menderes Arıcan ile Yargıç Kemal Karanfil'in başına gelenleri, MİT TIR'ları savcılarının düştükleri durumu hatırlayınca durum büsbütün korkutucu hale geliyor.



Bu örnekler ile yeni anayasa-başkanlık tartışmaları, dokunulmazlıkların kaldırılması girişimleri, parlamenter rejimin fiilen askıya alındığına dair söylemler birleştirildiğinde ise siyasi iktidarın asıl özlem ve amacı zihnimizde daha net şekillenebiliyor. Dolayısıyla fiili kuvvetlerin birliği-başkanlık sisteminin bir gereği olarak Gümrük ve Ticaret Bakanı da hiç kaygısız kendisini sinir eden savcının görevinin ve görev yerinin değişeceğini söyleyebiliyor.

Bu sözlerin HSYK'ye verilmiş bir talimat olup olmadığını önümüzdeki günlerde göreceğiz. Zira hükümete yakın yargı örgütü ile HSYK'den şimdiye dek adı geçen Bakanı kınayan, bu tür söylemleri yadırgayan bir açıklama duyamadık.

Parlamenter demokrasinin askıya alınmasının üzerine, daha iki gün önce tecavüz mağduru çocukların kaldığı, yasaya aykırı şekilde oluşturulan yurt-evleri işleten kuruluşların yargı eliyle temize çıkarıldığını, tüm suçun, kusurun fiili bizzat irtikap edene yüklendiğini, yurdun dört bir yanından vakıf yurtlarında, derneklere ait evlerde çocukların cinsel istismar haberlerinin geldiğini, Aile ve Sosyal Politikalar Bakanının bu istismarları bir şekilde olağanlaştırdığını, hocaların 'bademleme' açıklamalarını, Adalet Bakanının ve bazı siyasi iktidar temsilcilerinin dört yıl önce abartılı bir coşkuyla imzalanan ve geçtiğimiz yıl yürürlüğe giren İstanbul Sözleşmesine tamamiyle aykırı olarak ev içi şiddeti bir kadın erkek uyuşmazlığına indirgeyen sözlerini hep beraber değerlendirdiğimizde Türkiye'nin laik demokratik toplum düzeninden laiklik karşıtı bir karşıdevrim sürecine sürüklendiğini daha iyi görürüz.

Bu tespiti yapmak için ilkokul öğrencilerinin, henüz anasınıfına giden çocukların, öğretmenlerin tesettüre sokulmasına, avukatların, yargıçların hâlâ Anayasa Mahkemesi ve AİHM kararlarıyla dinsel simge olduğu kabul edilen 'türban' kullanmalarının serbest bırakılmasına değinmedik bile.

Bütün bu laiklik karşıtı uygulamaların Türkiye'nin olağanı olduğuna işaret eden 'devlet görevlilerinin' çoğalması, bu yorumu da özgürlük adına yapıyor olmaları, siyasal partilerin neredeyse tamamının dinsel imge ve simgelerden medet umup propaganda aracı haline getirmeleri, laik eğitim ve adalet taleplerini 'usulen' dahi telaffuz etmemeleri, yazılı ve görsel basının haber değeri dahi atfetmemeleri de ülke'deki karşıdevrim sürecinin güçlülüğünü göstermeye yetiyor.

Şimdi bu memleketin aydınlarına, yurtseverlerine düşen iş, parlamenter demokrasiye, yargının bağımsızlığı ve tarafsızlığı ilkelerine, seküler yaşama, barışa, eşitlik ve özgürlük taleplerine yönelen bütün saldırılara, ayrışmaları bir yana bırakarak, hep birlikte karşı koymak, demokratik cumhuriyete sahip çıkmaktır.

Kaynak: Birgun.net