Ünlü fizikçi David Bohmun kullandığı çok ilginç bir deney vardır: Büyük bir kavanozun içine bir silindir yerleştirilir. Silindirle kavanoz yüzeyinin arasında kalan dar boşluk gliserinle doldurulur. Gliserinin içine bir damla mürekkep damlatılır. Silindir hareketsiz kaldığı sürece, mürekkep damlası gliserinin içinde asılı olarak durur. Silindirin üstündeki kol çevrildiği anda mürekkep damlası gliserinin içinde dağılır ve görünmez olur. Ama kol ters yöne çevrilir çevrilmez gliserinin içindeki mürekkep yeniden bir damla biçimini alır.

Söz bir kez söylendi mi…

Seçimler yaklaşırken partilerin adayları ve bağımsız adaylar çeşitli televizyon programlarına katılıyor, görüşlerini anlatıyor ve tartışıyorlar. Bu programları takip ettiğimi pek söyleyemeyeceğim, ama geçenlerde kanallar arasında dolaşırken ekranda tanıdık bir yüzü görünce durup izleme ihtiyacı duydum: Emek, Demokrasi ve Özgürlük Bloku tarafından desteklenen Mersin bağımsız milletvekili adayı Ertuğrul Kürkçü.

Ertuğrulun sakin, güvenli konuşmasını dinler ve farklı görüşlerden diğer konukların ona karşı takındıkları saygılı tavrı izlerken Bohmun yaptığı deney geldi aklıma. Gliserinin içinde kaybolmuş gibi görünen mürekkep damlası hep orada asılı duruyordu. Söz bir kez söylenmiş ve öyle tutarlı, öyle inandırıcı, öyle çıkarsız bir şekilde yazılmıştı ki toplumsal belleğe, baskı silindirinin kolu ne denli çevrilirse çevrilsin onu silmek mümkün olmamıştı.

Niyetim Ertuğrulun savunduğu fikirleri övmek, yermek veya tartışmak değil. Sadece o programı izlerken bende uyanan ve öznel olduğunu sanmadığım bir izlenimi paylaşmak, bundan çıkarılabilecek sonuçlar üzerinde durmak istiyorum.

Biriken alametler

Sadece şimdiki zamanıyla ve bugünkü fikirleriyle değil, 40 yıllık bir geçmişle birlikte var olan Ertuğrul Kürkçüye karşı, güncel siyasi tartışmalardan hareketle değil de bu geçmişe göre davranılması konusunda farklı siyasi kesimlerden insanlar arasında bir mutabakat oluşması, bir toplumsal göstergedir ki, bunu YSK kararının ardından gelen tartışmalarda da gördük. Aslında, o geçmiş konusunda kamu vicdanının rahatsız olduğunun göstergesidir bu durum; Mahirlerin Kızılderede öldürülmesinin, Denizin, Yusufun ve Hüseyinin idam edilmesinin, İbrahim Kaypakkayanın işkenceyle katledilmesinin, Sinanların Nurhakta pusuya düşürülerek vurulmasının birer toplumsal yara olduğunun işaretidir. Hep ezilenlerin yanında yer almanın, ülke bağımsızlığını savunmanın, emperyalizme, faşizme ve militarizme karşı olmanın belirlediği bir isyanın, bir dönem ruhunun, 68in toplum vicdanındaki gerçek yerinin göstergesidir bu tavır. Ve aslında sadece 68le de sınırlı değildir. Bizim kuşağa da ilk hızını verenlerin, uzun yıllar boyunca karanlık içinde ışık zerreleri gibi yaşamış, inançlarını namusluca savunmuş, bu uğurda hapisler yatmış, sürülmüş, işkenceler görmüş, öldürülmüş nice ilk saat işçisinin de unutulmadığının işaretidir. Devrimciliği tüm simgeleri ve çağrışımlarıyla birlikte çağın dışına itmeye çalışan ve zaman çarkının verili bir dönüşünde üste çıkmış gibi gözüken anlayışın, toplum vicdanında kalıcı bir iz bırakamayacağının alametidir.

Evet, bundan 40 yıl önce Kızılderede tesadüf eseri ölümden kurtulan, sonra 16 yıl hapis yatan Ertuğrulu bugün bağımsız milletvekili adayı olarak televizyonda izlerken, zamanın ne denli görece olduğunu düşündüm ister istemez. Kumun üzerinde her salınımda ayrı bir iz bırakan, ama bağlı bulunduğu nokta hiç değişmeyen Foucaultnun sarkacı gibi, farklı güzergâhlardan gelerek geçmişi, bugünü ve geleceği şahsında birleştiren önemli isimler var hayatımızda. Bunlardan biri olan Ertuğrul Kürkçüye milletvekili seçimlerinde canı gönülden başarılar diliyorum.

Tarih sona ermedi, mürekkep damlası hâlâ yerinde duruyor.

Cumhuriyet/Ayşe Emel Mesci