Taksim Gezi ve darbe

Rahmi Ofluoğlu

Olmaz olmaz…  Önemli olan Mısır’da darbe olması değil, darbenin tekrar ABD ve AB’nin bir alternatif olarak gündemlerine girmesidir. Mısır’daki darbenin en ilginç yanı batının darbe sözünü ağzına almayarak verdiği destektir.

Darbeyi küresel düzeni korumak için hala alternatif bir araç olarak küresel güçler ellerinde bulunduruyorsa her yerde darbe mümkündür.

Şöyle bir yakın geçmişe göz atalım..

Yakın geçmişte boydan boya bütün Latin Amerika,  Ortadoğu, Yakındoğu, Türkiye ve Yunanistan darbelere sahne olmuştur.

Türkiye, 27 Mayıs 1960,  12 Mart 1971, 12 Eylül ve diğer post modern darbelere sahne olmuştur. 12 Eylül günü Ankara’daki ABD Büyükelçiliği Beyaz Saray’ın orada ne oluyor sorusuna:

“Bizim çocuklar darbe yaptı” diye cevap vermiştir.

Bizim çocukların nerede ne yapacağı hiç belli olmaz..

Hükümet darbe korkusu ile darbe koşulları hazırlıyor

Gösteri yapanların üzerine palalarla yürüyen militanlar bize 1971 12 Mart darbesine giden günleri hatırlattı..

Bakın o zaman darbe önce koşulları nasıl hazırlandı?

1968’lerde sol üniversitelerde ezici bir çoğunluğa erişmişti. Solun üzerine önce komanda kamplarında askeri eğitim almış militanları sürdüler, başarılı olamadılar, sonra silahlı MHP militanları çıktı ortaya, sol meşru müdafaa yapmak zorunda kaldı.. İş çığırından çıktı..

http://www.aksam.com.tr/yazarlar/bir-mechul-ogrenci-8608y/haber-197984

“14 Aralık 1969 sabahı Battal Mehetoğlu Yıldız Teknik Üniversitesi'nde öldürüldü... Üniversitedeki sol gençlik böylece eline silah almadan 7'nci kurbanını da vermişti.

- 16 Şubat 1969 Emperyalizmin sembolü 6. Filo'nun İstanbul'a gelişini protesto eden gençlere saldırıldı. Ali Turgut Aykaç ve Duran Erdoğan öldürüldü.
- 16 Eylül 1969 Öğrenci gençliğin sembol isimlerinden Taylan Özgür öldürüldü.
- 8 AralIk 1969 Yıldız Teknik'in öğrencilerinden Mehmet Sevinç Büyük öldürüldü.”
Sopalı saldırılarla başlayıp tırmanan ve faili meçhul cinayetlerle devam eden bu olaylar 12 Mart Askeri Darbesini getirdi.

Bugün hükümet bilerek veya bilmeyerek darbe öncesi koşullara hizmet ediyor.. Direnişçilere karşı ölçüsüz şiddet uyguluyor, toplumu gerecek demeçler veriyor.. 
Direnişçilere saldıran eli palalı militanlara adeta göz yumulması yeni olayları tahrik edecektir.

 Taksim Gezi Direnişçilerinin üzerine ellerinde palalar olan militanlar sürerseniz elbette bunun bir karşılığı olur.. İşte tehlike burada..

Hükümet tarihten ders almıyor
Hükümetin yukarıda özetlediğimiz darbe öncesi koşullara ilişkin örneği gözönünde bulundurması gerekirken aksini yapması anlaşılır gibi değildir.

Taksim Gezi Direnişinin zirvede olduğu günlerde Erdoğan % 50 yi evde zor tutuyorum diyerek tehdit etmişi.. Sonra Taksim Meydanı’nda eli baltalı militanları görüyoruz..

Hükümeti darbe korkusu sardı ve bu korku ile yanlış yapıyor..

Belki de hükümet şiddeti bilinçli uyguluyor

Ya da hükümet bütün bunları riskleri göze alarak hedeflerine ulaşmak için bilerek yapıyor.

Hesap “Ordu’nun belini kırdık, darbe olmaz” hesabı ise bu büyük bir yanılgıdır. NATO’ya bağlı orduların yapısı aynıdır, çok fazla değişmez.. Ordunun Atatürkçü ve batıcı yapısının değişmesi on yılları alacak bir iştir.. On yıllarda bile bunun başarılması zordur çünkü uzun vadede tarihin çarkını tersine döndürmek mümkün değilildir.

Erdoğan ve ekibi yanılıyor..

Türkiye’yi dünyadan ayrı değerlendirmek mümkün değildir.  Batı darbeleri gündeminden çıkarmamış ise ki Mısır çıkarmadığını gösteriyor, her şey mümkündür.

Darbeyi önlemenin yolu yöntemi 

Darbe, direnişçilere karşı şiddet uygulamakla, direnişçilerin üzerine palalı militanları sürmekle engellenemez aksine bu politikalar darbenin ekmeğine yağ sürer.

Türkiye’de darbelerin değişmez en önemli gerekçesi “kardeş kanı akmasına mani olmak, anarşiyi ortadan kaldırmak ve terör”dür.

Görülen o ki AKP darbe çağırıyor..

Darbe toplumsal güçlerin rejimin temel ilkeleri üzerinde anlaşması ve toplumsal bir sözleşme ile engellenebilir. Aksi halde toplumda mevcut uzlaşmaz düşünceler ve kesimler her an bir çatışmaya girebilir.. İşte buna tipik bir örnek, Bitlisli şoför.. Çıkın sokağa bunun gibi onlarca örneğe rastlayacaksınız..

Bitlisli Taksi şoförü gibi düşünenler az değil

Dinsizlerin katli vaciptir diyen zihniyet iktidar üzerinde örgütlü bir etkiye sahipse Erdoğan yanlış yapmaya daha baştan mahkûm demektir. Olayların gelişmesi böyle bir mahkûmiyete işaret ediyor. Bu zihniyetin tipik örneğine akşam Taksim’den dönerken rastladık. Taksi şoförü şöyle diyordu:

-Cem  evi cami ile bir olamaz, aleviler camiye gelsin..

-Gelmek istemiyorlarsa, bir de dinsizler var..

-Ben camiye gelmeyenlere, dinsizlere karşı  savaşırım, canımı veririm.. Din ve namusu için kanım feda..

Oysa Bitlisli şoför ile sohbette namus sözü hiç geçmemişti..

AKP seçmeninin önemli bir kısmı bu seçmen ise elbette AKP’nin ve Erdoğan’ın işi zor..

Toplumsal uzlaşmayı sağlayacak bir anayasa yapılmalı, bu anayasanın değişmez maddeleri olmalı ve bunlar kurumsal güvence altında olmalı aksi halde biz de Ortadoğu coğrafyasının yanı başındayız ve kanlı çatışmalar burada da yaşanabilir..

Bütün yurtseverlerin acil görevi bu ülkede böylesi kanlı çatışmaların önüne geçmek olmalı..Erdoğan girdiği yanlış yoldan dönmeli..