Ergenekon soruşturması kapsamında gazeteciler Nedim Şener ile Ahmet Şık'ın tutuklanması, soruşturmaya destek verenlerin bile tepkisine neden olurken şimdiye kadar görülmedik boyutta bir meslek dayanışmasını da ortaya çıkardı. Savcı Zekeriya Öz'ün, tepkilerin ardından yaptığı açıklamayı, Cumhurbaşkanı ve Başbakan'ın sözlerini ve Türkiye'nin ruh halini Ankara Barosu Başkanı Prof. Metin Feyzioğlu yorumladı...


SORUŞTURMA SULANMAYA BAŞLADI

- Neden 'Artık Yeter!' dediniz?


Bu bir haykırış aslında. Çok fütursuz ve umursamaz bir gidiş var. Bambaşka bir soruşturma olarak başladı. Darbeye teşebbüs ettiği söylenenleri soruşturacaklardı. Sulanmaya başladı. Kaçanla kovalayan, terörist olduğu söyleyen ile terörle mücadele ettiği söylenen, bombaladığı söylenenle bombalandığı söylenen aynı kefeye düşmüş. Bu andan itibaren toplumda 'acaba bu soruşturma gerçekten darbeye teşebbüs edenlerin soruşturması mı yoksa toplumdaki muhalifleri susturmak için bir vesile mi kılındı' diye soru işaretleri doğmaya başladı.

- Soruşturmaya olan güvenin zedelendiğini söylüyorsunuz...

Toplumda siyasi iktidarın etkisi altında şeklinde bir algılama gelişti. Siyasi iktidarı temsilen yapılan konuşmaları arka arkaya sıraladığınızda sorumlunun kim veya kimler olduğunu görürsünüz. İktidarın bu algılamayı ortadan kaldırma zorunluluğu vardır.

ÇORBAYA BİR TUTAM TERÖR TUZU

- Cumhurbaşkanı Gül de 'kaygılıyım' dedi...


Bugün kaygılanmasını samimi karşılıyorum ama kaygının gereklerini yerine getirmediğini de üzüntüyle görüyorum. Sayın Gül referandumda yargının bağımsızlığını zedeleyecek hükümlere aynı kaygıyı göstermemiştir. Ateş düştüğü yeri yakıyor, Şu an evleri aranmış, mahremiyetlerine girilmiş, tutuklanmış kişileri sayın cumhurbaşkanının bu kaygılarının rahatlattığını sanmıyorum.

- Başbakan Erdoğan sürecin hızlandırılması gerektiğini söyledi...

Sayın Başbakanımızın çağrısını ben de destekliyorum. Yargıya müdahale, baskı anlamına gelecek her türlü telkin ve tavsiyeden de bütün siyasilerin kaçınmasını diliyorum. Ancak usulsüzlüklerin dile getirilmesi her hukukçunun, aydının, özgürüm diyen her basın mensubunun görevidir.

- Hukuken teknik takip (telefon dinlemeleri) ne kadar süreyle yapılabilir?

Terör örgütü suçlaması söz konusu olduğunda sayısız kere uzatmak mümkün. Çorbaya bir tutam terör örgütü atıldığında bütün kapılar soruşturmadan yana açılıyor ama kişi özgürlüklerinin yüzüne kapanıyor.

- Basına yansıyan dinleme kayıtları ve belgeler hakkında ne düşünüyorsunuz?

Dosyada gizlilik kararı var. Avukatların bunları, savunma hakları kapsamında dosyadan göremeyip gazeteden okumak zorunda bırakılmalarını protesto ediyorum. Kişilerin savunma hakkı yok edilirken toplum yönlendirilmek isteniyor. Öyle bir algılama yaratıldı ki, düşünen, eleştiren herkesin evine, mahremiyetine sabahın beşinde girilebilir. Evde ne var ne yok götürülebilir. Hatta içine, 'sehven' bilgiler yerleştirilebilir. Bazıları ispatlandı bu süreçte. Bu güvensizlik ve korku ortamında soruşturmalarla uzaktan yakından ilgili olmayan insanlar, lise günlüklerine kadar attılar. Bilgisayarda istedikleri gibi gezinmez oldular.

BAŞKA GEREKÇEYLE TUTUKLUYORLAR

- Başbakan 'Tek bir kişi bile gazetecilik nedeniyle cezaevinde değil' dedi...


Türk Ceza Kanunu'nda bugüne kadar hiç olmadığı sayıda basın özgürlüğünü kısıtlayan hüküm var. En ilkel Afrika ülkelerinde bile 'gazetecilik yaptı' açıklamasıyla tutuklanan kimse yok. Başka suçlamalarda bulunuyorlar. 'Şu belge neden sende?' diye soruluyor. Araştırmacı gazetecinin eline belge olmaması tuhaf olur.

ÖZKAN FÖN MAKİNESİYLE ISINIYOR

- Adalet Bakanı, Balbay ile Özkan'ın tek kişilik hücrelere alınmasıyla ilgili 'Onlara mahsus değil, yasa böyle' dedi.

Şimdi mi akıllarına gelmiş? 28 Şubat tarihini özellikle mi belirlemişler?

- Bakan, 'Cezaevinin koşulları uygun değildi, artık uygun' diyor...

Yeni yerlerin yaşam koşullarının çok kötü olduğuna dair duyumlarımız var. Tuncay Özkan'ın avukatı söyledi, Özkan hücresinde beş kat üst üste giyinip kendisini saç kurutma makinesiyle ısıtmaya çalışıyormuş.

Gazeteciler büyük tehdit altında

Bu soruşturmayı yürüten savcılık kendinin topluma karşı bir taraf olmadığını bilerek davranmak zorundadır. Şu an gazeteciler yaptıkları haberler doğrultusunda, özellikle araştırmacı gazeteciler topladıkları belgeler, bilgiler doğrultusunda kendilerini büyük tehdit altında hissediyorlar. Herkesin, söz konusu tehdit algılamasını ortadan kaldırmak için dikkatli, sorumlu davranması gerekir. Açıklama basın hürriyetinin güvence altında olduğu konusunda topluma her hangi bir ferahlama getirmemiştir.

TOPLUM ÖRGÜTLENMELİ

- Bu süreç nasıl sonuçlanır? Öngörünüz nedir?


Bu toplum örgütlenecek. Gazetecilerin başına gelenin, gazetecileri değil aslında kendini ilgilendirdiğini, avukatın değil kendi savunma hakkının elinden alındığını, protesto edenin dövülmesinin kendisinin dayak yemesi anlamına geldiğini anladığında 'Ama ekonomi çok iyi gidiyor' cümlesini bir mazeret olarak kullanmaktan vazgeçip iyi giden ekonomiden kendisinin de pay alabilmesi için demokrasinin, hukuk devletinin vazgeçilmez şart olduğunu kavradığında bitecek.

İNSANLARIN EMPATİ YAPMASINI BEKLİYORUM

- Yalçın Küçük'ün eşi Avukat Temren Küçük'ün geliniyle yaptığı telefon görüşmesi de dinlemeye takılmış. Küçük, 'Polisi benim büroma sokma. Masadaki CD'yi al!' diyor...

Avukat Küçük bir şüpheli değil bildiğimiz kadarıyla. Arama kararında adı geçmiyor. Kendisi, 'Siz benim baro başkanımsınız ve eski eşim Yalçın Küçük'e ait olmayan, oturduğum dairede haksız bir arama yapılmak isteniyor. Avukatlık kanununa göre sizden yardım istiyorum' demiştir. Avukat Temren Küçük'ün telefonunun dinlenebilmesi için başka bir prosedür var. Ancak şüpheli olması gerekir. Bahsedilen CD'de ne olduğunu bilmiyorum. İnsanların bunları okurken empati yapmasını bekliyorum. Özel hayatınıza ilişkin bir mektubun, bir fotoğrafın, belki yazdığınız bir şiirin yabancılar tarafından alınıp torbalanıp delil dosyalarına konulmasını ister misiniz?

SIRA LİBERAL GAZETECİLERDE

- Çok umutsuz bir tablo çiziyorsunuz...


Toplumda iyi şeyler de oluyor. Bu otoriterleşme süreciyle bunların mutluluğunu yaşayamıyoruz. Erzurum'daki Kış Olimpiyatları mesela! Ayrıca Ankara Valiliği'nin bir Sosyal Dayanışma Vakfı var, mucizeler yaratıyor. Yalnız yaşayan yaşlılara elini uzatıyor, sokakta yatan evsiz bırakmadı. Otoriterleşen iktidarlar sorunun kaynağının kendi davranışlarında olduğunu düşünmez. Daima hür düşünceyi eleştirir; hatta gereğini yapar. Sıra şimdi liberal gazetecilere geldi...

- Meslektaşlarının gözaltına alınmasına tepki gösteren gazeteciler suç mu işliyor?

Düşünceyi açıklama hürriyeti hiçbir zaman suç teşkil etmez. Gazetecilerin, hukukçuların, usulsüzlüklere, insan hakkı, düşünce hakkı, savunma hakkı ihlallerine, bireylerin düşünemez hale getirilip aslında bir şekilde esir edilmesine karşı söz söyleme hakları, hatta sorumlulukları vardır. (ÖZLEM AKARSU ÇELİK / AKŞAM)