ERK ACARER
[email protected]
@eacarer

Müfettiş raporunda, özellikle Ankara Emniyeti kendimi kurtarayım derken, katliamın göz göre göre geldiğini ifşa ediyor. İtiraflardan TSK, MİT, EGM ve İDB.’nin patlamadan istihbaratı olduğu anlaşılıyor. Mülkiye Müfettişlerinin raporu iki konu üzerinde şekilleniyor. Yeterli güvenlik önlemlerinin alınmaması ve faciadan sonra yaralılara, gaz, plastik mermi ile saldırılması ve bunun ölümleri arttırması üzerinde duruluyor. Araştırmaya konu olan bu iki noktayı Avukat İlke Işık’la birlikte maddeler halinde değerlendiriyoruz.

• Tedbir aldık ama olay çıkarması muhtemel eylemcilere karşı!

Dosyada Ankara Emniyeti itiraf edip önlem aldık ama göstericilere karşı diyor.

Güvenlik tedbirlerini almışlar, hatta bu konuyu abartmışlar. 1500 olması planlanan polis sayısını 2044’e çıkarmışlar. Konya’dan bariyerler istemişler. Ancak buna karşın meydana sadece iki ambulans ve bir itfaiye koymuşlar.

• MİT, TSK, EGM biliyordu; Valilikler önlem almadı

Dosyada, Ankara’da Emniyet Amiri olarak görev yapan A.A.’nın müfettişlere skandal bir savunma verdiğini okuyoruz. A.A., MİT’i, TSK’yı, EGM İstihbarat Dairesi’ni yaşanacak faciayı bilmekle, Valilikleri de önlem almamakla suçluyor.“Canlı bombaları yakalamak bizim görevimiz değil’ diyor… Ankara İl Emniyet Müdürü K.K.’de ifadesinde özetle, “Bahse konu alan ile toplantı ve gösteri yürüyüşüne ilişkin güvenlik önlemlerinin planlanmasında toplantıya katılanlar arasında bulunabilecek bazı grupların çevreye verebilecekleri zararlar üzerinde odaklandık. Toplantıya dışarıdan yapılacak saldırı risklerini değerlendirmedik” diyor… Hepsini üst üste koyarsak…

Polis Müdürleri itiraf ediyor aslında. Katliamın çok ciddi bir şekilde planlandığı ortada! Bombacılar hakkında çok fazla istihbarat var. Öteden beri arandıkları söyleniyor. Diyarbakır, Suruç katliamları oluyor. Ancak bunlar gerçekleşmeden bile ailelerin yaptığı çok ciddi ihbarlar var. Ne yazık ki, eylemleri gerçekleştirecek olan IŞİD’ciler serbestçe dolaşmaya devam ediyor. BirGün’ün yaptığı haberde yer aldığı üzere Adıyaman’da operasyon yapılıyor. Bu kapsamıda 10 kişinin TEM’de ifadeleri alınıyor. IŞİD’le bağları tespit ediliyor. ‘Üzerlerine atılı suçu işlediklerine dair kuvvetli şüpheler var’ deniyor. Ancak hepsi Adıyaman Savcılığı tarafından serbest bırakılıyor. Serbest bırakılanlardan biri Ankara Katliamı’nda da rol alacak, Yunus Emre Alagöz’ün kardeşi Yusuf Alagöz. Diğeri yine Gar Katliamı’nda aktif rol olan canlı bombalardan Ömer Deniz Dündar’la aynı soyadı taşıyan, Ş.A.D. Zaten cihatçıların sınırların nasıl delik deşik ettikleri de ortada. Giriyorlar, çıkıyorlar. Suriye’de eğitim alıyorlar bir daha giriyorlar. Evet, bunların hepsini değerlendirdiğimizde itirafların doğru olduğunu görüyoruz. MİT, TSK, EGM biliyordu, Valilikler genel olarak önlem almadı. Girişler çıkışlar, Suriye’ye geçişler denetlenmedi.

• Devlet birimleri arasında ‘bilgi eksikliği’ katliamı hazırladı

Müfettişlerin hazırladıkları raporda okuduklarımız hayret veriyor. Ankara Emniyeti’nin “Biliyorlardı, bize söylemediler. Ortada teyit edilmeye muhtaç bilgiler vardı” demesini açıklayabilmek mümkün mü? Emniyet içerisinde ve devletin birimleri arasında böyle koordinasyon ve bilgi eksiklikleri olması mümkün mü?

Normal bir hukuk devletinden bahsediyorsak, bunun olması mümkün değil. Açık açık her şeyi söylüyorlar işte. Bizim bu dosya ile ilgili olarak başından beri söylediklerimizden farklı değil. Katliam, bağırarak geldi ve hiçbir şey yapmadılar. İddianame ortaya çıktığında neler göreceğimizi hesap edin!

• Teyide muhtaç bilgiler olduğu için mi Polis kendisi için tedbir aldı?

Aslında bir çelişki de var, “Teyide muhtaç bilgiler var diyorlar ama… Katliam öncesi polisin kendine karşı önlem aldığını da görüyoruz. Alanda hiç polis olmaması gördüklerimizi teyit ediyor…

“Görevlilerimizi tedirgin etmemek için saklamayı uygun gördüğümüz bir istihbarat var deyip ardından da onları korumaya yönelik önlem alıyorlar. Nasıl korunabileceklerini tartışıyorlar. Rutin toplantılar yapılıyor, tertip komitesiyle görüşülüyor. ‘Teyide muhtaç istihbaratımız var’ deniyor ama polisler korumaya alınıyor. Alana yaklaştırılmıyor. Peki, teyide muhtaç bile olsa, neden bu bilgileri tertip komitesiyle paylaşmadınız? Eğer paylaşsaydınız, belki de risk alınmayacak ve toplantı iptal edilecekti. Bu sorusunun cevabı yok. ‘Saldırılar HDP grubuna yönelik oluyor. HDP’lilerin mitinge katılacağını bilmiyorduk. Çünkü toplantıyı onlar düzenlemediler’ diyorlar. Emniyet HDP’nin mitinge katılacağını bilmiyor öyle mi? Böyle bir açıklama olur mu?” Skandal üstüne skandal!

• ‘MİT örgütledi’ açıklaması önemli

Yine rapora ulaşan BirGün’ün yaptığı bir haberde Ankara öncesi tam 2.5 ton amonyum nitratın Suriye’den Türkiye’ye getirildiği anlaşılıyor…

Tonlarca patlayıcı, silahlar, bomba yelekleri, fünyeler, şehir şehir gezerek canlı bombaları Ankara’ya getiren 34 DM 8574 plakalı gri araç… 2.5 ton nitrat, rahatça ülkeye sokup, oradan oraya gezdirilecek bir şey mi? İstihbarat bilgileri olan bombacılar özgürce seyahat ediyor. Ankara Emniyet Müdürü A.A.’nın dediği gibi; “Bu işin içinde büyük sorumluluklar var.” Açıkçası bu katliam ciddi bir şekilde örgütlenmiş. HDP binalarını bombalayan ve Diyarbakır’daki mitingdeki bombaları koyan Savaş Yıldız’la yapıldığı iddia edilen röportajın üzerine gidilmeli. SGK kartlı bombacı Yıldız’ın YPG’nin elinde olduğu iddiası var ve MİT’in bu işi örgütlediğini söylüyor. Üstü örtülmemeli. Dikkatle takip edilmeli.

• ‘Adeta devam edin denmiş’

Kuvvetli suç şüphesi ile gözaltına alınanların serbest bırakılması normal mi?

Bu normal olabilir mi? Hele ki bizim ülkemizde; rutin sınırlarını aşan tutuklamaların olduğu bir yerde. Şeyh Abrürrahim Alagöz Suruç’u gerçekleştiriyor. Yunus Emre Alagöz ise Ankara’yı. Aralarında derin irtibat var. Kardeşleri Yusuf Alagöz ‘kuvvetli suç şüphesi’ ile gözaltına alınıyor. O da serbest bırakılıyor. “Devam et kardeşim” mesajı veriliyor adeta. Böyle olunca devletin bütün kurumlarının dâhil olduğu katliamlardan söz etmek mümkün oluyor. MİT izliyor, Adalet Bakanlığı’nın savcıları derin şüphelileri serbest bırakıyor, Bakanlık takipsizlik veriyor. Kompleks bir durum!

• Elbette gaz nedeniyle ölümler oldu!

Müfettişlerin tutanağındaki iki maddeden biri, polisin patlamalardan sonra yaralılara gaz sıkmasıyla ilgili. Emniyet, ‘Bu konuda göstericiler bize saldırı yaptı, nedeni bu’ derken, ifadesine başvurulan aktör polisler ‘orantılı güç’ kullandıklarını ve gaz nedeniyle kimsenin ölmediğini söyleyerek, suçlamaları kesinlikle kabul etmiyor…

Patlamalardan sonra polislerin saldırdığını biliyoruz. Canlarını ve yakınlarını kurtarmak için çaba gösteren ve bir de saldırıya uğrayanlar çok sağduyulu davrandılar yine de. ‘Emniyet gazdan ölüm olmadı’ diyor. Doğrudan, biber gazı nedeniyle ölüm gerçekleşmesi şart değil. Velev ki otopsi raporlarında da bu çıkmasın. Ancak üyeleri de söz konusu toplantıda olan Türk Tabipleri Birliği’nin (TTB) bu konuda raporu var. Pek çok tabip, müdahale sırasında gaz sıkıldığını, bu esnada yaralılara kalp masajı yaptıklarını ve müdahaleyi bırakmak zorunda kaldıklarını anlatıyor.

• Canlı bombalar engellenir, hele miting günü bile istihbarat varsa…

Canlı bomba önlenebilir bir şey değildir savunması…

Ankara Valisi, Ankara Emniyet müdürlüğü dâhil, diğer emniyet müdürlükleri yetkilileri ve valilikler hakkında suç duyurusu üzerine Mülkiye müfettişlerinin resen yürüttüğü bir soruşturma var. Emniyet müdürleri ve valilerle ilgili toptan bir rapor hazırlanıyor. Savcılık bize; “Canlı bomba önlenebilir bir şey değil” diyebilir. Bu asla kabul edilemez çünkü istihbarat var. Bu istihbarat değerlendirilmemiş hatta Ankara Emniyeti’nden saklanmış. Miting günü bile istihbarat var. Bir de saatini mi yazsaydı I$İD. Tespit ettiğimiz gibi, önlem var ama canlı bombaya karşı değil, olay çıkaracağı öngörülen eylemcilere karşı. İstihbarat var, tehlike biliniyor ve canlı bombaya karşı hiçbir önlem alınmıyor. Tekrarlamakta yarar var. Valilik “Miting olmazsa ne olur?” diye soruyor. Ancak bu ‘tertip komitesiyle’ paylaşılmıyor.

• Katliamın siyasi sonuçları: Kimin oyu arttı?

Sonuç olarak belki de Kasım seçimleri ve Ankara arasındaki bağdan söz etmek gerekiyor…

Evet ne yazık ki, bu katliamın siyaseten sonuçlarına da bakmak lazım. “Kaosu seçtiniz…” açıklamaları önemli. Haziran’dan sonra girilen savaş sürecini ve 10 Ekim’den sonra başbakan Ahmet Davutoğlu’nun yaptığı açıklamayı birlikte okumak lazım. Davutoğlu; “10 Ekim’den sonra oylarımız arttı” dememiş miydi? Bundan sonraki gelişmeleri de dikkatle takip etmemiz şart. Yeni faciaları önlemenin yolu bu. Özellikle Antep yakından izlenmeli.

******

KATLİAM SADECE IŞİD‘CİLERE YIKILAMAZ

Emniyetin yaptığı toplantılarda da eksik evrak olduğunu görüyoruz. İki toplantı yapmışlar son toplantı tutanağını imzalamamışlar. “Çok yoğunluk vardı. Telaşla imzalamadık…” diyorlar...

Evet, bir tutanak yok. Kendi aralarında konuştukları güvenlik önlemleri… Sanki durum, kamuoyunu ve yoğun risk taşıyanları hiç ilgilendirmiyor. Bir zincir olarak devam eden skandalların ortasında, faciayı önlemeye çalıştılar diyemiyoruz elbette. 10 Ekim’den bu yana yürüyen bir dosya var. Gizlilik kararı olan dosya sadece IŞİD’liler üzerinden yürüyor. Tüm verileri değerlendirdiğimizde başından beri soruşturmaya, valiliklerin, Ankara Emniyet Müdürlüğü, MİT ve kamu kurumu yetkililerinin dâhil edilmesini istiyoruz. Bu unsurlar dâhil edilmezse katliam çözülmez, aydınlatılmaz. Bu unsurları dâhil etmiyorsan Ankara’yı aydınlatmak da istemiyorsun demektir. 6 tutuklu vardı, 2 kişi daha tutukladılar. Tüm bu tartıştıklarımızdan sonra, sadece 8 tutuklu ve intihar eylemi gerçekleştirip ölmüş IŞİD’cilerle bir iddianame kabul edilemez. Kimseyi kandırmasınlar.

Kaynak: Birgun.net