PKK lideri Abdullah Öcalan, pazartesi günü görüştüğü avukatları aracılığıyla yaptığı açıklamada, “Başbakan, ‘Biz bu işin silahlarla çözülmeyeceğine inanıyoruz. Bu meseleyi demokratik anayasal yöntemlerle çözeceğiz’ derse, bir haftada hallederiz” dedi.

Avukatları aracılığıyla yaptığı son açıklamada, “Bir Barış Konseyi kurulması için devletle anlaştık” diyen ve daha önce ‘eylemsizlik’ sürecinin uzatılması için mühlet olarak verdiği 15 Temmuz tarihinin ‘bir önemi kalmadığını’ söyleyen Öcalan’ın, Silvan’daki çatışmadan sonra söyleyecekleri merak konusuydu. PKK’nın dağ kadrosundaki ‘şahinlerin’ Öcalan’ın inisiyatifini kırdıkları ve Silvan saldırısının bunların işi olduğu yönündeki yorumların ardından, Öcalan’ın bu saldırıya ilişkin söyleyecekleri önem kazanmıştı. Ancak Öcalan, daha önce ‘soyut’ bazı konularda sıklıkla eleştirdiği PKK’yı, ‘somut bir eylem’ üzerinden yine eleştirmedi ve Silvan’daki çatışmayla ilgili değerlendirmesinde, “Gerilla kayıplarına da asker-polis kayıplarına da üzülüyorum. Askeri yakan ateş de gerillayı yakan ateş de aynı ateştir. İşte görülüyor Silvan’daki olaylar. Yarın bunun on katı gelişebilir. Bir günde çok fazla kayıplar da yaşanabilir. Eskisi gibi sadece kırsalda da olmayabilir, şehirlerde de olabilir” dedi.

Benden başka kimse...
Başbakan’ın “Terör örgütü silah bırakmadan hiçbir şey olmaz” sözlerini hatırlatan Öcalan, “Şu anda mevcut durumda ortamı sakinleştirmek gerekir. Biz yıllardır silah bırakmaktan söz ediyoruz. Sayın Erbakan döneminde de Özal zamanında da silahların bırakılabileceğini belirtmiştim. 1993’te dışarıdaydım. O zamanlar öyle İmralı’da da değildim. Yani içeride veya dışarıda olmam fark etmiyor” dedi.

Silvan’daki çatışmadan hemen sonra İmralı’da ‘heyetle’ bir görüşme gerçekleştirdiklerini ve ‘böyle kritik ve sıcak bir dönemde bile’ bu görüşmelerin sürmesinin önemli olduğunu söyleyen Öcalan şöyle konuştu: “Silahları bıraktırma irademiz var. Açık söylüyorum. Benim dışımda kimse silahları bıraktıramaz. Bu rolü ben kendi kendime biçmiyorum. Bunu herkes görüyor. Burada görüştüğümüz devlet yetkilileri, bilinçli, deneyimlidirler, onlar da bunu söylüyor. Ben de gereği neyse yapmak istiyorum. Bunun için çok açık Sayın Başbakan’a sesleniyorum. Bir çağrı yapabilir; ‘Biz bu işin silahlarla çözülmeyeceğine, inanıyoruz. Bu meseleyi demokratik anayasal yöntemlerle çözeceğiz’ derse, bir haftada hallederiz.”

Özerkliğin ilanı çok anlamlı değil
Abdullah Öcalan, Demokratik Toplum Kongresi’nin 14 Temmuz’da ‘demokratik özerklik’ ilan etmesini ise ‘mesafeli’ bir dille değerlendirdi ve “Aslında demokratik özerklik 2005’te ilan edilmişti. Önemli olan bunun içini doldurmaktır, pratik uygulamasını yapmaktır” diyen Öcalan, “Pratikleşmedikten sonra ilan çok da anlamlı değil. Artık pratikleştirme yönünde çalışmalarını yoğunlaştırabilirler” diye konuştu. DTK’nın özerklik ilanının ardından benzer değerlendirmeler bazı Kürt çevrelerinden de gelmiş, Şerafettin Elçi ve Altan Tan’ın özerklik metnini imzalamadıkları belirtilmişti.

‘Hatip Dicle ısrarından vazgeç’ mesajı
Hatip Dicle’nin milletvekilliğinin düşürülmesi ve tutuklu vekillerin durumu nedeniyle yemin etmeyen BDP grubunun hükümet kanadıyla yürüttüğü ‘mutabakat’ görüşmelerine de değinen Öcalan, bu konuda adeta ‘el azalttı’. BDP’lilerin Hatip Dicle konusunda taviz vermemesi nedeniyle görüşmeler sona ermişti. Öcalan, bu konunun ‘ileride Diyarbakır’da yapılacak bir ara seçimle çözüme kavuşturulabileceğini’ söyleyerek, BDP’lilere de ‘Görüşmelerde Hatip Dicle ısrarından vazgeç’ mesajı vermiş oldu. BDP’lilerin Meclis’e dönmesi için ‘ortak bir mutabakata varılabileceğini söyleyen Öcalan, daha önce ‘yasal ve anayasal düzenlemeler için net ifadeler isteyen BDP’lilerin tutumu yanında çok daha ‘yumuşak’ kabul edilebilecek, tek cümlelik bir mutabakat metni önerdi: “Tutuklu vekillerin durumu bir demokrasi sorunudur, çözümü de politiktir. Biz bu sorunu anayasa ve yasaları birlikte değiştirerek çözeceğiz.”

İmralı’da ‘devletle’ yaptığı görüşmelerde gündeme gelen protokollere de değinen Öcalan, “Benim yazdığım ikişer sayfalık protokoller önemlidir. Hükümet bu protokollere ilişkin yaklaşımını ortaya koyabilir. Hükümet hangilerini kabul ediyor, hangilerinde çekinceleri var, eksik varsa tamamlanır, fazla varsa çıkarılır” dedi.

BDP’nin PKK’yı temsil gücü yok
Öcalan, Kürt hareketinin yasal alandaki girişim ve tutumlarına ilişkin eleştirilerini de sürdürdü. Öcalan, ‘şiddeti kınama’ çağrıları karşısında BDP’nin kendini yeterince ifade edemediğini söyleyerek, “BDP’ye ‘şiddetle arana mesafe koy’ deniliyor. Bu konuda, kendilerini tam ifade edebilmelidirler. BDP’nin şiddetle ne ilişkisi var, denilebilir. Şiddetle ilişkileri olsa silahlı olurlardı. Zaten BDP’nin PKK’yı, KCK’yı temsil gücü de durumu da yoktur. Bunu açıkça söylemeliler. BDP’liler ‘biz siyasi temsilcileri değiliz ama PKK’ye de düşmanlık yapamayız’ diyebilirler” diye konuştu.

Pratik araçlara sahip olmalıyım
Abdullah Öcalan’ın açıklamalarında, örgüte silah bıraktırabilmesi için bazı ‘pratik araçlar’a sahip olması gerektiği yönündeki sözleri de dikkat çekti. “İçeride de olsam dışarıda da olsam pratik araçlarımın olması gerekir. Rolümü oynamam için koşulların sağlanması gerekir. Ben sağımı solumu yoklayacağım, ne var ne yok bileceğim. Silahların susturulması için bize gerekli olanaklar tanınmazsa ne yazık ki bu çatışmalar devam eder” diyen Öcalan’ın, ‘dışarıyla iletişimini kolaylaştıracak bir tür ev hapsi talep ettiği yorumları yapıldı.

Blokun ‘çatı partisi’ni tarif etti
‘Blok’ çalışmalarını önemsediğini söyleyen Öcalan’ın bu konudaki görüşleri ise şöyle: “Hemen tüm demokrat kesimlerle, bütün sosyalist partilerle görüşmeler başlayabilir. İşte ÖDP vb. tüm partiler, gruplar gene kendi varlıklarını koruyabilir, BDP de kendi varlığını korur. Ama bunların tümünü kapsayacak bir çadır gerekir değil mi? Yağmur yağdığında altına sığınabilecekleri bir çadırları, çatıları olurdu. Herkesin ayrı ayrı evi olsun, vardır. Ama bunların tümünü örtecek bir çatı olmalı; çatı olmazsa ne olur, ilk yağmurda gidersin. Bu küçük evler ilk yağmurda gider. Tek tek küçük kaldıklarında yağmur onları götürür, kendilerini koruyamazlar, bunun en basit anlatımı budur. Onun için on yıldır çatı diyorum. Bunun mutlaka yapılması gerekir. Son savunmamda demokratik ulus konusunu detaylı işledim. Herhalde kısa sürede kitaplaştırılır."

Radikal