FATİH KIYMAN

Ekoloji Kolektifi tarafından Fevzi Özüer ve Aykut Çoban editörlüğünde geçen hafta basılan “Doğa ve Kent Hakları için Siyasal Stratejiler” kitabı, mevcut kapitalist ekonominin yarattığı küresel tahribat karşısında benimsenebilecek siyasal stratejilere yoğunlaşıyor, ekoloji, hukuk ve siyasetin kesişme alanlarında yer alan hakları genişletmek ve gerçekleştirmek için yeni yollar üzerinde düşünmeye çağırıyor. klim değişikliğinin, mevcut küresel ekonomik sistemin içine kazılı ‘siyasal’ bir sorun olarak ele alındığı kitapta, Türkiye’deki çevresel adaletsizlikler de farklı bir bakışla sunuluyor. Kitabı, iklimadaleti.org sitesinden ücretsiz olarak edinmek de mümkün.

‘İklim adaletsizliği’
Prof. Dr. Aykut Çoban’ın kaleme aldığı ilk bölümde, toplumsal ve çevresel adaletsiz arasındaki etkileşim ele alınıyor. Çoban, “Toplumsal adaletsizlik iklim adaletsizliğine yol açar. İklim adaletsizliği ise toplumsal adaletsizliği derinleştirir,” diyor. Toplumsal adaletsizliğin en belirgin boyutu ise, küresel servetin neredeyse yarısının en zengin %1’in elinde toplandığı, toplam yetişkinlerin yarısının ise neredeyse hiçbir serveti, yani mülkü, hisse senedi ya da bankada parası olmadığı ekonomik adaletsizlik rakamlarıyla göze çarpıyor.

Yukarıdaki verilere paralel olarak, dünyadaki ‘zengin azınlık’ iklim değişikliğinde en büyük paya sahip. Çoban’ın aktardığına göre, “Dünya nüfusunun en zengin %11’i, karbon emisyonlarının yarısından sorumlu.” Benzer şekilde, “Hindistan’da kentte yaşayan en zengin %10’luk kesimin yarattığı emisyon, kırda yaşayan en yoksul %10’luk nüfusun yol açtığı emisyondan 24 kat daha fazla.” Diğer yandan, düşen tarımsal verimlilik ve artan doğal felaketler karşısında kendini koruyacak kaynaklara sahip olmayan yoksullar, iklim değişikliğinin etkilerini en ağır hisseden kesim.

Kır da kent de yaşanamaz halde
Ceren Gamze Yaşar’ın kent ve kır ilişkisini tartıştığı bölüm, Türkiye’de inşaat odaklı politikaların, kentleri yaşanmaz kılmanın yanı sıra, kırsalın varlığını da tehdit ettiğine dikkat çekiyor. Yaşar’ın aktardığı üzere, “bugün kentler enerji tüketiyor, kır ise enerji üretmek için barajlarla, HES’lerle, nükleer santrallerle, termik santrallerle kuşatılıyor; üretkenliğini ve yaşanabilirliğini kaybediyor. Bugün kentler, artan nüfuslarıyla giderek artan biçimde gıda tüketiyor, bu gıdalar bizzat kırda tarımsal üretimle, hayvancılıkla elde ediliyor.” Buna karşın, tarımsal üretimin ve ürünlerin değersizleşmesiyle kırsal kesim, artan talepten yararlanamıyor.

AKP dengeyi kaldırdı
Kırsalın kent tarafından yutulmasına engel olacak, aşırı yapılaşmayı dengeleyecek mekanizmaların AKP döneminde ortadan kaldırıldığına dikkat çeken Yaşar, 5216 sayılı Büyükşehir yasasını takiben ‘toprağın’ gıda üretilen bir kaynaktan, üzerine inşaatlar yapılan bir metaya dönüştürüldüğünü belirtiyor. “Yasal değişikliklerle birlikte tarım topraklarını terk eden küçük üretici sayısı artmış, bir yandan da bugünün koşullarında ve kısa vadede tarımsal üretimden çok daha karlı olan arsa spekülasyonu satışı ile kırsal alanlar ve üretim aracı olarak toprak sahibi köylü kentsel büyümeye direnmez, direnemez olmuştur,” diyor.

Kaynak: Birgun.net