"Öyle durur bir kıyının serüveninde ceset,
Odan öyle sevinçsiz yüzün öyle serin ki"*

Ayşegül Duman, 109 kişinin yaşamını yitirdiği Türkiye’nin en kanlı katliamı Ankara Katliamı’nda yaralanarak kurtulan yüzlerce kişiden birisi.

38 yaşındaki Ayşegül Duman, Çerkezköy’de öğretmenlik yapıyor. Yaklaşık 8 ay boyunca Ankara’da süren tedavisi boyunca yaşadığı zor zamanları BirGün’e anlattı. Anlattıklarını tek kelimeyle özetlemek mümkün: Umut.

Duman, umudunu, ayakta duruşunu ve barışa olan özlemini şu sözlerle ifade ediyor: “O kadar çok eksildik ki… her gün eksilmeye devam ediyoruz. Sizler varsanız bizler varız. Bu mücadelenin içinde birlikteysek varız. “

"Pankartlar yardımıyla ambulanslara taşıdılar"

10 Ekim 2015’te yaşadığı o saldırı anını şöyle anlatıyor Duman:

“Bacaklarım kırıldı. Sağ kaval kemiğim, sol diz kapağım ve ayağım kırıldı. 5 bilye isabet etti. Dik bir şekilde dizlerimin üzerine düştüm. ‘Güm’ sesiyle beraber müthiş bir sıcaklık hissettim. Başımı koruma altına aldım. O esnada biber gazı atıldı sandım. Kafamı çevirdiğimde birkaç saniye içerisinde gerçek bir saldırı olduğunu idrak ettim. Ayağa kalkmaya çalıştım ancak kalkamadım. Etrafa bakındım. Sağda solda arkadaşları gördüm. Onlara seslendim. Baygınlık geçirenleri gördüm. Bir arkadaşım sinir krizi geçiriyordu. Onları sakinleştirmeye çalıştım. Yerlerde yaralılar varken bir de polis saldırısı oldu. Biber gazları atıldı. Sonrası dehşet doluydu. Sağlık ekipleri tarafından sağlık müdahalesinin olmasını bekledim. Sonra sağlık görevlileri müdahale etti. Bir arkadaşımı gördüm ona seslendim. ‘Buradayım sakin ol’ dedi. Pankartlar yardımıyla ambulanslara taşıdılar.“

10 Ekim sonrasında tedavi sürecinin başladığını ifade eden Ayşegül Öğretmen, 10 Ekim’den Haziran’a kadar Ankara’da kalsa da peyderpey hala kontroller için Ankara’ya gittiğini söylüyor. Kasım ayına kadar raporunun olduğu Duman, Kasım ayında görevinin başına dönecek.

"Yargılamadaki adil süreç vefa borcumuz"

Saldırı sonrasındaki süreci anlatan Duman’ın sesindeki umut, acıları her gün acılarını yaşamaya devam etse de, barışa olan özlemin en güzel izahıydı. Bu umudu şöyle anlatıyor Duman:

“1 yılımız katliamlarla geçti. Ama benim için az önce yaşanmış gibi. Üzerinden sanki koca bir yıl geçmemiş gibi. Acısı, öfkemiz, isyanımız o kadar taze ki. İlk günkü gibi kanıyor. Hiçbir katliamın sahibi olmadığı gibi bizim de sahibimiz olmayacak. 7 Kasım’da ilk duruşma olacak. Adil bir yargılanma umut ediyorum.

İhmali ve kusuru olan kimler varsa yargılanıp ceza almasını istiyorum. Sonuçta yitirdiğimiz arkadaşlarımızı geri getiremeyiz ama yargılamadaki adil süreç arkadaşlarımıza karşı vefa borcumuzu ödememiz için önemli.

Ancak şu bilinmeli ki, bizler her gün birer kere daha ölüyoruz. Sürekli tükeniyoruz. Ne kadar iyileşsek de kemiklerimiz kaynasa da ayağa kalksak da bedenimiz, yüreğimiz iyileşmiyor. Ne kadar psikolojik, fiziksel destek, yardım alsak da ömür boyu iyileşmeyecek yaralara sahibiz.”

"Barış coşkusuyla gittik üzerimize organlar yağdı"

Patlama anını anlatırken şu sözleri kaydediyor Duman, "Geçen sene Ankara’ya ne kadar büyük bir coşkuyla gitmiştik. Üzerimize organlar, vücut parçaları düşüyor. Etrafınızda yardım bekleyen insanlar… kelimeler yetmiyor.

Biz kanayan yaralarımızı nasıl iyileştireceğimizi biliyoruz. Diğer yaralarımızı nasıl iyileştireceğimizi biliyorum. Ankara’ya anmaya katılan arkadaşlar saldırıyı yaşamak için neyi hak etti?”

"Hastanede BirGün okuyarak süreci takip ettim"

Tedavi sürecinde kendi hikâyesini anlatırken, hastanedeki ilk gününden itibaren arkadaşları ve doktorları çıkan haberlerden dolayı psikolojik olarak kötü etkilenmesini istememesine rağmen, Duman, kendi haberi de dâhil olmak üzere her şeyi takip ettiğini, BirGün okuduğunu “Bütün süreci gazetenizden takip ettim. Süreçten kopmadım. İyileşme ve tedavi sürecime acımızı yaşayarak, yüzleşerek devam ettim. Acılarımızdan, yasımızdan kaçarak değil." sözleriyle ifade etti.

"109 arkadaşımızın düştüğü yere 1 karanfil bırakamayacak mıyız?"

Ankara Katliamı’nın birinci yıl anmasındaki polis saldırısını ve gözaltıları değerlendiren Ayşegül Öğretmen şu soruyu soruyor: “101 arkadaşımızın düştüğü yere 1 karanfil bırakamayacak mıyız?..Biz bunu hak etmek için ne yaptık? 109 arkadaşımızın düştüğü yere 1 karanfil bırakamayacak mıyız? Ben de çok isterdim Ankara’ya gideyim ama sağlık durumum nedeniyle gidemedim. Gidemememden dolayı utanç duyuyorum. Öfkem git gide artıyor.

İnsanlar kendi yakınları öldüğünde bir mezar ziyareti yapar. Dostlarımızı yoldaşlarımızı düştüğü yerde anmak bizlerin en doğal hakkıydı. Orada hiçbir arbede ve provokasyon yaşanmayacaktı. Bu gibi durumlar bizim acımızı daha fazla yaralamak dışında bir şey yapmıyor. Oraya giden insanlar bedel ödemişler, emek demokrasi sürecinde bir şekilde bu mücadele içerisinde yer almış insanlar. Evlatlarını, eşlerini, yoldaşlarını kendi elleriyle toprağa bıraktılar.

Çok farklı şeyler yaşıyoruz. Yakınını kaybetmiş birini görünce yüzlerine bakamıyorum. Çünkü o arkadaşlar bize siper oldular. İnanın üzüntümden dolayı hala katliamda yaralanmış, tanık olmış arkadaşlarımızı arayıp sormaya korkuyorum.”

"Umudumuz barış için en güzel sebep"

Cemal Süreya, “Barış demiş ve güvercin tıkmışlardır boğazına/ Bu yüzden edep kuralı gözetmez Anadolu ermişi”* dizelerinde Ayşegül Öğretmen’in bu hislerini hissetmiş midir bilinmez ama Ayşegül Öğretmen’in yaşadığı travmayı neredeyse her kelimesiyle hissediyor. Hissediyor hissetmesine ancak son sözünde bile ‘umut’ sözünü ‘barış’a kardeş ilan ediyor. Vazgeçmiyor:

“Acımız çok taze ve eksilmiyor. Takvimlerden Ekim ayı ve 10 sayısı çıktı. Saat 10’u bilmeyiz biz artık. Ve hiçbir şey eskisi gibi değil. Kendi ihtiyaçlarımızı kendimiz karşılıyor olabiliriz ama içimizden çok şey gitti. Ankara’ya mutlu geldik ölmüş bir şekilde döndük. Bizlerin yaşayan bir ölüden bir farkı yok artık. Tüm bunlara rağmen asla ve asla umudumuzu yitirmeyeceğiz. Umudumuzu güzel günlerle yeşerteceğiz

Biz hiçbir zaman barış için umudumuzu yitirmedik. Yaşar Kemal’in de dediği gibi, ‘Dağlar, insanlar ve hatta ölüm bile yorulduysa şimdi en güzel şiirdir barış’. Biz buna inanıyoruz. Ömrümüz yeter mi bilmiyorum ama umudumuzu yitirmeyeceğiz. Biz her gün eksildik, tükendik, 1 yıl geçmiş olabilir ama biz sanki az önce yaşanmış gibi hissediyoruz. İnanın biz her gün o katliamı her gün yaşıyoruz. Gülerken sohbet ederken, yemek yerken, bizim hiç aklımızdan yüreğimizden çıkmıyor.

O kadar çok eksildik ki, her gün eksilmeye devam ediyoruz. Sizler varsanız bizler varız. Bu mücadelenin içinde birlikteysek varız.

Ankara’ya gittik geçen sene. Emek ve barış şiarıyla gittik. O güzel bahar gününü kapkara bir güne çevirdiler ya, bizim buna inat barışa dair inancımız sürecek. Düşen arkadaşlara barış dolu güzel günler ahdımızdır. Biz belki bunu göremeyiz ama umudumuz buna en güzel sebep.”

*Cemal Süreya - Seviş Yolcu

Kaynak: Birgun.net