AKP hükümeti darbe girişimi sonrasında ‘Milli Mutabakat’ adı altında Türkiye’yi istediği gibi şekillendiriyor. Son olarak Cerablus operasyonu da bu kapsamda ele alınarak bir Milli Mutabakat kurulmak istendi. Ana muhalefet partisi CHP’nin iktidarın bu söylemlerini benimsemesi tepki çekiyor. Bu durum CHP içerisinde de tepkilere neden oluyor. CHP’nin, darbe girişimi ve OHAL’i bahane ederek ülkeyi içeride ve dışarıda savaş iklimine sürükleyen AKP iktidarıyla değil ülkenin demokratik güçleriyle ittifak yapması isteniyor.

Yaşanan bu kaos ortamında CHP’nin süreci tersine çevirmek için ne yapacağını, emek alanında yaşanan saldırılara karşı ne yapılması gerektiğini, sol-sosyalist ve demokratların bu yaşananlara karşı nasıl bir tutum sergilemesi gerektiğini CHP Grup Başkanvekili Özgür Özel, Genel Başkan Yardımcısı Veli Ağbaba ve Manisa Milletvekili Tur Yıldız Biçer’in yanı sıra Prof. Korkut Boratav BirGün’e anlattı.

Korkut Boratav: Cemaatçi akımlarla mücadele edilmeli

“Cemaat akımının devlet yönetiminden tasfiye edilmesi gerekiyor. Bireyler değil, cemaatçi akımlar tasfiye edilmeli, bunun üzerinde durulmalı.

Sadece Cemaat akımının değil, bütün cemaatlerin devlet yönetiminde ayrı bir grup olarak iktidarın politikalarını etkileyecek, değiştirecek grup olarak çalışmasını tasvip etmek mümkün değil. Burada OHAL’in yarattığı olanaklar kullanılıyor. O bahane ile siyasi iktidarın kendisi de faşizan eğilimleri ağır basan, İslamcı faşizme dönük bir program sahibi olduğu için bu vesileyle hem kamu yönetiminde hem medyada toplumun çeşitli kritik ögelerinde Cumhuriyetçi, solcu, sosyalist ögeleri de tek tek yani toplu bir kampanya biçimi alarak kendisine eleştiri yönlendirilmesini istemiyor. Tek tek uygun gördüğü hedefleri zayıf gördüğü noktaları, fazla tepki göstermeyeceğini tahmin ettiği bireyleri, organları baskı altında tutmaya çalışıyor.

Bizim solcular, sosyalistler, aydınlanmacı ve Cumhuriyetçilerin görevi, hükümetin bu tür uygulamalarına kesinlikle karşı çıkmaktır. Devlet aygıtından şeriatçı, cemaatçi, anayasanın temel ilkelerini ihlal eden bütün akımların temizlenmesi gerekir. Toplumu anayasanın öngörmediği doğrultuda dönüştürmeye çalışan bu akımların devlet yönetiminden, siyasi iktidardan ayıklamasını desteklememiz lazım.

Bu destekleme akımlara, hareketlere dönük olmalıdır. Bireysel cadı kazanına dönüştürerek, Türkiye’de çok yaygın olan ihbar-muhbirlik mekanizmalarını canlandırmak ve telafisi mümkün olmayan kayıplar yaratmak da mümkün değil. Onun için bizim bu kargaşa içerisinde bireysel ve akımlar olarak aydınlanmacı, sol-sosyalist gruplara dönük her türlü saldırıya karşı çıkmamız lazım. Parlamentodaki muhalefeti temsil eden CHP’nin de bu konudaki çıkışlarının daha kuvvetli olması gerekiyor. Hatta hükümet ile ortaya koyduğu işbirliği ortamının ön koşulu olarak yapılacak ayıklama bu akımın temizlenmesi ve bireysel cadı avlarına dönmesini engellemek olması gerekiyor. Özellikle aydınlanmacı, solcu-sosyalist unsurların kurban edilmesi vesilesine dönüşmesini engellemek lazım.

Emeğe ve rant ekonomisine dönük önlemleri OHAL KHK’leri ile uygulamak da yanlıştır. Bunların peşinen önlenmesi, hukuken el verdiği ölçüde de AYM’ye gidilmesi gerekiyor. Bireysel emeklilik, varlık fonu uygulamaları; eleştiri ortamının zayıfladığı imkânların kullanılmasına dönük bir sermaye saldırısıdır. Sermaye bunu fırsat bilerek, iktidarın da sermeyenin iktidarı olduğunu çok açık seçik gösteriyor. OHAL fırsata çevrilerek ‘emeğe nereden saldırırım’ anlayışı yüz kızartıcıdır. Kesinlikle önlenmesi gereken bir sapkınlıktır.”

Özgür Özel: CHP, AYM’ye başvurursa şaşırmayın

“Darbenin yapısı gereği, iktidara yönelik olduğu için gözler ana muhalefet partisine yöneldi. CHP bu darbeye karşı, parlamentonun ve demokrasinin yanında yer aldığı gibi şunu da gayet iyi biliyordu ki; bu yapılan darbe tüm cumhuriyet kazanımlarına, ülkenin birliğine, beraberliğine, eşitliğine karşıydı. Bu ülkeyi ülke yapan farlılıklara tahammülsüzlükten dolayı burayı bir İslami molla rejimine çevirmeye çalışan bir anlayışın yaptığı darbe girişimine karşı da direndi.

Meseleye şöyle bakalım, 15 Temmuz gecesi bir hasta düşünün. O hasta ameliyata girmek üzereyken köprü üzerinde askerlerin tankları, Genelkurmay önünde asker-polis çatışmasını ve bir darbe girişimini görmüş; ameliyata alınmış olsun. Zorlu bir ameliyat sonrası yoğun bakıma alınsın ve gözlerini açtığında, Yenikapı mitinginde Genelkurmay Başkanı Hulusi Akar’ı konuşuyorken görsün. Ülke ne durumda, OHAL ilan edilmiş, Meclis kapalı, hükümet KHK ile Saray’danTürkiye’yi yönetiyor! Ameliyata girdiği sıradaki darbe girişimin başarısız olduğuna bu hasta inanmaz.

Bugün geldiğimiz nokta Türkiye’nin o gece başarısız olan darbeyi araçsallaştırarak sivil darbe peşinde koşan hükümetin yaptığı işlerdir. Bunun kabul edilir bir yanı yoktur. Anayasanın yetkisi aşıldı. Gelinen noktada Hakkâri ve Şırnak’ın il olmaktan çıkarılması dahi KHK ile yapılıyor. KHK’ler OHAL’in hem kapsamını hem de süre sınırını aşıyor. Tek çözüm Anayasaya aykırı bu davranışlarına karşı AYM’ye gitmek.

CHP olarak özellikle çok itiraz ettiğimiz ve son torba kanundan çıkarılan dört maddenin KHK ile getirilmeye çalışıldığı duyumunu alıyoruz. Bunun karşısında AYM’ye başvurmamıza ve iptal ettirmemize kimse şaşırmasın.”

Veli Ağbaba: CHP sorumluluklarını yerine getirecek

“Darbecilerin darbeden sonra yapacaklarını bugün AKP hayata geçirdi. AKP her fırsatta olduğu gibi yine Cumhuriyet’in kazanımlarını yok etmeye çalışıyor. GATA’nın isminin değiştirilmesi de, köprüye Yavuz Sultan Selim adının verilmesi de, Türkiye’de bütün sorunların kaynağı türbanmış gibi kadın polislere türban serbestliği getirilmesinin tek sebebi Cumhuriyet’in kazanımları ile hesaplaşmak. Polislere örgütlenme özgürlüğü vermeyen AKP, örtünme özgürlüğü veriyor. Uygulamalar laikliği ortadan kaldırmaya dönüktür.

Uzlaşı beklentimiz, AKP’nin her hareketi ile yok ediliyor. Laikliğin yok edilmesinden kaynaklı sorunlar görülmüş değil, laiklik tam anlamı ile uygulansa darbe girişimi ile karşılaşmayacaktı. Liyakat sistemi yok edildiği için bugün bir kaos yaşıyoruz ama hâlâ ‘benden olsun’ anlayışı devam ediyor. ‘Alnı secdeye değen adamdan zarar gelmez’ diyen anlayış Türkiye’yi bu sürece getirdi. Eğer böyle devam ederse Türkiye’nin dünyada itibarı kalmamış olacak ve daha büyük sorunlar yaşanacak.

CHP süreci dikkatli izliyor ve gereken önlemleri alacak. İlk kez ateistliğin, solculuğun işe yaradığını görüyoruz. Bunların amacı darbecilerle değil, muhaliflerle hesaplaşıp, onları susturmak. CHP gereken girişimlerde bulunarak, muhalefetin yapması gereken ne ise en sert şekilde yapacak. Bu süreçte CHP’ye ciddi yükümlükler yüklendi. CHP darbe sonrası daha farklı olsaydı, sonuçlar çok daha ağır olurdu. 16 Temmuz’daki sorumluluğumuz ne kadar ağır ise şimdi de sorumluluğumuz o kadar ağır.”

Tur Yıldız Biçer: Çözüm, demokratik ve laik Türkiye’de

“Şahsen ben de çok endişeliyim, birçok platformda bir araya geldiğim yurttaşların da çok endişeli olduğuna tanıklık ettim. ‘Bu gidiş nereye bize de anlatın’ diyorlar. Ülke iç savaşa sürükleniyor. AKP’nin istediği şeriat koşulları her alanda hayata geçirilmeye çalışılıyor. Tarafsız yapılması gereken polislik mesleğinde türbana izin verilmesi, yurttaşların polise bakarken dahi bir ayrımcılıkla bakmasına yöneliktir; dinle bağlantılı olması ayrıştırmaya, ötekileştirmeye yöneliktir.

Toplumun ortasına sanki bir dinamit konulmuş da ne olacağını bilemediğimiz bir tarafa sürükleniyoruz. Ülkenin tek çıkışı CHP’dir. Bizim bunu söylüyor olmamız ve anlatmamız yetmiyor. İstikrar denile denile hangimizin nerede öleceği belli olmayan bir noktaya geldik. Bu kaos ortamından çıkış yolumuzun laik, demokratik ve çağdaş Cumhuriyet Türkiyesi’nin olduğunu; bundan başka bir çıkış olmadığını daha net bir duruş ile anlatmamız gerekiyor. CHP’nin ciddi bir karşı duruş sergilemesi gerekiyor. Durduğumuz noktanın daha da netleşmelidir. Ülkenin bu karanlığa sürüklenmesine savaş bataklığına karşın daha ciddi bir karış duruş sergilememiz gerekiyor.”

Kaynak: Birgun.net