19 yıllık AKP iktidarında, az çok işleyen parlamenter demokrasiyle birlikte 1923 Cumhuriyeti tasfiye edilir ve “tek adam” rejimi kurulurken hukuk devletini savunmakla görevli oldukları halde demokratik bir direnç ortaya koyamayan barolar da artık iktidarın hedefleri arasındadır.

Yargının kurucu unsuru savunmanın örgütü baroları, rejimin baroları haline getirmek için uzun zamandır fırsat kollayan iktidarın ilk hamlesi “çoklu baro” için yasa çıkarma girişimi olmuştur. Bu girişime karşı ülke genelinde avukatların tepkisi de çığ gibi büyümüş ancak -yanlış politikalar nedeniyle- bunlar da saman alevi gibi sönmüştür.

BOŞ BİR BEKLENTİ

İktidarın girişimi üzerine, ülkemizdeki tüm avukatları temsil eden 80 baro bir araya gelerek ortak bir bildiri yayımlamıştır. Ne var ki metne atılan 81. imza, bu büyük buluşmanın üstüne ciddi bir gölge düşürmüştür. Zira bu imza TBB’ye aittir. O TBB ki asli görevi hukuk devletini ve mesleği savunmakken iktidar savunuculuğuna soyunup barolarla köprüleri çoktan atmıştır. Sorun bununla da sınırlı değildir. Bildiriye TBB’nin dili hâkim olmuştur. Bu dil, avukatlara değil iktidara alan açan bir dildir.

Bu dil sorunların kaynağını tespitten kaçınırken çözümü de o sorunların kaynağında aramaktadır. Muhatap doğrudur ancak talebin dili, içeriği ve sorunun ortaya konuş şekli sorunludur. Dolayısıyla iktidar üzerinde bir etkisi olmayan bildirinin ardından, bu kez 33 baro başkanı, aldıkları yeni bir kararla savunma yürüyüşü başlatmıştır. Ancak bu karar da sorunludur. Avukatların ortak iradesine dayanmayan bu yürüyüş plansız, hedefsiz ve semboliktir. Oysa saldırı çok planlı olup sembolik de değildir.

Evrensel ve ulusal hukukta size yönelik saldırının/isnadın yoğunluğu ile orantılı olarak “meşru müdafa” ve “silahların eşitliği” prensipleri gereğince sizin de karşılık verme hakkınız vardır. Bu hakkın toplumsal olanına ise “direnme hakkı” denir. Barolara yönelik saldırı eylemli olduğuna göre sizin savunmanız da sembolik olamaz. Olursa kaybettiniz demektir.

Nitekim Meclis kapısına dayanan başkanlar da tüm samimi çabalarına karşın kaybetmiştir... Meclisten hızla geçen yasa yürürlüğe konmuş, Anayasa Mahkemesi’ne yapılan başvurudan da bir sonuç alınamamıştır. "İstanbul Barosuna kayıtlı yaklaşık 50 bin avukatın bulunduğu İstanbul'da 2 bin üyeyi zar zor bulup kurulan minyatür baronun mevcut yönetimi kurtarmaya yetmeyeceği anlaşılınca barolar da, umutla ekim ayında yapılacak genel kurullarını beklemeye koyulacaklardır."  Bunda da umut boşunadır.

YAŞAYIP GÖRECEĞİZ

Zamanında, 12 Eylül askeri darbesinin dikensiz gül bahçesinde “Anayasayı bir kere delmekle bir şey olmaz” diyerek ülkeyi açık pazara çeviren neo-liberal iktidarların bugünkü şakirtleri, ulus devleti parçalamaya yönelik kapitalist yıkım projesine “kutlu dava” adını verip Cumhuriyetle hesap kesmek üzere vites büyütürken hukuku geçiş garantili otoyol gibi kullanmakta, bunun bedelini de halka ödetmekte bir sakınca görmemiştir.

Bu kez hedefte, tüm bu olup bitene seyirci kalan barolar vardır... Yasa güvencesi altındaki baro genel kurulları ve seçimleri pandemi gerekçesiyle üç ay ertelenmiştir. Hem de bir genelgeyle... Avukatların pandemiye karşı değil ama iktidar politikalarına karşı tam anlamıyla savunmasız kaldıkları ayan beyan ortadadır. Hal böyle olunca, ertelemeler de art arda gelmiştir. Ancak üçüncü erteleme baroları kendine getirmiştir...

Bu kez 51 baronun imzaladığı bildiride baroların tarihinde saklı olan devrimci ruh aniden canlanıp dile gelmiştir. Bu kez avukatlar, haziran ayında genel kurullarını yapma konusunda kararlı olduklarını cesurca haykırmıştır…

Barolar nihayet dil sorununu çözmüştür. Ama sandık yine önlerinden kaçırılırsa eylemde kararlı olup olmadıklarını yaşayıp göreceğiz.

CEM ALPTEKİN

Bakan Koca'dan MHRS sorunlarına kalıcı çözüm mesajı Bakan Koca'dan MHRS sorunlarına kalıcı çözüm mesajı

AVUKAT / YAZAR