ŞENAL SARIHAN
Av. CHP Ankara Milletvekili

Mayıs Ayı’na, Milliyetçi Hareket Partisi’nin olağanüstü kongreye gidip gitmeyeceği tartışmaları damgasını vurmuşken, ansızın AKP’de değişim rüzgarları esti. AKP’nin bütün kararlarının tek buyurucusu ve partinin gerçek Genel Başkanı olan zat, bir emirle önce Başbakan’ı görevinden alıp, hızlı bir atakla olağanüstü kongresini de gerçekleştirerek yeni Başbakanı atadı. Bu sürecin bu denli sessiz sedasız, hiçbir gürültüye meydan verilmeden gerçekleştirilmesi, partideki “uyum”un değil, ‘emirin demiri kestiği’, Tek Adam Partisi olmanın sonucu idi. Kadir ve mutlak tek adam! Önünde secdeye durulacak, ruhani lider! Bu nedenle kendisinin olmadığı bir ortamda, mesajı okunurken dahi ayağa kalkılacak kadar saygın…
Anılan şahsın “Cumhurbaşkanı” sıfatı da var. Ancak bu sıfatı ona kazandıran ve halen yürürlükte olan Anayasa’nın 101. Maddesi’nin son fıkrasına göre ”Cumhurbaşkanı seçilenin, varsa partisi ile ilişiği kesilir ve TBMM üyeliği sona erer.” Ancak, mevcut durumun böyle olmadığı, gün gibi ortada. Bu madde bizzat Cumhurbaşkanı tarafından ihlal ediliyor. Cumhurbaşkanı bu ilişkiyi söylemekten geri durmadığı gibi, atadığı önceki ve bugünkü hükümet üyeleri, milletvekilleri bu durumu kendi sözleri ile doğal bulduklarını açıklıyorlar. Hukuksuzluk ve Anayasa’ya aykırılık onlar için olağan bir durum. Hatta, hep bir ağızdan bu durumun “fiili olarak başkanlık sistemini” getirdiğini rahatlıkla söylüyorlar. Şimdi tebaaya, fiili durumu yasal hale getirmek düşüyor. Peki ortada bir suç yok mu? Pek çok kişinin “darbe” olarak nitelediği bu ve benzeri duruma, Türk Ceza Yasası’nda bir tanım getirilmemiş mi? 5237 Sayılı TCK’nın 309. Maddesinde “Anayasayı İhlal” suçu yer alıyor. Anılan maddede;
”Cebir ve şiddet kullanarak TC Anayasası’nın öngördüğü düzeni ortadan kaldırmaya veya bu düzen yerine başka bir düzen getirmeye veya bu düzenin fiilen uygulanmasını önlemeye teşebbüs edenlerin ağırlaştırılmış müebbet hapis cezası ile cezalandırılacağı“
hüküm altına alınmış bulunuyor. “Cumhurbaşkanı’nın ve onun partileri ile ilişkisini fiilen kesmeyen ya da fiili müdahaleyi kabul eden ve bu kabulü, hiçbir sakınca görmeden kamuoyu önünde açıklayan hükümet yetkililerinin suç işlediklerini ifade edersek yanılmış mı oluruz? Bu fiilin işlenmesi için aranan unsurlardan olan “ cebir ve şiddet ”in gerçekleşmediğini iddia etmek mümkün olur mu? Cebir, sadece, fiziki şiddet uygulama ile mi gerçekleşir? Cebir ve şiddet için silahlı eylem mi aranmalıdır?
TCY’nın 314. Maddesi “silahlı örgüt kurmayı” ayrı bir madde başlığı altında ifade ediyor. O halde böyle bir zorunluluk yok. Kaldı ki anılan maddenin önceki TCK’nda karşılığı olan 146. Madde uygulamalarında da silahlı güç ve eylemin aranmadığının örnekleri çok. Bugün, Cumhurbaşkanı, İktidarda olmanın tüm olanaklarını kullanma hakkına sahip bir hükümete arkasını dayayarak yargıya, yürütmeye emirler veriyor. Partisinin Yasama çoğunluğunun sağladığı olanakla, kendi isteğine uygun yasal düzenlemelerin kabulünü sağlıyor. Yaşamın bütün alanlarının, tek adamın ideolojisi ve istekleri ile dizayn edildiği bu ortamda, toplumumuz şiddet mağduru değil mi? Tek otorite olan Cumhurbaşkanı, özel yaşamımıza dek müdahale ederek hepimizi baskı altında tutmuyor mu? Valilere “mevzuata uymayın.” emirleri veren kim? Yargıçları seçim gezilerine taşıyıp, kendisini alkışlatmak ne anlama geliyor? , “Dinimiz çok çocuk yapın diyor” diyerek yatak odalarımıza müdahale eden kim? Üniversitelerde akademisyenleri, Güneydoğu’da sivil halkı, parlamentoda seçilmiş milletvekilini, internette düşüncelerini açıklayan gençleri, haklarını arayan emekçileri “terörist” ilan etmek Cumhurbaşkanı’nın görevleri arasında mı? Günümüzün “Tek Adamı” daha da ileri giderek, MGK’ndan “Feto Terör örgütüdür.” kararı çıkartıyor. Bakanlar Kuruluna da bu karara katılma emirleri veriyor. MGK ve hükümet ne zamandan beri yargı kararı veriyor? Anayasa değişti de bizim mi haberimiz yok.? Kısacası hem yürütme , hem de yargı yerine geçerek, hatta özelimize müdahale ederek, halk tam anlamı ile cendere içine alınmışken şiddetsiz bir müdahaleden söz edebilir miyiz?
Bu Cumhurbaşkanı Anayasa’nın 103. Maddesine göre yemin etti. Yemininde şu cümleler de yer alıyordu: “ …Anayasa’ya, hukukun üstünlüğüne, demokrasiye…laikliğe bağlı kalacağıma” Bu bağlılıktan eser var mı dersiniz?
Soruların yanıtı açıktır: Şiddet toplumumuzun her yerinde. İnsanlık şiddet karşısında susamaz. Otoritenin keskin kılıcı ile ayağa kalkanlara karşı, ezilenlerin ayağa kalkması haktır.

Kaynak: Birgun.net