Eskiden Ankara siyasetinde meydana gelen gizli bir gelişme, en çok bir hafta içinde Türkiye’nin bilgisine sunulurdu. Ankara kulislerin kurt gazetecileri bir biçimde bu bilgilere ulaşırlar, lisan-ı münasiple sütunlarına alır yazarlardı.

Öyle kan gövdeyi götürmezdi ama ortalık bir miktar çalkalanırdı. Bazen bakanlar istifa eder, bazen parti yönetimlerinde yer değişiklikleri olurdu.

Ankara gazetecileri yamandı yani… Bir süredir böylesi kulis haberleri patlatamıyorlar!

Nedeni belli!.. Siyasi otorite ile gazetesinin arasının bozulma riski var. Zaten bir süredir gazetecinin haber yapmayanı makbul hale geldi.

Haber-kulis bilgisi yerine bakanların, hükümete yakın işadamlarının üstün başarılarını yazmak prim yapar halde. İktidar da, gazete yönetimleri de çok memnunlar. Sadece okurlar, gazeteleri yavaş yavaş terk ediyorlar o kadar.
Ankara kulis haberleri eksikliğini uzun aralıklarla da olsa RedHack gideriyor. Bazen bakanlık, bazen emniyet sitelerine balıklama dalıp ulaştığı gizli bilgileri ortalığa saçıyor. Bunların doğru olup olmadığı gösterilen tepkilerle ölçülebiliyor.

RedHack’in son bombasını, Doğan Medya Grubu Başkanı Mehmet Ali Yalçındağ’ın hükümet cenahına yazdığı e-postalar ile patlattı.

Renkli bilgiler içeriyor bu e-postalar… En başta da Doğan Grubu içinde acayip bir iktidar savaşının sürdüğü aleni olarak görülebiliyor.

Bu yazışmalar yalanlanabilir. Ama içinde yaşanmış doğrular var, onlar ne yapılacak? Mesela internet sitelerinde yayınlanan bir haberin doğru olduğunu bizzat Yalçındağ söylüyor. Hürriyet’in başındaki Vuslat Doğan Sabancı ile Yalçındağ arasında yaman bir iktidar savaşının varlığını hiç kimse inkar edilemeyecek. “Savaş” kelimesi Yalçındağ’ın sıfatlandırmaları ile hak edilen yere oturuyor. Hürriyet Ankara Temsilcisi Deniz Zeyrek için “düşman” diyebiliyor.

Düşman ancak savaşta olur! Demek ki savaş var. En azından Mehmet Ali Yalçındağ açısından böyle…


•••
Geçenlerde bir Ankara gazetesi anlatıyordu.

15 Temmuz sonrasında Başbakan Yardımcısı Tuğrul Türkeş ile görüşüyorlarmış. Türkeş “ben babamdan bildiğim için” diyor:

-Jetler alçaktan uçunca darbe olduğunu anladım!

Makama gelen Türkeş Milli Savunma Bakanı Fikri Işık’ı arıyor:

-Komutanların telefonlarını versene, bir arayıp soralım bakalım ne diyecekler?

-Valla bende hiç birinin telefonu yok!!!

Bunun üzerine Türkeş eski Savunma Bakanı İsmet Yılmaz’ı arıyor. Onda hepsinin telefonu var. İki koldan kuvvet komutanlarını arıyorlar.

İkisi de ulaşamıyor!

Başbakan Yardımcısı’nın ve eski Savunma Bakanı’nın telefonunu açmıyorlar komutanlar.

Haliyle biraz kaygılanıyorlar: Acaba bu işler emir komuta zinciri içinde mi gelişiyor?

Öyle olmadığı sonra belli oluyor. Ama ilk saatlerde durum böyleymiş.

Başbakanlık binasına daha sonra Numan Kurtulmuş ile Süleyman Soylu da geliyor. O sırada TRT’de “darbe bildirisi” okunuyor. Üç siyasetçi kendi aralarında konuşup TRT’ye gidilmesi kararı alıyorlar. TRT, Numan Bey’e bağlı olduğundan onun gitmesi uygun olur diye düşünüyorlar. Fakat o sırada ne oluyorsa, Numan Bey kayboluyor!.. Bunun üzerine “gecenin yıldızı” Süleyman Soylu, şoföründen ikinci bir silah daha istiyor, iki tabancayı beline taktıktan sonra, özel kuvvetlerden kendine eşlik edecek birim oluşturup TRT’ye gidip, darbecileri teslim alıyor.

Adamın hası zor günde belli olur derler ya, Soylu da 15 Temmuz gecesi kendi payına bunu ispat ediyor.

Bunu anlatan Ankaralı gazeteci “Soylu boşuna gelmedi şimdi bulunduğu makama” diye sözlerini tamamlıyor.

Bunlar siyasetin magazini, ilerde anı kitaplarında daha detaylıları elbette yayınlanır. Ama o zamana kadar da her şeyin saklı kalması olmazdı eskiden…

Kaynak: Birgun.net