Coşar, yeni anayasada, değişen ülke ve dünya koşullarına kolaylıkla uyarlanabilen şekli, usulü, kısa bir anayasa olması ve ilk üç maddenin korunması gerektiğini söyledi.

Ankara Ticaret Odası'nda yapılan 2011-2012 adli yılı açılış töreninde konuşan Coşar, Türkiye'de 'zamanların en iyisiydi, hem akıl çağıydı, hem aydınlık mevsimiydi, hem de umut baharıydı' denilebilecek şeylerin yaşandığını belirtti.

Bu bağlamda, enflasyonun ve faiz oranlarının tek haneli rakamlarla ifade edilmesi, ekonomik büyümenin iki haneli rakamlara yaklaşması, bütçe açıklarının Gayri Safi Milli Hasıla'ya olan oranının düşmesi, dünyanın gelişmiş ekonomilerini olumsuz yönde etkileyen 2008 krizinin Türkiye'yi fazlaca etkilememesi, son zamanlarda yavaşlamış olmakla birlikte, Avrupa Birliği standartlarına uyum sağlanmasında mesafe alınması, işkencenin nerede ise sıfırlanması, genel sağlık sigortasının uygulamaya konulması, aile hekimliği sisteminin kurulması, koruyucu sağlık, tedavi ve bakım hizmetlerinin yaygınlaştırılması, sosyal güvenlik kurumlarının birleştirilerek sigortalılar arasında norm ve standart birliğinin sağlanması, yeni Ticaret Kanunu'nun, Borçlar Kanunu'nun, Hukuk Muhakemeleri Kanunu'nun kabul edilmesi, cemaat vakıflarına ait mülklerin sahiplerine iade olunması, yargı alanında kısmen de olsa iyileştirmeler yapılması, siyaset kurumuna demokrasi dışı müdahale girişimlerinin bertaraf edilmesini sayan Coşar, emeği geçenlere teşekkür etti.

"TERÖRLE MÜCADELEDE HUKUK İÇİNDE KALINMALI"

Toplum olarak, terörün canları yaktığını vurgulayan Coşar, terör örgütünün eylemlerinin devletin, devletin meşru güçleri ile halkın karşısına koymak suretiyle hukuksuz bir toplum kurmak olduğunu ifade etti.

Teröristlerin, insanların öfkesine, sevgisizliğine, kitlenin yolaçtığı deşarja ve ilkel şiddete başvurduklarını anlatan Coşar, "Bu yola başvuranlarla mücadele etmek devletin asli görevi, devlet olmanın, devlet olarak egemenlik hakkına sahip bulunmanın gereğidir. Gerek bu mücadele, gerekse güvenlikle ilgili olarak alınacak önlemler konusunda yurttaş olarak, kurum olarak duyarlı ve hukukun çizdiği sınırlar içerisinde kalmak koşuluyla üzerimize düşen her türlü görevi yapmaya hazır olduğumuzu özellikle belirtmek isteriz. Türkiye Barolar Birliği olarak, Türk olsun, Kürt olsun, aynı ulusun özgür ve eşit yurttaşları olan, birbirlerinin kimliklerine, kişiliklerine, kültürlerine, başkaca değerlerine saygısı bulunan, kardeşçe, barış içerisinde ve birlikte yaşamak isteyen herkesi, tahriklere kapılmadan, kırmadan, dökmeden, sağduyu ve kararlılıkla teröre karşı yüksek sesle tavır almaya davet ediyoruz. Başvurulacak her türlü önlemin, devletin ve güvenlik güçlerinin yürüteceği her türden eylemin hukukun sınırları içerisinde kalması, temel hak ve özgürlüklerin özüne dokunmaması, Kürt sorununun çözümü konusunda bizi çok daha emin ve güvenilir biçimde sonuca götürecek olan meşruiyet zemininin zarar görmemesi, demokratik kanalların kapanmaması, hem beklentimiz hem de dileğimizdir. " dedi.

"TUTUKLAMA AYIBINDAN TÜRKİYE KURTULMALI"

Türkiye Barolar Birliği olarak, taleplerinin hakimlerin tutuklama konusunda son derece duyarlı davranmaları, bu konudaki ulusal ve uluslararası mevzuata uymaları, Türkiye'de iyi gitmeyen işlerden olan, Türkiye olarak hiç de hak edilmeyen 'tutuklama ayıbından' bir an önce kurtarmaları olduğunu dile getiren Coşar, adalete geç kavuşanlar için bu durumun acı verici olduğunu ifade etti.

Türkiye'de, adaletin adaletsizlik olarak tecelli ettiğini iddia eden Coşar, hem Anayasada hem de Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'nde düzenlenen adil yargılanma hakkı bağlamında davaların makul süre içinde görülüp karara bağlanmaları gerektiğini söyledi. Coşar, Ergenekon ve KCK davalarına yönelik ise şu eleştirileri getirdi:

"Soruşturma ve kovuşturma evrelerinin bir bütün olduğu dikkate alındığında, bu süre halen derdest olan, sanıkların sorgulanmaları henüz tamamlanmayan, ne zaman sonuçlanacağı belli olmayan kamuoyunda Ergenekon adıyla anılan davada olsun, KCK davasında olsun, derdest olan diğer pek çok davada olsun daha şimdiden aşılmıştır. Bu durum, sadece ceza davaları yönünden böyle olmayıp hukuk davaları yönünden de böyledir. Yeni bir şey değildir, kader hiç değildir. Sorumluluk ise hepimizindir. Hakimindir, savcınındır, avukatındır, hemen her şeyi ihtilaf konusu yapan veya yapılmasına neden olan idari makamlarındır. Çözecek olan da bizleriz. O halde hep beraber, yasama, yürütme ve özellikle de yargı olarak, elimizi taşın altına koyalım, halkımızı geciken adaletin haksızlığından, ülkemizi bu ayıptan kurtaralım. "

"ÖZEL YETKİLİ MAHKEMELER"

Türkiye Barolar Birliği olarak, demokratik düzenlerin normal zamanlarının mahkemeleri olmayan özel yetkili ağır ceza mahkemelerinin kaldırılmasını isteyen Coşar, "Gerek özel yetkili ağır ceza mahkemelerinin, gerekse diğer ceza mahkemelerinin görev alanına giren suçların soruşturulmasında, asıl inisiyatif alması, soruşturmayı bizzat yürütmesi gereken makam, Cumhuriyet Savcılığı makamıdır. Oysa ki uygulamada bu böyle olmamakta, soruşturmalar kolluk güçleri tarafından yürütülmekte ve kolluk tarafından telefon dinleme dışında delil toplama zahmetine pek girilmemektedir. Bu durum, hukukun koruması ve teminatı altında olan kişi hak ve özgürlüklerini tehlikeye atmakta, her koşulda korunması gereken özel alanın mahremiyetini ortadan kaldırmakta ve ülkemize sanki bir polis devleti varmış görüntüsü vermektedir. O nedenle cumhuriyet savcılarının; ceza soruşturmalarını kolluk güçlerine bırakmadan bizzat yürütmeleri, kolluk güçlerini telefon dinleme dışında delil toplamaya zorlamaları, soruşturmanın gizliliği ilkesine uyulmasının sağlanması için gerekli her türlü önlemi almaları, iddianameleri mümkün olduğu kadar çabuk ve kısa yazmaları, soruşturmaların uzamasına ve davaların geç açılmasına neden olan olgunlaşmadan operasyon yapma ve yine hak kayıplarına, mağduriyetlere ve kuşkuya neden olan kişiden delile ulaşma alışkanlıklarından vazgeçmeleri gerekir. " diye konuştu.

Tam Gün Yasası'nın anayasaya aykırı olduğunu savunan Coşar; adliyeler, adalet hizmetini yürüten avukat, savcı ve hakimler arasında hiçbir hiyerarşik ilişki bulunmadığını ifade etti. Adliye yönetimi adıyla ve şimdilerde seçilen kimi pilot adliyelerde yürütülmekte olan proje kapsamında ve adliye sarayları içerisinde, avukatların kartla giriş yaptıkları, halkın ise hiç giremediği veya merasimle girdiği alanlar oluşturulduğunu dile getiren Coşar, dünyada örnekleri de olan modellerle hiçbir ilgisi bulunmayan bu projenin kaldırılmasını istedi.

"YENİ ANAYASA KISA OLMALI"

Anayasanın, özü ve işlevi itibariyle hukuki olmaktan daha çok siyasi alana ilişkin bir üst norm olup, bir yönüyle devlet örgütlenmesinin dayandığı temel ilkeleri gösterdiğini ifade eden Coşar, yeni anayasanın yapımında Türkiye Cumhuriyeti'nin kuruluşuna esas olan ve yürürlükteki anayasanın ilk üç maddesinde anlamını bulan paradigmanın göz önüne alınması, dahası bu paradigmanın korunması gerektiğini söyledi. Coşar, şöyle devam etti:

"Yeni Anayasa'nın 'faydacı anayasa/çerçeve anayasa' olması, yani siyasal/ideolojik yönden nötr/tarafsız olması, toplumun bütün sosyo-politik güçlerinin iktidar sürecinin tanımlanan mekanizmalarına uyduğu, var olan kurumlarından yararlandığı, bu kurumların birbirleriyle yarışabilecekleri demokratik zeminin bulunduğu, siyasal sürecin sadece genel kurallarının düzenlendiği bir anayasa olması gerekir. Yeni anayasanın, faydacı/çerçeve anayasa anlayışına uygun olarak, maddi anlamda hukuk kurallarından, diğer bir deyişle hukuki ilişkileri belirleyen ve değiştiren kurallardan oluşan bir anayasa olmaması; aksine maddi hukuk kurallarına yer vermeyen, sadece iktidar sürecinin işleyişiyle ilgili usuli kuralları düzenleyen ve dolayısıyla değişen ülke ve dünya koşullarına kolaylıkla uyarlanabilen şekli/usuli ve kısa bir anayasa olması gerekir. "