UĞUR ŞAHİN
[email protected]
@uugurs


Türkiye’nin Başika’daki askeri varlığı nedeniyle Irak ve Türkiye arasında başlayan kriz, karşılıklı açıklamalar ve restleşmelerle büyüyor. Irak Dışişleri Bakanlığı, Türk Silahlı Kuvvetleri’nin (TSK) ülkenin kuzeyindeki varlığını ihlal olarak nitelendiriyor. Son olarak da Bağdat Hükümeti, Türkiye’nin Musul yakınlarındaki Başika kampındaki askeri varlığıyla ilgili olarak Birleşmiş Milletler (BM) Güvenlik Konseyi'nin acil bir toplantı yapmasını talep ederek, krizi uluslararası bir boyuta taşıdı.

Emekli Büyükelçi Faruk Loğoğlu ve İstanbul Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi’nden BirGün yazarı Yrd. Doç. Dr. Güven Gürkan Öztan, krizi BirGün’e yorumladı.

Türkiye belirsiz bir tabloyla karşılaşır

CHP eski milletvekili emekli Büyükelçi Faruk Loğoğlu Türkiye’nin Başika’daki askeri varlığı ve Musul operasyonları nedeniyle Irak ve Türkiye arasında yaşanan kriz için, ‘gereksiz ve tehlikeli’ yorumunu yaptı. Loğoğlu, “Musul’la ilgili olarak Türkiye’nin yanı sıra Bağdat hükümeti itirazlarını dile getirdi. Türkiye; Amerika Birleşik Devleti, İran ve bütün bu faktörlerin bir araya gelişiyle birlikte, ucu çok acık ve belirsiz bir tabloyla karşı karşıya kalır. Tehlikeli ve gereksiz bulmamın sebebi ise, Türkiye’nin Bağdat Merkezi Hükümeti ve onun itirazlarına rağmen içine girmesi gereken bir konu değil. Karşılıklı olarak duyduğumuz sert söylemler yerine Ankara ve Bağdat’ın, yüksek seviyede bir araya gelmesi ve bu meselenin üzerine gerginliği giderecek adımlar atılması gerekiyor. Bunu yapabileceklerini pek tahmin etmiyorum, çünkü söylemler çok sert” diye konuştu.

Askeri varlığı izah etmek mümkün değil

Loğoğlu, Irak Meclisi’nin TBMM'nin Türk askerlerinin Irak'ta kalma süresinin uzatılmasıyla ilgili kararını kabul etmediği ve bununla ilgili kararı onaylamadığını hatırlatarak, “Irak Parlamentosu’nun aldığı karardan anlayışsızlıkla karşılıyorum diyemem” dedi. Loğoğlu, “Fakat bunun da bir adabı ve üslubu olması gerekiyor, neticede komşu bir ülke. Ama Türkiye’nin bunun karşılığında vermiş olduğu, ‘İyi niyetli değil, biz Irak için bunları yaptık’ gibi tepkiler, Türkiye’nin askeri mevcudiyetini izah etmekte mümkün değil. Özellikle de bu noktadan sonra. Şimdiye karar ses çıkarmıyorlardı, TSK’de, Peşmerge’ye eğitim veriyordu” şeklinde konuştu.

Ankara bölgede tek aktör değil

Türkiye’nin Irak’ta yaşanan siyasi kriz ile ilgili olarak acilen tutarlı adımlar atmasının gerektiğinin altını çizen Loğoğlu, “Irak’taki ve Suriye’deki gelişmelerle birlikte Türkiye doğrudan doğruya savaşa girebilecek bir potansiyel taşıyor. Burada tabii ki Türkiye aktör olmadığı için, Türkiye’nin bundan sonra atacağı adımların çok iyi düşünülmesi ve ona göre davranılması gerekiyor. İran, Rusya ve Amerika Birleşik Devleti yani herkes kendi oyununu oynuyor. Türkiye’nin bütün bunların farkında olarak ciddi, tutarlı bir çıkış stratejisi olarak ölçülü adımların atılması gerekiyor. Elbette Türkiye’nin hem Irak hem de Suriye’de ulusal çıkarları var. Ama bunları savaşarak, her iki ülkenin rejimine meydan okuyarak halletmek mümkün değil” ifadelerini kullandı.

Irak’ta nüfus alanı oluşturulmak isteniyor

Yrd. Doç. Dr. Güven Gürkan Öztan, Musul krizine ilişkin şu değerlendirmeyi yaptı: “Bölgedeki dinamikler, son 6 ayda Suriye’yi, Irak’ı kapsayan bir biçimde oldukça değişti. Bunlardan bir tanesi gerilimli soğuk savaş atmosferinin bölgede yenilenmiş bir biçimde kendini göstermesi. Suriye’deki ateşkes süreci tekrar gündeme geldiğinde, bunun bir yumuşamaya doğru evrilebileceğine dair tahminleri okuduk. Fakat son geldiğimiz süreçte gördük ki, Reagan dönemini anımsatacak kadar ABD ile Rusya arasında bir gerilim var. Şimdi bölgedeki emperyalist çıkarların uzlaşmaz bir hale geldiği çok açık. İran, Suudi Arabistan, Rusya, ABD ve Türkiye arasında ki gerilim yükselmiş durumda. Burada temel mesele "Türkiye’nin Suriye ve Irak’ta izlemeye çalıştığı nüfus alanı oluşturma politikasıdır.”

Mezhepçilik derinleşiyor

Bölgedeki mezhepçiliğin derinleşerek devam ettiğini aktaran Öztan şöyle devam etti: “Türkiye içindeki sistematikleştirilmiş baskı ortamını ve bunun üzerindeki mağduriyetleri kapamanın en kolay yolu dış politikada yapılacak ya da yapılması vaat edilen ‘cesur hamleler.’ Oldukça dengesiz hareket edilmeye başladı şimdi burada iki tane asıl hedef var birincisi AKP iktidarı batıda kaybettiklerini tekrar kazanmak adına IŞİD ile olan mücadelenin bir parçası olarak kendini göstermek ve böylece batı nezlinde yeniden bir müttefik olduğunu kanıtlamaya çalışıyor. Fakat bunu yaparken de bölgenin kendi dinamiklerinde hep yanlış oyuncular üzerine yatırım yaparak bu süreci devam ettiriyor. Bir türlü dumanı sönmek bilmeyen mezhepçi savaşı yeni denklemin içerisinde derinleşerek devam edeceğini ve Türkiye’nin de bu denklemin içerisinde ateşe, yanan ateşi daha da harlayan bir politik aktör olarak varlığını sürdürdüğünü gösterdi”

Kaynak: Birgun.net