Demokrasi hızla ilerleyecek...

Yürütme ile yargı da başına buyruk, istedikleri gibi el ele, kol kola ilerleyecekler ve birbirlerine karışmayacaklar!

Başbakanın bulduğu bu tarif, yaşamın her alanında uygulansa, Türkiye gerçek bir model ülke olur.

Örneğin futbola uyarlıyorsunuz; sahada takımlar hakeme diyorlar ki:

Sen bize karışma, biz de sana karışmayalım. Herkes kendi işini yapıp gitsin.

Örneğin üniversiteye giriş sınavlarına uyarlıyorsunuz; sınav sorumluları diyor ki:

Dersler, kitaplar bizi bağlamaz, şifreyi bulan kazanır. Böylece öğrenciler hayatın gerçekleriyle daha çabuk yüz yüze gelir.

Demokrasiyi kurallara uyma rejimi diye değil de işi kuralına uydurma rejimi olarak görürseniz, geleceğiniz nokta bu olur.

***

Demokrasinin karaya değil de rayına oturduğu bir ülkede yargı kararları, güven üretir. İnsanlar, ülkemizde yargıçlar var der. Bizde ise yargı kararları, korku üretiyor.

Hukuk devletinde yargı kararları düzen üretir. Bizde ise kaos üretiyor.

Yaşanan bunca kesintilere, olağanüstü dönemlere karşın Türkiyenin ciddi bir hukuk birikimi vardı. Bugün o birikim büyük ölçüde erozyona uğramış durumda. 12 Eylül döneminde mahkemelerle muhatap olanların hemen tümü bugünü, o dönemden daha karanlık ve belirsiz görüyor.

Ergenekondaki ilahi dalganın ardından televizyonlardaki tartışmalara baktığımızda, hukuksuzluğun güçlü bir medya desteğine de sahip olduğunu bir kez daha görüyoruz.

Medya ortaçağı ile hukuk ortaçağı birleşti, ortaya savunma sanayisinin korkunç ürünlerini anımsatan silahlar çıktı.

Kitle imha silahları örneğinden yola çıkarsak bugün Türkiyedeki medya destekli hukuksuzluk için şu benzetmeyi yapabiliriz:

Düşünce imha silahları! (DİS)

Öyle ki, bu silahlar sadece düşünceyi değil, düşünceye hazırlığı da ortadan kaldırmayı amaçlıyor.

Türkiye, kitap taslağı toplatmalarıyla bunu yakından tanıdı. Ergenekon davalarında da, düşünceye hazırlığın suç olduğu, çapraz sorgularda sanıkların not defterlerinden çıkarılan sorulardan açıkça görülüyor.

***

Yargı ortaya attığı, soruşturduğu, davaya dönüştürdüğü bir iddiayı kanıtlayamayınca şöyle bir davranış geliştirdi:

Ortaya daha büyük bir iddia atıp onun peşinden koşmak!

Kanı kanla yıkamak örneği buna, iddiayı iddia ile güçlendirmek derler...

Olanaksızdır! Can yakmaktan, pek çok insanı belirsizliğin kucağına atmaktan, kısacası zulmetmekten başka bir işe yaramaz.

Dalga üstüne bindirilen dalgaların, iddianame üstüne eklenen binlerce sayfalık iddianamelerin geldiği nokta bu.

Bu karanlığa, bu korkuya teslim olmayanlar mutlaka kazanacak. Tarihin hangi evresinde karanlık aydınlığa üstün geldi ki! Bugün bizleri zindana koyanlar, er geç yarattıkları karanlığın zindanında yok olacaklar.

Mustafa Balbay

Cumhuriyet