Yaşam koşulları binlerce yıl değil, son 50 senede bile çok değişti. Artık apartman yaşamının ve daha geniş aile yapılarının olduğu sokaklarda oynayarak büyümüyor çocuklarımız. Kentsel dönüşüm ile yıkılan binaların yerlerine site ve gökdelenler yeni yerleşim alanlarımız oldu. Belki daha renkli ve ışıklı site duvarlarımız var, lakin çocuklarımız artık birlikte oynamıyor mahalle arkadaşları ile. Bu yazıyı okuyan 40 yaş ve üzeri tüm değerli dostlarım, lütfen üzerinde düşünmenizi istiyorum: bizim zamanımızda sokaklarda oynadığımız kaç oyunu biliyor çocuklarımız? Misket oyunlarında baş-başaltı, mors, çukur, kuyu, üçgen vardı. En son ne zaman sokakta toprak üzerinde misket oynayan çocuklar gördünüz? Eğer bu sorunun cevabını bulmak için şöyle bir düşündüyseniz, içiniz birazcık daralmış olabilir üzüntüden. Demek ki bir şeyler gerçekten değişmiş bizim çocukluk yıllarımıza göre.

Sokak oyunları deyip geçmeyiniz, zira kazanmayı-kaybetmeyi, takım olmayı, sosyalleşmeyi öğrendiğimiz yerlerdi onlar. Kavga etmeyi öğrendiğimiz, küsmeyi ve barışmayı öğrendiğimiz arkadaşlıklar kuruyorduk. Bir olmayı, ben yerine biz olmayı öğretirdi sokaktaki oyun kültürü bizlere. Ve acıktığımızda ya da susadığımızda, evi en yakındaki arkadaşımızın kapısına dayanırdık tüm mahallenin çocukları. Aynı bardak ile elden ele geçerek su içerdik kana kana. Hele bir de kapısına dayandığımız teyzemiz birer salçalı ekmek verirse hepimize, değme gitsin keyfimize, hemen doğru maça devam...

Bugün o sokak yok, sokakta oynayan çocuklar yok ve evde kapı çaldığında açan teyze de yok. Geniş aile yapısı ile belki aynı apartmanda ya da belki de aynı evde birlikte yaşayan, büyüyen aile yapısı yerine tam bir çekirdek aileye dönüştü yaşam modellerimiz.

Kaynak: http://www.ailecocuksiddet.info/RAPOR.pdf

Cevap bekleyenler

Artık sitelerde çekirdek aile olarak kendi içimize dönmüş şekilde kapalı yaşıyoruz, anne-baba ve çocuk! Anne ve baba işe giderken, çocuk ya bakıcıyla kalıyor ya da yuvaya-okula gönderiliyor. Artık hem anne hem de baba, Hadza kabilesinden bir metafor ile benzerlik kuracak olursak, avlanmaya ve meyve-bitki kökleri toplamaya birlikte gidiyorlar. Çocuklara göz kulak olacak yaşlıların yerini, bakıcılar, yuva ve kreşler almış durumda. Tamam öyle olsun, ne var ki bunda diyecek olursak, karşımıza şu soru çıkıyor:

- Çocuklarımıza yaşamı anlatmak, onları hayata hazırlamak konusunda anne ve babanın görgü ve deneyimi acaba hangi oranda aktarıyoruz?

Boğaziçi Üniversitesi’nin Türkiye’de 12 bölgede, 26 il ve 4 bin 101 anne ve baba ile yüz yüze yaptığı yukarıdaki grafikte gösterilen araştırma sonuçları bakın bize ne söylüyor.

Günümüz Türkiye’sinde babaların sadece yaklaşık yüzde 3 oranında yemek yapıyor, evin temizliği ile ilgileniyor, çamaşır-ev toplamak ya da bulaşık yıkama konusunda devreye giriyorlar. Ev için gerekli alışverişin bile yarısından fazlasını kadınlar yapıyor. Çocukla ilgilenme oranı ise babalarımızda yüzde 40 civarında.

O zaman bir sonraki aklıma takılan soru şu oluyor:

- Tamam, babaların yüzde 40 sadece çocukları ile ilgilendiklerini söylüyorlar, kabul, peki “çocukla ilgilenmek” olarak adlandırılan durum nedir? 

Araştırmada babaların “çocukla ilgilenmek” konusunda verdikleri yanıtlar ise daha da düşündürücü. Babaların sadece yaklaşık yüzde10’u çocuklarını uyutuyor, yemek yediriyor, onlara kitap okuyor ve kreş-okul sorunları ile ilgileniyor.

Ali Jale'ye Miçotakis sürprizi Ali Jale'ye Miçotakis sürprizi

Türkiye’de babaların sadece yüzde 10’u çocuklarına ders çalıştırıyor!

Türkiye’de her 3 babadan sadece 1 tanesi çocuğu ile gezmeye gidiyor, birlikte oyun oynuyor!

Değerli babalar, değerli anneler, çok ama çok dikkatli olmalıyız. Çocuklarımızı hayata bizler hazırlıyor olmalıyız. Onlara yaşamı anlatacak olan bizleriz. Öğrenme becerilerini geliştirecek olan, okumayı ve yazmayı onlara sevdirecek olan kişiler biz anne babalarız, başkası değil. Ve bizler anne-baba olarak görev ve sorumluluklarımızın halen yontma taş çağındaki kadar olduğunu düşünürsek, büyük yanılgı içine girmiş oluruz. Çocuklarımız, hayatı bizlerden öğreniyor olmalı. Aksi takdirde devreye girmek için hazırda bekleyen müthiş cazip bir dijital çağ var!

Bizim çocuğumuz ile iletişim kurmadığımız her an, çocuğumuz dijital toksikasyona maruz kalma konusunda savunmasız ve çaresiz, bunu bilmeliyiz. Anne veya babasının kitap okumadığı çocuk, emin olunuz ki yan odada tablet veya telefondan kendi yaşam bakışını kendisi şekillendiriyor.

Farkındalık zorunlu

Devir değişti, farkına varmalıyız. Geniş aile yapısını da elbirliği ile yok ettik. Büyüdüğümüz sokaklar ve mahallelerdeki bakkal amcalar ile birlikte, sokak oyun kültürü de kayboldu, bitti. İçinde bulunduğumuz dijital çağın gerektirdikleri hakkında farkında olmalıyız! Hani hayat müşterekti? Hani ailede herkesin görev ve sorumlulukları paylaşılmıştı? 21. yüzyıl dünyasında kadın ve erkek iş yaşamında birlikte üretirken, eve dönüldüğünde görev ve sorumluluklar sadece kadına bırakılmış durumda. Bu durum birçok aile için çözülmesinin zor olduğu iletişim kazalarını beraberinde getirebilir.

Bir sonraki makale sohbetimde bu konunun devamı olan bir yazı kaleme alacağım. Geçenlerde sosyal medyada gezinirken gördüğüm bir fotoğraf vardı, evde salonu elektrikli süpürge ile bir erkek temizlik yapıyordu.  Görselin altındaki birçok yorumda eşine yardımcı olan bu koca için övgüler diziliyordu. Oysa durum benim bakış açımdan çok ama çok farklıydı.