KADİR İNCESU

"Eşe dosta selam. İnandığım doğruların adamı oldum, böyle yaşadım, karınca kararınca bu doğruların savaşını daha çok sanatımla yapmaya çalıştım, kursağıma hakkım olmayan bir tek kuruş dahi girmemiştir."
Orhan Kemal 1970'te yaptığı Bulgaristan gezisi sırasında rahatsızlanarak kaldırıldığı Sofya Devlet Hastanesi’nde, konuşma zorluğu çekince istediği kâğıda mavi tükenmezle yazmış yukarıdaki yazıyı. Son yazısı olmuş. 57 yıllık ömrünü özetlemiş.
Aramızdan ayrılalı 46 yıl olan Usta, her geçen gün daha çok ortaya koymuş değerini. Orhan Kemal, edebiyatımızın kıymetli ve sevilen isimlerinden birisi. Aynı zamanda, çok okunan isimlerinden. Herhangi bir kitaplıkta, en çok yıpranmış, sayfaları cildinden ayrılmış bir kitap gördüğünüzde ilk akla gelen isimlerdendir Orhan Kemal.
3 Haziran 1963'te yitirdiğimiz Nâzım Hikmet'e de 3,5 yıl birlikte yattıkları Orhan Kemal'in dizeleriyle de bir selam yollayalım:

Unutabilir miyim seni?
Dünyayı ve insanlarımızı sevmeyi senden öğrendim
Hikâye, şiir yazmayı
ve erkekçe kavga etmeyi senden!

Usta'nın 1944'te yazdığı bir şiirinde
Ve beşbuçuk yaşındaki kızım
ne türlü helecanlar geçirirdi kimbilir
bir kere, bir kerecik olsun
bir paket çikolata
yahut bir oyuncak ayıyla
eve geldiğini görse...
halbuki ben
ekmek, bulgur, patates derdinden
on kuruşa kıyıp
kahveye bile çıkamıyorum

Dizeleriyle anlattığı kızı Yıldız Öğütçü, babasının yakından tanığı olduğu yaşamına ilişkin sorularımızı yanıtladı.

» Babanız Kayseri Cezaevi’ndeyken doğdunuz. Konuşmaya başlayıp da babanızı sorduğunuzda, anneniz ne derdi size?
Babam ben 20 günlükken askere gitmiş. Bu sırada, okuduğu yasaklı kitaplardan dolayı ceza alarak Kayseri Cezaevi’ne gönderilmiş. Çok küçük olduğum için olayın farkına varmam mümkün değildi. Annem beni sadece çocukların anlayacağı basit cümlelerle oyalardı. Hiçbir zaman cezaevi konusu açılmıyordu.Ta ki babamın cezaevinden gönderdiği kendi fotoğraflarını görünceye kadar. Fotoğrafı gördüğümde "Bu senin baban işte" dediler. O zamana kadar baba mefhumu yoktu benim için; herhangi bir tesiri olmadı. Beş yaşıma geldiğimde dedem, halalarım, annem Adana İstasyonu’na gittiğimizde, babamla ilk karşılaşmam orada oldu. Anneme daha düşkün olduğum için, annemi babamdan çok kıskandım. Annemi kucaklamasına çok kızdım. O kızmam da birkaç hafta sürdü.

» Babanızla ilgili Adana günlerinden neler hatırlıyorsunuz?
Adana günlerinde maalesef hiç huzurlu değildik. Devamlı polis peşimizdeydi. Takip ediliyorduk. Eve akrabalarımız bile gelemiyorlardı. Ev basıldığında komşularımız perde arasından korkarak gözetlerlerdi. Bize yakın olanlar bile işinden olur korkusuyla yaklaşmak istemiyorlardı.

» Size "Torunum" diyen Nâzım Hikmet ile bir araya gelme imkânı bulabildiniz mi? Nâzım Dedeniz sizin de bir resminizi yapmış. Duruyor mu o resim?
Nâzım Hikmet, babamla Bursa Cezaevi’ndeyken çok yakın dosttu, ağabey kardeş, hatta baba oğul ilişkisi içindelermiş. Bu nedenle mektuplarında anneme kızım diye hitap edermiş bana da torunum. "Torunumu üzmeyin, herhangi kötü bir şey yapmayın benim yerime öpün kucaklayın" dermiş.
Annem benim 2-3 yaşımdaki fotoğrafımı cezaevine babama gönderiyor. Nâzım Hikmet de çok iyi resim yaptığı için yaklaşık 50 x 40 ebatlarında bir tuvale yağlı boya resim olarak benim 15 yaşıma geldiğim zamanki halimi hayal ederek resmimi yapmış. Ve sağ tarafına da benim için, 1928 yılında yazdığı "Çocuklarımıza Nasihat" adlı bir şiirini eklemiş:

Hakkındır yaramazlık
Dik duvarlara tırman
Yüksek ağaçlara çık
Usta bir kaptan
Gibi kullansın elin
Yerde yıldırım gibi giden bisikletini...
Ve dindersleri hocasının resmini yapan
kurşun kaleminle yık
Mızraklı ilmihalin
yeşil sarıklı iskeleletin
Sen kendi cennetini
Kara toprağın üstünde kur.
Coğrafya kitabıyla sustur,
seni "Hilkati Ademle" aldatanı...
Sen sade toprağı tanı
toprağa inan.
Ayırdetme öz anandan
toprak ananı
Toprağı sev
Anan kadar...

Gerçekten de 15 yaşıma geldiğim zaman ki halimin aynısı olmuştu. Ne yazık ki bir baskın sırasında emniyet tarafından o tablo alınmış. Ve yakın zamana kadar araştırmamıza rağmen Nâzım Hikmet imzalı o tablo bulunamadı. Hala bir umutla o tablonun bulunmasını heyecanla bekliyorum.

***

1945 Yıldız Öğütçü annesi Nuriye Öğütçü, babası Orhan Kemal ile...

‘Hayat dolu bir insandı’

»​Babanızla Nâzım Hikmet’in mektuplaşmaları kitap olarak yayınlandı. Adınızın sıklıkla geçtiği o kitap -mektuplar- sizde ne gibi izler bıraktı?
Her okuduğumda ben de derin hisler bıraktı. İki değerli yazarın ki biri babam ve biri de manevi dedem olunca çok etkileniyorum.

»1951’de trenle İstanbul’a geldiniz. Yolculuk öncesi ve sonrasında babanız gelecekle ilgili olarak neler anlatmıştı size?
Babam çok hayat dolu bir insandı. Her zaman geleceğin insanlığa güzel günler getireceğine inanırdı. O kadar baskı altında bile hiç umudunu yitirmedi.

»Orhan Kemal adı yüzünden hiç sıkıntı yaşadınız mı?
Özellikle Adana’da çok sıkıntılar yaşadık. Bir olay olsa hemen gelirler babamı alıp götürürlerdi. Bir çocuk olarak bunlar beni çok etkiliyordu. Aynı durum İstanbul’a geldiğimizde de devam etti.

»Babanızın Türkiye’nin en çok okunan isimlerinden bir olduğunu ne zaman anladınız? Neler düşündünüz?
Çocuk yaşlarımda iken aile içinde de bu konularda konuşmalar yapılıyordu. Zaten dedem Abdülkadir Kemali Bey de hem avukat hem de politikacı olduğu için benim yanımda siyaset ve kültürel konular tartışılırdı. Böyle büyüdüğüm için bana her şey normal geliyordu.

»Biraz da babanız Orhan Kemal’den söz eder misiniz?
Babam çok sıcakkanlı, çocukla çocuk, büyükle büyük olan biriydi. Zaman zaman evde annemi bile kaleci yaparak oğullarıyla birlikte top oynardı. Fakat işlerinden dolayı terslik olduğunda, özellikle gazetelerden tefrika paralarını alamadığında eve asık suratla gelirdi. Böyle olunca annem tembih ederdi. Yaramazlık yapılmaması, mum gibi oturulması gerektiğini anlatırdı. Ama para aldıysa müthiş neşeli olur, elleri kolları dolu gelirdi. Çocukların sevdiği fındık, fıstık gibi çerezler meyveler alır ve herkese eşit ölçüde dağıtılırdı. O gün hepimiz için bayram olurdu.

»Babanızın başarısında, anneniz Nuriye Hanım’ın rolü üzerine neler söylemek istersiniz?
Annem çok evcimen bir kadındı. Her şartta kocası ve çocukları için yapamayacağı hiçbir fedakarlık yoktu. Bütün zorluklara rağmen çocuklarının okuması, iyi bir tahsil yapması için elinden gelen her şeyi yaptı. Hapishane zamanlarında bile Nâzım Hikmet’in dokutarak gönderdiği renk renk yünlü kumaşlarını dışarıda satar ve parayı onlara gönderirdi. Çok güzel örgü örer, dikiş dikerdi. Ben enstitünün dikiş bölümünü bitirdikten sonra bana da yardımcı olur, dışarıya iş yapar eve katkıda bulunurduk. Bunun dışında babamın yazdığı hikâye, roman müsveddelerini Nâzım Hikmet’in tavsiyesi üzerine, “Karına ve kızına bunları oku, onların fikrini al” dediği için bizlere okur, fikirlerimizi alırdı.

»10 Mayıs 1940’da sizin için “Kızım”a adlı bir şiir yazmış babanız. O şiiri okuyunca neler hissetmiştiniz?
İlk okuyuşumdan son okuyuşuma kadar her seferinde çok etkilenir ve duygulanırım. Bu şiiri ilk kez kendi ağzından okuyarak duyduğum için hep o gün gözümün önüne gelir ve çok gururlanırım.

Kaynak: Birgun.net