Can UĞUR
@canugur1987

Belçika’da iiki ayrı noktada meydana gelen canlı bomba saldırısında ilk belirlemelere göre 34 kişi yaşamını yitirdi. Saldırıyı IŞİD üstlenirken saldırının geçen aylarda Paris’te 130 kişinin öldüğü katliamın zanlısı Salah Abdeslam’ın yakalanmasına ‘misilleme’ olarak yapıldığı iddia edildi. Avrupa’nın merkezinde birbiri ardına meydana gelen saldırıların nasıl bir durumu ortaya çıkarabileceğini ve politik etkisini Prof. Dr. Samim Akgönül’le konuştuk. Avrupa’daki radikal İslamcı grupları yakından tanıyan ve Ortadoğu çalışmalarıyla bilinen Strasbourg Üniversitesi’nde görev yapan Akgönül saldırıların küresel bir boyut kazandığını ve her an her yerde bu tarz katliamların yaşanabileceğine işaret ediyor.

Saldırılar ne anlama geliyor?

Bu çifte saldırı iki şekilde okunabilir. Birincisi yapısal. Ocak 2015’ten beri İslamcıların stratejisi değişti ve bölgesel bir cihattan, küresel bir cihada dönüştü. Bu yeni cihatta yerküre Dar-ül Harp (Müslüman olmayanların yönettiği bölğe) ve her yer her an hedefe konulabilir.

İkincisi daha yeni gelişmelere bağlı. Bilindiği gibi Paris saldırılarından sorumlu tutulan Belçikalı Salah Abdessalam, Molenbeek’te kendi kasabasında yakalandı. 26 yaşındaki şüpheli Paris Bataclan saldırılarından kaçan en önemli şüpheliydi ve Suriye’ye kaçtığı düşünülüyordu. 4 aydır Belçika’da olup olmadığı, Türkiye üzerinden gidip gelmediği ve bu zaman içerisinde (eğer Belçika’daydıysa) nasıl olup da yakalanamadığı hala bir muamma. Son saldırıların bu tutuklanmaya bir intikam olarak yapıldığı ve özellikle Zaventem Havaalanının ve Avrupa Kurumlarına yakın Maelbeek metrosunun hedef seçildiği düşünülüyor. Eğer öyle ise bu bir savaş durumu ancak Avrupa devletleri kiminle savaşacaklarını henüz bilemiyorlar.

Süreç bundan sonra nasıl etkilenir?

Saldırıdan hemen sonra Fransa Başbakanı Emmanuel Valls “savaştayız” açıklamasını yaptı ancak kime karşı olduğu hala belli değil. Zaten Paris saldırılarından sonra Fransa’da ve Belçika’da polis ve asker görünürlüğü artmış, sınır kontrolleri “acil durum” planı çerçevesinde artırılmıştı. Son saldırılardan sonra Avrupa’da özgürlüklerin daha da kısılıp güvenlik kavramının ağır basacağı düşünülebilir. Her durumda Batı Avrupa’da İslamcılığın terör ve cinayetle ilişkili olduğu algısı iyice yerleşti. Bu da elbette çok tehlikeli bir durum zira aynı bölgede Büyük Britanya’yı da sayarsak 15 milyonu aşkın Avrupalı “Müslüman” yaşıyor.

Avrupa’da bundan sonra İslamcılara karşı mücadelede nasıl bir tablo açığa çıkar?

Brüksel saldırılarının failleri henüz belli olmamakla beraber bu tip saldırıları yapanların ezici bir çoğunluğu “Avrupa’nın çocuğu” yani Suriye’den ya da Irak’tan ya da Afganistan’dan gelmiş insanlar değil. İçinde doğdukları, büyüdükleri, sosyalleştikleri, yaşadıkları, toplumlara bireysel ya da örgütlü bir biçimde savaş açmış durumdalar. Zaten son 3 senedir Irak Şam İslam Devleti kendilerine Avrupa’dan katılmak isteyenleri önce bir süre eğitiyor ve daha sonra tekrar kendi ülkelerine gönderiyor. O yüzden küresel Dar-ül Hap kavramını kullanıyorum. Bu insanlar bir toprak savunmuyorlar. Daha doğrusu herhangi bir şey savunmuyorlar, saldırı halindeler.

Türkiye’den geçenler

Çoğu Türkiye topraklarını transit geçiş ve lojistik destek yeri olarak kullanarak Suriye’ye gidip kısa bir süre kalıp “Batı cephesinde” savaşmak üzere gene Türkiye’yi kullanarak geri geliyorlar. Tek bagajları nasıl insan öldüreceklerini bilmeleri. Batı Avrupa politikalarında bu tip bir formasyona girmeleri muhtemel bireyler üzerinde kontroller daha da artacaktır muhakkak. Schengen’in askıya alınması dahi gündeme gelebilir. Ancak dediğim gibi bu insanlar Avrupa’nın çocukları, Kendi ülkelerinde savaşıyorlar “göç” ve “sınır” sorunları ikincil bir önem taşımakta. Ama burada başka bir sorun var.

Kısa sürede radikalleşiyorlar

Şimdiye kadarki saldırıların faillerinin hayat hikayelerine bakıldığında İslami radikalleşmeleriyle şiddet eylemine geçmeleri arasında çok kısa bir süre olduğu gözlemlenebilir. Yani bu insanlar senelerce beyni yıkanmış ve takip edilebilen insanlar değil. Bazıları, kendileriyle birlikte onlarca insanı öldürmeden birkaç ay önce İslam’la ilgisi olmayan hayat yaşıyorlardı. O yüzden de tespit edilmeleri zor ve tam da bu yüzden de bütün Müslümanlar potansiyel terörist olarak görülme riskindeler. Bu da insan hakları açısından çok tehlikeli bir durum. Avrupalı radikal İslamcılarda görülen üç değişik kategori var. 40 yaşlarındaki ideologlar ki bunlar kısa sürede kendilerine militan çekmekle ve radikal cihat söylemini oluşturmakla yükümlüler. Bu insanlar güç ve para elde edebiliyorlar ancak genelde kendileri şiddet eylemlerine karışmıyorlar. İkincisi heyecan arayan ve tarihe geçmek isteyen bir kısmı mühtedi Avrupalı gençler. Bunlar intihar saldırılarında değil Suriye’de “savaşırken” ölmek istiyorlar. Üçüncüsü büyük kimlik ve sosyal problemlere sahip 20-25 yaş grubundan Avrupa doğumlu Müslümanlığı geç ve yüzeysel bir biçimde, çoğu zaman “son umut” olarak keşfeden kültürel Müslüman gençler. Bunlar samimiyetle dogmaya, cihada, kutsal savaşa, vadeliden cennete vs inanıyorlar ve kendilerini patlatıyorlar. Bu üç grupla mücadele ve “de-radikalizasyon” süreçleri elbette aynı olamaz.

Avrupa’daki mültecilerin yaşamı bu saldırıdan nasıl etkilenir ?

Zaten çok kötü etkilendiler ve Türkiye ye AB arasında bir halı pazarlığının objeleri oldular. hâlbuki söz konusu mülteciler Avrupa’yı vuran ve korkutan şiddetin aynısından kaçıyorlar. Ve tekrar ediyorum bu saldırıları yapanlar arasında mülteciler yok.

Kaynak: Birgun.net