Akademisyenler, seçmenin aynı zamanda “hak, hukuk, adalet” mesajı verdiğine işaret etti. Prof. Yaman Akdeniz, baskı nedeniyle insanların artık nefes alacak imkânı kalmadığını belirterek “Bu da sandıkta kendisini gösterdi” dedi. Prof. Adem Sözüer, seçim iptaline dikkat çekerek “Tümüyle hukuk dışıydı. Bu nedenle hak, hukuk, adalet talebi yüksek sesle dile getirildi” yorumunu yaptı. Prof. Ersin Kalaycıoğlu ise 800 bin farkın sürpriz olmadığını ifade etti. Kalaycıoğlu, “Demokrasiyi işleten kurumlar çöktü. İktisadi sorunlar var ve AKP’ye inanç azaldı” dedi.

Bakan Göktaş: 5 milyona yakın hane sosyal yardımlardan yararlandı Bakan Göktaş: 5 milyona yakın hane sosyal yardımlardan yararlandı

İstanbul Belediye Başkanlığı seçimini yeniden kazanan Millet İttifakı adayı Ekrem İmamoğlu’nun kampanyası ve seçim akşamı yaptığı konuşma sırasında halktan gelen “hak, hukuk, adalet” talebi dikkat çekti. İstanbul Bilgi Üniversitesi Hukuk Fakültesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Yaman Akdeniz, bu talebe ilişkin “Türkiye’de insanlar üzerindeki baskı son yıllarda çok arttı. Dolayısıyla insanlar sıkıştı, konuşamaz hale geldi. Nefes alacak imkân kalmadı. Bu da sandıkta kendisini gösterdi. Sandık ve millet cevabı verdi” dedi. İstanbul Üniversitesi (İÜ) Hukuk Fakültesi Ceza ve Ceza Muhakemesi Hukuku Anabilim Dalı Başkanı Prof. Dr. Adem Sözüer de, “hak, hukuk, adalet” talebinin ilk gereğinin YSK’nin acilen değişimi olduğunu kaydetti.

Türkiye, 2019’da önce 31 Mart’ta, ardından 23 Haziran’da iki kez “yerel seçim” yaşadı. Seçim gündemi ise yerelden çok ülkenin genel politikalarına ilişkin oldu. Seçim meydanlarında özellikle Ekrem İmamoğlu’na destek verenler sık sık “hak, hukuk, adalet” şeklinde slogan attı. Mazbatasının YSK tarafından elinden alınmasıyla İmamoğlu da bu sloganın bir tarafı haline geldi. İmamoğlu, 23 Haziran’da yeniden seçilince onun açısından “hak yerini” buldu. Ancak halkın “hak, hukuk, adalet” talebi dinmedi. İmamoğlu’nun seçim akşamı yaptığı konuşma sırasında İstanbullular bu talebi yineledi. 
Hukukçular baskıya işaret etti
Cumhuriyet, yurttaşların “hak, hukuk, adalet” talebini iki önemli hukukçuya sordu: İstanbul Bilgi Üniversitesi Hukuk Fakültesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Yaman Akdeniz, bu seçimin biraz da “hak, hukuk adalet seçimi” olduğunu vurguladı. O talebin aslında dün başlayan Gezi davası ile de devam ettiğini dile getiren Akdeniz, seçimde verilen yanıtın, oyların dağılımının aslında herkesin bir bütün olarak “hak, hukuk, adalet” talep ettiğini gösterdiğini kaydetti. Hangi partiyi tutarlarsa tutsunlar insanların seçimde birlikte hareket ettiğini kaydeden Akdeniz, “Bu, demokrasi adına çok sevindirici. İnsanlar artık kavga etmek istemiyor. İmamoğlu, herkesi birleştirici bir kampanya yürüttü. Karşısında sadece Binali Yıldırım’ı değil tüm AKP’yi buldu” dedi. 
Nefes alma imkânı kalmadı
Akdeniz, insanların bu üç talebinin altında son dönemde çok ciddi baskı altında olmalarının da yattığını kaydetti. Buna “dondurucu etki” dediklerini ifade eden Akdeniz, şu görüşleri kaydetti: 
“15 Temmuz sonrasındaki yaptırımlar, kamudan ihraçlar, açılan davalar giderek arttı. Türkiye’de hep baskı vardı. Ancak son yıllarda bu baskılar çok arttı. Dolayısıyla insanlar sıkıştı, konuşamaz hale geldiler. Sadece vatandaşlar için de söylemiyorum. Akademide insanların sustuğu, sivil toplum örgütlerinin dahi tedirgin olduğu bir süreçteyiz. Basın üzerindeki baskılar devam ediyor. Nefes alacak imkân kalmadı. Bu, sandıkta kendisini gösterdi. Sandık ve millet cevabı verdi.” 
Ülkede ekonominin iyi gitmediğini, işsizliğin arttığını söyleyen Akdeniz, “Millet olarak tükendik. Hükümetin uyguladığı politikalardan 180 derece dönmesi lazım. Önümüzde Gezi davası örneği var. Bu bir fırsattır. Eğer pozitif bir gelişme olursa, Osman Kavala açısından tahliye kararı ile olumlu bir süreç görebiliriz” diye konuştu. 
Sözüer: YSK yeniden yapılanmalı
İÜ Hukuk Fakültesi Ceza ve Ceza Muhakemesi Hukuku Anabilim Dalı Başkanı Prof. Dr. Adem Sözüer, “hak, hukuk, adalet” talebinin ilk gereğinin YSK’nin acilen değişimi olduğunu kaydetti. Sözüer, şu değerlendirmeyi yaptı:
“Kime oy verirse versin, her kesimin hukuk alanındaki ciddi sorunları hâlâ ortada. Bu sorunların başında 31 Mart seçimlerinden sonra YSK’nın kanunlara ve kendi içtihadına açıkça aykırı olarak seçimleri iptal etmesi gelmektedir. Adaylıklarına önce sorun yok deyip seçimi kazandıktan sonra siz KHK ile ihraç edildiniz gerekçesiyle, mazbatanın kazanana değil, seçimde ikinci olana verilmesi büyük bir hukuki garabettir. İstanbul seçiminin iptali de, tümüyle hukuk dışıydı. Bu nedenle bir seçimde “hak hukuk, adalet” talebi belki de ilk defa bu kadar yüksek sesle dile getirildi. Çünkü yapılan seçimlerin hukuksuz şekilde iptali, milli egemenliğin, demokrasinin ve hukuk devletinin anlamını yitirmesi demektir. YSK Türkiye’yi başta hukuki olmak üzere her açıdan kaosa sürükleyecek kararlar vermiştir. Hukuki garabetlere imza atan bu YSK tümden yeniden yapılandırılmalı ve asil ve yedek üyeleri yeniden belirlenmelidir. Mevcut YSK ile Türkiye’de güvenilir ve hukuka uygun bir seçim yapmak imkânsızdır; hak, hukuk ve adaletin gereği olarak süratle görevlerinden ayrılmaları şarttır.”

İmamoğlu’nun büyük farkla seçimi kazanmasını yorumlayan Kalaycıoğlu, yapıcı dile dikkat çekti

İptal edilen İstanbul seçiminin yenilenmesinin ardından yeniden İstanbul Büyükşehir Belediye (İBB) Başkanı seçilen Ekrem İmamoğlu’nun başarısını değerlendiren siyaset bilimci Prof. Dr. Ersin Kalaycıoğlu, “İmamoğlu, birleştirici ve bütünlük temin eden bir yaklaşım içerisindeyken, Binali Yıldırım’ın üslubu tam bir tezat teşkil ediyordu. Böyle bir ortamda dışlamayan, ötekileştirmeyen, aşağılamayan bir seçim kampanyası sürdüren adayın kazanmış olması Türkiye’de bütünlük sağlayıcı olacaktır” dedi. 

İmamoğlu’nun yeniden büyük bir farkla seçilmesinin sürpriz bir sonuç olmadığını belirten Kalaycıoğlu, “31 Mart seçiminden sonra 23 mart seçimi için yapılan kamuoyu araştırmalarında, saha çalışmalarında Ekrem İmamoğlu’nun daha fazla oy alabileceği görülüyordu” dedi.

Bundan sonraki süreçte Yüksek Seçim Kurulu’nun (YSK) duruşunun da büyük önem arz ettiğini kaydeden Kalaycıoğlu, “Yeni bir YSK var ve Türkiye’de demokrasinin çalışmasını sağlayan kurumların tamamı büyük ölçüde çökmüş durumda. YSK’nin 6 Mayıs’ta verdiği karar bir delile dayanmıyordu. Böyle karar verebilen bir kurumun bundan sonra da nasıl karar vereceği öngörülemez” diye konuştu.
‘İmamoğlu birleştirici’
İmamoğlu ve Yıldırım’ın kampanya sürecindeki performansını değerlendiren Kalaycıoğlu, “Ayrı iki söylem izlendi. Özellikle sadece Binali Yıldırım değil, Cumhur İttifakı’nın önde gelen siyasal liderleri Tayyip Erdoğan ve Devlet Bahçeli’yi de manzaranın içine dahil edecek olursanız, Ekrem İmamoğlu’nun ve Millet İttifakı’nın, daha kapsayıcı, ötekileştirmeyen, ayrıştırmayan, düşmanlaştırmayan, karşı tarafı hain gibi göstermeyen bir dil kullandığını görebilirsiniz. İmamoğlu, birleştirici ve bütünlük temin eden bir yaklaşım içerisindeyken, Binali Yıldırım’ın üslubu tam bir tezat teşkil ediyordu. Böyle bir ortamda dışlamayan, ötekileştirmeyen, aşağılamayan bir seçim kampanyası sürdüren adayın kazanmış olması Türkiye’de bütünlük sağlayıcı olacaktır” dedi. 
AKP ve MHP seçmeninin bir kısmının Yıldırım’ı seçmemek için sandığa gitmediğini belirten Kalaycıoğlu, “Türkiye’de ciddi bir iktisadi sorun var. Bu Türkiye’nin ağırlıklı sorunlarından. Türkiye’deki iktisadi sorunun AKP tarafından çözüleceğine olan inanç geçen seneye nazaran yüzde 3-4 puan daha düşmüş durumda. Yıldırım’a oy vermemenin bir nedeni de özellikle İmamoğlu’nun haksız bir biçimde oyların çalınmasıyla seçimi kazandığının, kanıtlarıyla ortaya konamadığı ve YSK kararının tamamen varsayıma dayanmasıdır” diye konuştu.

http://www.cumhuriyet.com.tr