Yozgat Valisi… Lafı dolandırmadan yaptığı itirafı, ‘bugünlerin’, ‘yaşadığımız devlet pratiğinin’ bir ifşası: “Normal zamanda yapamadığımı OHAL’de yaptım!”

Dipsiz bir kuyunun, en karanlık noktalarına doğru sürüklenirken, bu karanlıkta artık hiçbir şeyin görünmemesi için ‘dahice projeler’ üretiyorlar. Kapatma, karartma, sesini kesme!

OHAL’in uzatılmasına yönelik açıklamalar yapılırken, KHK’ya dayanarak aralarında ‘çocuk’ ve ‘türkü’ kanallarının da olduğu 10’un üzerinde televizyon ile radyonun yayını durduruluyor. Kanunlar padişah fermanına dönerken, hukuk ‘ben yaptım oldu’ maddeleri üzerinden hüküm veriyor.

‘Beterin beteri geliyor’

Olan biteni sadece ‘tahammülsüzlük’ ile açıklamak yetersiz kalıyor. En sıkıntılı zamanlarda bölgeden haber yapan kanalların, IŞİD’in patlattığı bombaların arka planlarını anlatan programların, Alevi haklarını içeren haberleri veren yayınların sesleri bir bir kesiliyor.

İktidar, halka ‘şeffaf bir biçimde’; “Artık Cizre’deki bodrumlarda yakılan insanlardan haber alamayacak, Maraş’a rant ve cihat kampı yapılırken asimilesi düşünülen Alevilerin endişelerini göremeyecek, emekçinin protestosunu işitemeyecek, selefilerin pimini çektiği bombaların nasıl olup da’ patladığını daha az anlayabileceksin” diyor. Bununla da sınırlı değil; ‘o anlayış’ daha fazlasını da söylüyor.

Sansür, karartma, kapatma… Sanki ‘daha rahat ve istendiği gibi at koşturmak için’ pürüzsüz bir zemin ve düzlük hazırlanıyor. İktidar darbe girişimiyle başlayan ‘fırsat eşiğini’ test yayınına dönüştürmek üzere! Radyolar ve televizyonların sesi kısılırken, toplumu ‘daha ağır’ bir yayın akışı bekliyor. Parti kapatmaya, vekil tutuklamaya uzanan yoldayız. Muhalif medyanın karartılması bir uyarı ateşi: “Şimdiye kadar olanların bin beterini yaşatıp bunların hiçbirinin görünmesine izin vermeyeceğiz!”

‘Daha çok çatışma...’

Muhataplar konuşuyor… İMC kameramanı Refik Tekin, Cizre’deki çatışmada vurulduğu halde görevini sürdüren sembol bir isim. Kan içindeyken çekime devam eden Tekin’in kamerasını şimdi devlet karartmak istiyor. Koltuk değneklerini yeni atan Tekin elbette isyan ediyor: “Toplum gerçekleri yansıtmayan, sistemin yanındaki bir medya bloğuna muhtaç bırakılıyor. 80 darbesine benziyor. Beraberinde çok fazla çatışmayı getirecek bir süreç. Ülkenin bir bölümünü ötekileştirip terörize etmek fayda getirmeyecek fakat ısrar sürüyor. Elbette başka bir boyut da onca insanın ekmeğine ve geçim kaynaklarına hiç acımadan müdahale edilmesi.”

Yol temizliği

Hayatın Sesi televizyonu programcılarından Ercüment Akdeniz ise ‘karartmanın nedenlerine’ değiniyor: “İşçi direnişlerinin tam ortasında doğduk. Hangi partiden, hangi siyasi görüşten olursa olsun başı sıkışan emekçi bize koştu. Sendikalaşma oranının bu kadar düştüğü bir ülkede şimdi çalışanlar seslerini nasıl duyuracak? 29 Aralık’ta, 10 Ekim Katliamı protestosu yaptıkları için ‘terör propagandası’ndan soruşturma açılıp açığa alınan işçiler dertlerini nasıl anlatacak? ‘Neden’ sorusunun tam karşılığı bunlar.”

Olacakların habercisi!

Akdeniz; “İktidarın bu hamlesi sanki olacakların da habercisi” diyerek sürdürüyor: “İçeride ve dışarıda daha derin bir savaş hazırlığı görünüyor. İşte bu yüzden AKP sanki bir yol temizliği yapıyor. Yerli ve milli kanallar dışında olanlara tahammül yok. İktidarın kirli savaş politikalarına karşı çıkanların, ‘Türkiye başka ülkelerin bataklıklarında kaybolmasın’ diyenlerin sesi kesiliyor. Öte yandan iktidar, herkesi kendi mantığına göre şekillendiriyor. Darbeye ‘hayır’ demek yetmiyor. OHAL’in karşısında olanlar ‘Bizden değil’ diye ayrılıyor.”

‘Önce basını susturulur’

Karatılan Alevi kanalı TV 10 Haber Müdürü Turabi Kişin de bundan sonra yaşanabilecekleri aktarıyor: “Bugün, yakın geçmişin şifresi. Ne zaman medya, toplumsal dinamik ve muhalif kesimler susturulsa, hemen ardından utanç verici başka politikalar devreye sokuldu. Bu, bazen Maraş, bazen Sivas katliamı oldu. Sessizliğin dayatıldığı yerde 17 bin faili meçhul ortaya çıktı. Gazetelerin bombalandığı yıllarda binlerce köy boşaltılıp milyonlarca insan yerinden yurdundan edildi. Musa Anter gibi özgür basın geleneğinden gelen gazeteciler katledildi, sonrasında Mehmet Ağar’ların ‘bin operasyonları’ geldi. Açıkçası önce basın ve muhalifler susturuldu akabinde toplum kıyımdan geçirildi.”

Artık bu haberler yok!

“Karartma ve sansürün sebebi çok yakın geçmişten de şahit olduğumuz bir telaş” diye sürdüren Kişin, bundan sonra ‘alınamayacak haberlerden’ de söz ediyor: “7 Haziran’ın ardından demokrasi talebiyle yükselen ses korkuttu. Talep; ‘Türk, İslam, Sünni temeli rejim elden gidiyor’ diye değerlendirildi. Devlet kendisiyle hemfikir olmayanları aradan çıkarmak istedi. Bizler, Kobani sınırında mazlumun sesi olmaya çalıştık. Cizre’de bodrumlarda yakılan canları duyurmak için uğraştık. Alevi nüfusunun demografik yapısıyla oynanmak istenirken Maraş, Terolar’daydık. İşte bundan sonra buralardan haber alamayacağız.”

Kanunlar padişah fermanına dönerken, hukuk OHAL fırsatçılığıyla ‘ben yaptım oldu’ maddeleri üzerinden hükmünü veriyor. Karartmaların, sansürün, engellerin AKP’nin test yayını kapsamında olduğu anlaşılıyor. ‘Dâhice projeler’ geliştiriyorlar! Oyun, sadece muhalefeti ve alternatif sesleri cezalandırmak değil bundan sonra yaşanacakların da duyulmasını, görülmesini, anlaşılmasını engellemek üzerine kuruluyor.

Kaynak: Birgun.net