İstanbul Barosu Başkanı Av. Doç. Dr. Ümit Kocasakal, Almanya Federal Meclisi Başkanlığına mektup yazdı.

PARLAMENTOLAR TARİH KURUMLARI YA DA MAHKEME DEĞİLLERDİR                                   

Av. Doç. Dr. Kocasakal, Almanya Federal Meclisi Başkanlığına yazdığı mektupta, 1915 olaylarının 2 Haziran 2016 ‘da Federal Alman Parlamentosunda görüşülerek söz konusu tirajik olayları ‘soykırım’ olarak yasalaştırmaya yönelik görüşme ve oylamaların yapılmasını üzülerek ve kaygıyla öğrendiklerini, bunun, iki halk arasında telafisi son derece zor kırgınlıklara yol açacağını bildirdi.

Başkan Kocasakal’ın mektubu şöyle:

ALMANYA FEDERAL MECLİSİ BAŞKANLIĞINA,

Malumunuz olduğu üzere 1914-1918 yılları arasında İngiltere, Fransa, Çarlık Rusya’sı ile Almanya, Avusturya-Macaristan, Osmanlı İmparatorluğundan oluşan iki blok arasında tarihçilerin 1.Dünya Savaşı olarak tanımladıkları, büyük acılara, yıkımlara yol açan genel savaş yaşandı.

Büyük Savaş’ın temel nedeni “Doğu Sorunu”nun sulh yoluyla çözümünün sağlanamamasıydı. Doğu Sorunu ile kastedilen ise enerji ve doğal kaynaklar açısından son derece zengin olan Osmanlı coğrafyasının paylaşımı ve imparatorluğun tasfiyesi idi.

Osmanlı İmparatorluğu ile Alman İmparatorluğu büyük savaşta değişik cephelerde ortak hasımlara karşı aynı saflarda çarpıştılar ve kader birliği yaptılar. Büyük Harbin sonunda iki müttefik galip blokun ağır koşullar içeren ateşkes ve barış şartlarıyla karşı karşıya kaldılar.

Büyük Savaş sürecinde Osmanlı Devleti yurttaşı bazı Ermenilerin İhtilalci Komiteler oluşturarak, Çarlık Rusya’sının da desteği ile askeri ve sivil halka karşı artan saldırıları karşısında hükümet tarafından zorunlu göç kararı alınmıştır.

Ermeni ihtilalci Komitelerin kapatılması ve Ermeni yurttaşların Osmanlı’nın siyasi sınırları içindeki bazı bölgelere zorunlu göçünün uygulanmasında savaş koşullarında kuşkusuz ki iki taraf için de trajik sonuçlara, büyük acılara yol açan olaylar yaşanmıştır.

1915 yılının ilk çeyreğinde yaşanan bu trajik olaya her kesim kendi tribününden bakmakta, çoğu kez hukuki ölçülerden, dönem koşullarından, tarihsel nesnellikten uzaklaşılarak, günümüz ölçüleri kullanılarak değerlendirilmekte, sübjektif sonuçlara ulaşılmaktadır.

Bilimsel ve tarihsel zeminden giderek daha da uzaklaşılarak, politik alana taşınmış olan bu trajik olay günümüzde bazı parlamentolarca soykırım olarak yasalaştırılmakta, Türkiye Cumhuriyeti ve Türk Halkı soykırımcı olarak suçlanmaktadır. Oysa tarihe bilimsel ve nesnel bakışta her olay, o günün şartları dikkate alınarak ve o şartlar dahilinde değerlendirilmelidir. 2016 yılından bakarak 1915 olayları değerlendirilemez. Tarihte yaşanmış acıların politik zeminlerde kullanılması, ahlaken de kabul edilemez bir durumdur.

Federal Alman Parlamentosunda 2 Haziran 2016 günü, yukarıda bahsedilen trajik olayı soykırım olarak yasalaştırmaya yönelik görüşme ve oylama yapılacağını üzülerek ve kaygıyla öğrenmiş bulunmaktayız. Türk halkını, tarih bilimine ve dönem kronolojisine açıkça aykırı biçimde asla hak etmediği bir şekilde soykırımcı olarak yaftalamaya yönelik bu girişimin Almanya ile Türkiye Cumhuriyeti arasındaki dostane ilişkileri onarılamaz ölçüde zedeleyeceğini bilmenizi isteriz.

Keza Alman ekonomik mucizesinde emek payı olan, ulaştığınız refah düzeyine alın teri karışmış, Almanya’da yaşayan, birçoğu Alman yurttaşı olmuş milyonlarca Türk’ü rencide edeceğini,  iki halk arasında telafisi son derece zor kırgınlıklara yol açacağını takdir edersiniz.

İstanbul Barosu, Osmanlı İmparatorluğunun savaş yoluyla tasfiyesi ile sömürge koşullarının dayatılmasına karşı Türk halkının, meşru müdafaa kapsamındaki direncinin, o günün şartları dahilinde yaşananların soykırım olarak tanımlanmasını hukuk ve bilim karşıtı siyasal bir girişim olarak değerlendirmektedir. Parlamentolar tarih kurumları veya mahkeme değillerdir. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi de, yakın tarihte vermiş olduğu kararda bu hususu dile getirilmiştir. Bu nedenle hukuka, AİHM Kararına, bilime, tarihsel gerçeklere ve vicdana aykırı böyle bir kararın; Alman Devletine ve Parlamentosuna saygınlık kazandırmayacağı, aksine itibarını zedeleyeceği muhakkaktır. Kabuk tutmuş yaraların "kaşınmasının", tekrar "kanatılmasının" kimseye bir yararı bulunmamaktadır.

Tarihsellik ve bilimsellik zemininden uzaklaşılarak,  konjonktürel politikaların etkisiyle onarılması güç sorunlara yol açacağı kuşkusuz olan bu tasarının, son anda göstereceğiniz bireysel ve kolektif sağduyu ve Devlet "aklı"  ile engelleneceğine dair umudumuzu koruduğumuzu bilmenizi isteriz. Aksi halde bunun sonuçları kalıcı ve yıkıcı olacaktır.

Saygılarımızla

AV. DOÇ. DR. ÜMİT KOCASAKAL

İSTANBUL BAROSU BAŞKANI