Güney Kore, Türkiye'ye çok uzak bir ülke. Aramızda 6 saat fark var, kaç kilometre fark olduğunu ise bilemiyorum. Bir zamanlar burada askerlerimiz savaşmış, ölmüş ve öldürmüşler. Bunun izi artık kalmamış. Kimse, Türk olduğumu öğrendiğinde, bir zamanlar gerçekleşmiş bu olaydan söz etmiyor. Hep, öyle hikayeler anlatılır ya, Türk olduğunu söylediği için Korelilerin kendisini bağrına bastığını filan yazar insanlar, ben öyle bir şey görmedim.

Uluslararası politika zamanında bizi yakınlaştırmış, şimdi uluslarası kapitalizm bir kez daha yakınlaştırıyor. Güney Kore ürünü, cep telefonları ve arabalardan söz etmiyorum. Ne de dünyanın en iyileri arasında olan Güney Kore filmlerinden. Bir Güney Kore firması olan CJ'in Mars Entertainment'i alması gündemde. Bu satış gerçekleşirse, hangi filmi seyredip hangisini seyretmeyeceeğimize Güney Koreli bir firma karar verecek. Çünkü Mars sinemamızda bir tekel konumunda. Bunu anlatan bir kısa filmi (Kapalı Gişe) İstanbul Film Festivali'nde seyretmiştik.



Basın burada da baskı görüyor
Güney Kore'de izlediğim belgeseller iki ülke arasında birçok benzerlik olduğunu gösteriyor. "7 Yıl: Gazeteciler olmadan Gazetecilik", bir kamu TV kanalında işten çıkarılan gazetecilerin 7 yıldır süren mücadelesini anlatıyor. Kore'de de bizde olduğu gibi basın üzerinde baskı var muhalif gazeteciler için hayat bizde olduğu gibi çok zor.

"Böceklerin Göz Yaşları" adlı belgesel Viet Nam Savaşında ABD ve müttefiki Kore'nin işlediği suçları anlatıyor. Dört milyon Viet Namlının öldürüldüğü bu savaşın işlediği suçların etkileri bugün de sürüyor. Viet Nam'da sadece insanlar katledilmedi, ülkenin ormanlarının yarıya yakını yok edildi. Bu da buralara atılan Agent Orange adlı hardal gazıyla mümkün oldu. Bu gaz bütün yeşilliği yok etmekle kalmadı, halkı da zehirledi. Genetik mutasyona uğrattı. Bugün hâlâ çok sayıda sakat doğum oluyor, bu nedenden dolayı. Bu zehirin etkisi sadece Viet Namlıları etkilemiş değil, orada ABD için savaşan ABD'li ve Koreli askerler de etkilenmişler, vücutlarında zehrin hasarını hâlâ taşıyorlar.

NETPAC ödülünü kazanan "Casus Ülkesi" ise yine bizde Can Dündar ve Erdem Gül davasına benzer biçimde, ortada ciddi bir neden olmadan casuslukla suçlanıp, hayatları karartılan insanların hikâyesini anlatıyor. Özellikle 80'li ve 90'lı yıllarda çok yoğunlaşan bu casusluk suçlamaları, seyrelmekle birlikte bugün de sürüyor. Festivalde ödülümüzü bu insan hakları ihlalini anlatan filme verdik.
Kısacası Güney Korelilerle bizim uğraştığımız problemler birbirine çok benziyor.

Kaynak: Birgun.net