Yeni Şafak yazarı, AKP Ankara Milletvekili Aydın Ünal, Türkiye'de tutuklu gazeteci olmadığını öne sürdü. Ünal, "Tutuklu gazeteci yok, terörle mücadele var" dedi.
TSK'daki cunta yapılanması tarafından düzenlenen darbe girişiminin ardından Gülen cemaatine yönelik başlatılan operasyon kapsamında tutuklanan gazetecilerle birlikte Türkiye'de 58 tutuklu gazeteci bulunuyor.

Aydın Ünal'ın "Tutuklu gazeteci yok, terörle mücadele var"başlığıyla yayımlanan yazısı şöyle:

"Basın özgürlüğü, ifade özgürlüğü, insan hakları, ayrımcılıkla mücadele... Batı kamuoyu bu ve benzeri kavramlar ile bunların uygulamaları konularında son derece hassas. Hassas derken, bu kavramlar son derece afili, artistik, moda kavramlar oldukları için, ayrıca Batılıların üzerinde gayet şık durduğu, parıltılı, süslü, göz alıcı bir dış görünüş sağladığı için hassaslar.

Örnek mi? İstemediğiniz kadar çok. Cumhurbaşkanımız Almanya'daki vatandaşlarımıza telekonferans ile seslenecekse, yasak. Terör örgütü elebaşı Cemil Bayık seslenecekse, ifade özgürlüğü.

Antisemitizm konusunda son derece duyarlılar; ne güzel! Söz konusu İslam olunca, “ama onlar gerici, terörist”.

Fok balıklarına gösterdikleri ilginin milyonda birini Suriyeli İmran'a göstermezler; çünkü Müslümanlara ilgi göstermek afili ve artistik değil.

DAİŞ, Avrupa'nın herhangi bir ülkesinde gazete çıkarabilir mi? TV yayını, radyo yayını yapabilir mi? Elbette yapamaz, yapmamalı da. Ama söz konusu PKK ise, DHKP-C ise, FETÖ ise, o zaman basın özgürdür; ifade özgürlüğü AB'nin en temel ilkesidir!

Gazeteci kılığındaki PKK'lı ya da FETÖ'cüye dokunursanız, yanarsınız; ama Filistinli, Suriyeli, Iraklı gazetecinin canının da, işinin de, mesleğinin de Batı kamuoyu nazarında en küçük kıymeti yoktur. Filistin'e hayat hakkı, Suriye'ye insan hakkı, Mısır'a demokrasi fazladır!

Devletin gizli belgelerini ifşa ederse, Almanya'da, Fransa'da gazeteciye gazeteci denmez; derhal tutuklanır. ABD'de istihbaratın alanına girip deşifre eden gazetecinin gözünün yaşına bakılmaz. İngiltere'de insanların özel telefon görüşmelerini dinleyen gazeteciler tutuklanabilir. Ama söz konusu Türkiye olunca, gazeteci kılığındaki ajanların duruşmalarına konsoloslar katılır, büyükelçiler katılır, Batı'dan siyasetçiler katılır, bir de “selfie” çekip hep birlikte Türkiye'yi kınarlar.

Sınır Tanımayan Gazeteciler (RSF) adlı, alanında çok “saygın” bir örgüt var. Her yıl Dünya Basın Özgürlüğü İndeksi hazırlarlar. 2016 yılında Türkiye, 180 ülke arasında 151. sırada yer almış. Kimler yok ki önünde? Mesela Gambia 145. sırada. Angola 123. sırada. Afganistan 120. sırada. İsrail ise 101. (yazıyla yüzbirinci) sırada. Düşünün ki CHP dahi bu sıralamanın objektif olduğuna inanmaz.

Basın özgürlüğü alanındaki bir başka meşhur ve “saygın” örgüt de Gazetecileri Koruma Komitesi (CPJ).

CPJ, Türkiye'de 100'den fazla gazetecinin tutuklu ya da hükümlü olduğunu iddia ediyordu, belgeleyemedi. En son sayıyı 14'e indirdi. Bu 14 arasından sadece 1 örneği verelim: Mustafa Gök, DHKP-C üyesi olmaktan, 1 polis ve 1 bekçiyi şehit etmekten mahkum. CPJ adlı örgütün listesinde, hapisteki 14 gazeteciden biri olarak gösteriliyor. Hapisteki 14 gazeteciden bir diğeri Erdem Gül, dışarda; FETÖ'cü ajan Can Dündar ise çoktan sıvıştı.

Tıpkı RSF gibi, CPJ de Türkiye'ye karşı önyargılı yaklaşırken, İsrail'e sonsuz bir hoşgörü gösteriyor. İsrail'de öldürülen pek bir gazeteci yok, ama Filistin'de çok sayıda gazetecinin katledildiğini rapor ediyor!

Dedik ya, Batı kamuoyunun bu konulardaki hassasiyeti tamamen artistiktir. Kurnaz FETÖ'cüler ve PKK'lılar da, Batı kamuoyunun bu artistik hassasiyetini çok iyi bilirler ve sonuna kadar istismar ederler.

Batı kamuoyunun ya da Batılı kuruluşların, yalan yanlış bilgiler ve çifte standartlı yaklaşımlarla Türkiye'yi kendilerince mahkum etmelerinin hiç bir kıymeti yok. Ne Batı kamuoyunu, ne de içerdeki muhalefeti ikna etmek gibi bir niyetim de yok.

Ancak, bir noktaya dikkatinizi çekiyorum: 15 Temmuz sonrasında Türkiye'de farklı bir atmosfer oluştu. Evet, PKK daha kalleşçe saldırıyor ve daha çok kan döküyor; evet, PYD gibi ciddi bir sorunumuz var. Ama, içerde, gerilimin, kutuplaşmanın hissedilir ölçüde düştüğünü, tahriklerin yok olduğunu görüyoruz.

Neden acaba? Çünkü, Fetullah'ın, gazeteci kılığındaki haşhaşla uyuşturulmuş operasyon çocukları jiletle temizlenir gibi temizlendiler. Medya ve sosyal medya üzerinden her gün operasyon çeken ajanlar tutuklandılar ya da kaçtılar. Her gün terör örgütü broşürü gibi çıkan paçavralar hızla zemin kaybediyorlar. Gazeteci, romancı, sanatçı kılığındaki terörist ya da terör seviciler etkisiz hale getiriliyorlar.

“Muhalefet susturuluyor, bastırılıyor, sindiriliyor” sloganına sarılanlar çıkacaktır. Hayır, Türkiye'de muhalefet istediği gibi ve istediği kadar konuşmaya devam ediyor. Muhalif medya da son derece özgür biçimde yayınlarını sürdürüyor. Türkiye, dünyanın en çok sesli, en çeşitli, en renkli medyasına sahip ülkelerin başında gelmeye devam ediyor.

Kimin ne dediğine, nasıl indeksler hazırladığına, nasıl yalanlara sarıldığına bakmayın.

Türkiye hızla normalleşiyor. İçerde huzurunu kuvvetlendiriyor, dayanışmasını güçlendiriyor, demokrasisinin standartlarını yükseltiyor.

Onun için de, FETÖ'nün başarısız olmasının ardından, kardeşi olan PKK terör örgütü azgınca saldırıyor. Allah'ın izniyle onu da geldiği yere, Batı'nın kucağına göndereceğiz. İşte o zaman Türkiye'yi hiç kimse tutamayacak"

Kaynak: Birgun.net