Bursa'da Haraççıoğlu Medresesi'nde TGRT Haber Ankara Temsilcisi Batuhan Yaşar'ın sorularını cevaplayan Arınç, nevruzda yaşanan olaylarla ilgili olarak, "Geçen yıl İran'daki nevruz törenlerine katıldım. Oraya bölgenin bütün devlet başkanları geldi. O bölgede de nevruz büyük bayramlarla kutlanıyor. 


Fakat maalesef örgütün de talimatlarıyla 10 yıldan bu yana bu bir siyasi gösteriye dönüştürüldü. Çok açık söylüyorum, bir ayaklanmaya dönüştürecek bir gösteri haline getirdiler. Karabasan gibi Türkiye'nin üzerine çökmeye başladı. 

Ellerindeki taşlarla oraya buraya tahribatlar yapıyorlar. Bu bir bayramı karşılamak değil, nevruz üzerinden siyasi gösteri ve birilerinden hesap sorma haline geldi. BM Genel kurulunda nevruzun gelenek haline gelerek 21 Mart'ta kutlanması ile ilgili bir karar var. 

21 Mart diyor. Ama onlar 'biz bunu istediğimiz günde kutlayacağız' dediler. Pazar gününe almak istediler. Valiler de bunu istemedi. Tatil gününde daha fazla kalabalık toplamak, taşkınlığa gitmek ve ayaklanma gösterisi haline getirmek istediler. Ayaklanma çağrısı yaptılar neredeyse, 1 milyon liralık maddi zarar, ölenler ve yaralılar var" diye konuştu. 

"ÖZEL YETKİLİ MAHKEMELER DEVAM EDECEK" 
Özel yetkili mahkemelerin devam edeceğini belirten Arınç, "Özel yetkili mahkemeler devam edecek. Sorun özel yetkili savcıların yetkilerini paylaşmaları konusunda. 

Adalet Bakanlığı'nın, o yetkilerin daha dikkatli kullanılması konusunda çalışması olabilir. Tasarı ve taslak geldiğinde ayrıntıları hep beraber görürüz" dedi. 

"TUTUKLULUK SÜRELERİ UZUN TUTULMAMALI" 
Tutukluluk sürelerini de değerlendiren Arınç şunları söyledi: 
- "Bir insanın tutukluluğuna karar verilmesi, tahliye talebinin reddedilmesi, hakimin takdir hakları ile ilgili durumdur. 

Delilerin o kişi için mahkumiyete yetecek olup olmaması ve tutukluluk sürelerine göre hakimler her zaman tahliye kararı verebilirler. Bunları şimdiye kadar basit gerekçelerle reddediyorlardı. Tahliye talebi reddediliyorsa daha doyurucu gerekçe istendi. 

Suçun ağır cezalık durumuna göre... 

AİHM kararları ve Türkiye'deki tartışmaların önüne geçmek için bir madde konacak. Bu madde diğerini ortadan kaldırmıyor. Tutukluluklar istisnai olmalı ve uzun süreli olmamalıdır. Mevcut delilleri topladıktan sonra tutuksuz yargılanma yoluna gitmek daha iyi olur.

Bu herkes için söz konusudur. Uzun tutukluluk AHİM'de başımızın derdidir. Hakimlerimizin daha duyarlı hareket etmesi lazım". 

Arınç, Suriye'de haber alınamayan gazetecilerle ilgili olarak ise, Resmi ağızlardan teyit edilen haberler yok. Kontrol ettiğimizde aslı çıkmadı. Hayatta olduklarını kesine yakın biliyoruz. Niçin bize verilmiyor? Ne elde edilmek isteniyor? Onların durumu nedir? 

Bütün güçler, istihbarat dahi bu iş için elinden geleni yapıyor. Umarım onlar da alilerine huzur içinde dönerler. Suriye'deki zulmün devam etmeyeceğini düşünüyorum. Suriye kendi iç dinamikleri ile bu işin çaresini bulacaktır. 

Orada yapılanlar cinayet ve katliamdır. Bu uzun süre devam etmez. Keşke Esad bir yıl önce dediğimi yapsaydı" dedi. 
Arınç, terör olaylarında sivil vatandaşların şehit sayılmasını sağlayacak kanun tasarısı ile ilgili olarak ise şunları söyledi: 

"Çok önemli bir konu. Son grup toplantımızda başbakanımız bu konuşu açıkladı. Bu herhalde 4 aydır süren bir çalışmanın ürünüdür. Üzerinde duruldu. 

Sayın başbakanımız da bunu müjde olarak verdi. Meselenin esası şu: 6 yıl önce terör mağdurlarına tazminat ödenmesine ilişkin bir kanun çıktı. 1984'lerden başlamak üzere evleri yakılan, araçları bombalanan, can ve mal kaybına uğrayanlara mağduriyetlerini belgeledikleri takdirde zararları ödenmeye başlandı. 

Bu AK Parti hükümetinin başardığı bir kanun oldu. Bu mağduriyetler sebebiyle insanlar pek çok şeylerini kaybettiler. Geleceklerin ve mallarını kaybettiler. Bu her yıl da yenilendi. Şu ana kadar 3 katrilyondan fazla terör mağdurlarına tazminat ödedik. 

Komisyonlar hala çalışmalarına devam ediyor. Bu sadece Şırnak ve Diyarbakır ile sınırlı değil. Her şehirde geçerlidir" diye konuştu. 

"3-4 BİN SİVİL ŞEHİTLİK HAKLARINDAN YARARLANACAK" 
Terör olaylarında güvenlik görevlilerin yanı sıra sivillilerin de hayatını kaybettiğini vurgulayan Arınç şöyle devam etti: 

"Şehit sıfatını alanlar kanundan dolayı bazı haklardan istifade edebiliyorlardı. Bu bizim kanımıza dokundu. Askere ve polise minnettarız. Kadın ve erkek de bu çatışmada ölmüşse, terörün hedefi olmuşsa bu insanlar bu haklardan istifade etsin. 

En son Batman'da 8 aylık hamile kadın çocuğuyla birlikte hayatını kaybetti. Siirt'te 4 genç kızımız yemeğe giderken kurşunlandı. Canlı bombayı durdurmak isterken bir anne hayatını kaybetti. Bu insanlar da bizim insanımız. 

Şehitlik bir dini kavramdır. Bu kavrama hukuki boyut vermek zorundayız. Terörle mücadelede hayatını kaybedenler bizim gözümüzde şehittir. Tabii yaralananlar da var. Onların da birtakım hakları var. Başbakanımız bu konuda talimat verdi. 

Zannediyorum 3-4 bin kişinin bundan yararlanabilecek. Polis ve asker ne kadar fedakarlıkla bu işin üzerine giderse gitsin, arada hayatını kaybeden insanlar da var. Mücadeleyi bütün olarak kabul edeceğiz. Onlara da haklar verilmeli". 

"SİVİL ŞEHİTLİK KANUNU MAYIS AYINDA YÜRÜRLÜĞE GİREBİLİR" 
Konunun doğrudan Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı'nı ilgilendirdiğine dikkat çeken Arınç, "Onların maaşlarını, geleceklerini garanti altına almak için böyle bir kanun tasarısını görüşmeye açacağız.

Daha da olgunlaştıracağız. Meclise süratle sevk edeceğiz. Mayıs sonuna kadar bu kanunu çıkartmış olabiliriz" ifadelerini kullandı. 

Hrant Dink'in bir terör olayında hayatını kaybettiğine işaret eden Arınç şu ifadeleri kullandı: 

"Hrant Dink'e bir terör mağduru denilebilir. Uludere'de güvenlik güçlerinin bombalaması sonucu çok sayıda insan hayatını kaybetti. O insanların üzerlerinden silah da çıkmadı. 

Kanundaki tariflere uymamız lazım. Bunun talebe bağlı olması düşünülüyorsa, o kişilerin talep etmesi lazımdır. Uludere'de hayatını kaybeden insanların ailesine 100 bin TL'ye aşkın tazminat ödenmesine karar verildi. Bir müracaat şartına bağlı olabilir.

Arzu ederlerse olayı tarif ederler. Sonunda kanun kapsamına girerlerse bundan istifade edebilirler" açıklamalarında bulundu.
"AHMET TÜRK'ÜN DARP EDİLMESİ BAĞIŞLANAMAZ" 
BDP'nin örgütten ne kadar bağını keser, kendini seçen halkın hissiyatına riayet ederse o kadar bağımsız olacağını söyleyen Arınç, "Bunları belli bir talimatla yapanlar, istenmeyen olaylara yol açabiliyor. Ahmet Türk'e karşı yönelik davranış mesela. Samsun'da da aynısı oldu. 

Bunlara sebebiyet vermemek gerek. Ahmet Türk gibi sevdiğimiz, saygı duyduğumuz insanın bir kişi tarafından darp edilmesi bağışlanması mümkün değil. Bir anne de Sebahat Tuncer'i tokatladı. Tuncer de bir emniyet amirini tokatlamıştı.

Bunlara kim sebebiyet veriyor? Niçin bu istenmeyen olaylar meydana geliyor? Türkiye bir hukuk devleti. İzin mercileri bellidir. Utanmalarını diliyorum.. 

Mağdur olanlara da geçmiş olsun diliyorum. Senin nevruzu istediğin gibi kutlaman için benim askerimin yaralanması, polisin şehit olması mı gerekiyor? Allah'tan korkun, kuldan da utanın" ifadelerini kullandı. 

Annelerin artık bilinçlendiğini, bunun da önemli bir gelişme olduğunu söyleyen Arınç, "Bu kadar acı olaylara karşı annelerin çocuklarına sahip çıkma gayreti, teröre yönlendirenlerden hesap sorma arzusu çok önemli. Örgütü korkutan da bu gelişmelerdir. 

Masum çocukların kahpece öldürülmesi teröriste karşı bilinci ayağa kaldırıyor. Bu bilinç ne kadar güçlü olursa o kadar önemli. Genelkurmayın yayınladığı bazı görüntülerde mağaraların altında yaşamaya çalışan çocuklar görülüyor. Kimileri tehditle kimileri menfaat için dağa çıkıyor.

Terörle mücadelemizin ana konularından biri dağa çıkışları engellemek, dağdan inişleri sağlamaktır" dedi.

"AHMET TÜRK'E ATILAN YUMRUK HAZMEDİLEMEZ" 
Ahmet Türk'e yapılan saldırıyı kınayan Arınç, "70 yaşını geçmiş, geçmişten bu yana büyük işkencelere maruz kalan, siyaset yapan bir insana yumruk atılması hazmedilemez. 

Hangi amaçla olursa olsun. Bunu yapacak kadar gözü dönen insanlar da var. Sabahat Tuncel'in tokatlanmasına dikkat etmek lazım. Neresinden bakarsanız bu acı olayları önlemenin yolu terörist söylemlerden vazgeçmektir.

Bir hukuk devleti içinde herkesin kendine tanınan özgürlüğü kullanamasına destek vermektir" dedi. 

"BDP Kandil ile niçin bağını kesemiyor?" sorusu üzerine Arınç, "Bunun cevabını ben de bulamıyorum, onlar da bulamıyor. 'Böyle bir yol kendimizi inkar anlamına geliyor' diyorlar. Bu olayların karşılığında siyaset dilini tercih etmek gerekir. 

Siyasetin dilinde şiddet ve terör yok. Şiddeti ve terörü kabul ediyorsa siyaset yapması mümkün değil. Ben ikisini yapıyorum derse BDP'nin durumuna düşebilir. Siyaset herkesin düşüncelerini ve fikirlerini rahatlıkla ifade etmesidir. Siyasette şiddet ve dayatma olmaz.

Siyasal bilinçlenme olumlu seyrediyor. 30 yıl sonra Kemal Burkay Türkiye'ye geldi. Zamanında kaçmıştı. Düşünceleri ve kurduğu partiler itibariyle örgütle yakın bağlantı içindeydi. Şimdi örgüt onu tehdit ediyor. İbrahim Güçlü, Muhsin Kızılkaya terör örgütünün kendi içindeki cinayetleri ortaya çıkarma çabası içindeler. 

Bunlar geçmişte yoktu. Bugün bazı partilerde var. Onlar da ben Kürt kimliği ile böyle yaşamak istemiyorum diyor" şeklinde konuştu. 

"SON 30 YILIN EN CAN ALICI OPERASYONLARI YAPILIYOR" 
Açılım projesinin devam ettiğine dikkat çeken Arınç, "Biz teröristle mücadele edeceğiz. Bu vazgeçilmez işimiz. Bu ülkede yaşayan insanların kendi kimliklerini ifade etmeleri ve bu haklarını kullanmaları konusunda insan hakkı olarak meseleye bakacağız. 

Hamd olsun süreç çok iyi gidiyor. Kandan ve şiddetten beslenen örgüt yandaşları bu demokratik gelişmelerden memnun değil. Kış şartlarında mücadelelerimiz devam etti. 

Şu anda 6-7 özel hareket polisimiz hayatını kaybetti. Hiç bugüne kadar operasyon yapılmayan yerlere gidildi. Son 30 yılın en can alıcı ve netice alıcı operasyonlarına sahne oldu" ifadelerini kullandı. 

"CHP KURULTAY YERİNE MİTİNG YAPSIN" 
CHP'nin Tandoğan'da grup toplantısı yapma talebi ile ilgili olarak Arınç, "İyi ki söylemişim. Grup toplantısı dediğiniz şey mecliste yapılır. Müracaatlarını miting olarak düzelttiler. 

Tandoğan'da bunu halka anlatmaları önemli. Bana kızmazlarsa, şunu söylemek istiyorum, 'Artık mecliste bir şey kalmadı, biz bunu anlatacağız' diyorlar; Ankara yakınlarındaki illerde de miting yapabilirler. 

Her gün kurultay yapacaklarına miting yapsınlar. Mesela çarşamba günü Çankırı'ya gidebilirler. Çorum'a gidebilirler.

Konya'ya gidebilirler. Her yerde 4+4+4 endişelerini anlatsınlar. Başka partilere de örnek olur. Terörle mücadelede nasıl yardım edelim diye sorduklarında, 'Siz de o bölgede siyaset yapın' dedim. 

Onların yapmasının terörle mücadelede faydalı olduğunu düşünüyorum. MHP o bölgelerde siyaset yapsın. 'Biz AK Parti'den farklı düşünüyoruz' desin. 

Ama yoklar, il binaları kapalı. Batıdan seçilenler de oraya gitmiyor. Genel başkanları da Ankara'dan dışarı çıkmıyor. Her ilde ve ilçede siyaset yapılmalı. Mitingler yaparak bu açığı kapatın" diyerek muhalefete çağrıda bulundu. 



SABAH