Bu da belirlenen politikayı ve siyasal sistemi sarsar.
SÖYLEŞİ
LEYLA TAVŞANOĞLU
Uluslararası ilişkiler uzmanı Prof. Dr. Hasan Köni Türkiye’deki son gelişmelere mealen çok çarpıcı bir yorum getiriyor; “Kendi çıkarınıza çalışacağını düşündüğünüz bir yasa günün birinde sizi çarpar” diyor. Köni, Türkiye’nin, uluslararası ilişkilerde izlediği “sıfır sorun” politikasının da duvara çarpmak üzere olduğu görüşünde.
- Oslo görüşmeleri nedeniyle MİT Müsteşarı Hakan Fidan, eski Müsteşar Emre Taner ve Müsteşar Yardımcısı Afet Güneş’in özel yetkili savcılık tarafından ifadeye çağrılmalarında sizce bir tuhaflık yok mu?
H.K. - Uluslararası sistemi bilen biri olarak bu bana tuhaf geldi. ABD’ye baktığınız zaman ABD, direkt çatışmalardan uzaklaşarak gittikçe gizli operasyonlara kayıyor. Bugün de bildiğim kadarıyla yüz kadar ülkede özel kuvvetleri dolaylı çatışmalar içinde. Şimdi düşünün; ABD’de CIA Başkanı ve onun yardımcılarının Adalet Bakanlığı tarafından sorgulanmaya alınması, sistemi sarsar.
- Yalnız bizim Adalet Bakanı Sadullah Ergin’in de bu operasyondan haberi olmadı ki duyduğunda şaşkınlığını gizleyemedi...
H.K. - Daha olay tam netleşmedi. Önümüzdeki günler içinde resmi daha net görebileceğiz. Ama ilk bakışta devlet politikasını uygulayan bürokratların, devlet politikasının yasayla ters düşmesi halinde Adalet Bakanlığı’nın bazı bürokratları sorguya çağırması, siyaset bilimi açısından olayı çok ilginç hale getiriyor. Bu, dışardan çok, içerde birtakım sorunlar olduğunu gösteriyor. Bir yasa ortaya koyduğunuzda hayat boyu o sistemde kalmayacağınız için o yasanın iki taraflı keser olduğunu unutmamanız lazım. Yani sola doğru keserken birden sağa doğru kesebilir. 12 Eylül darbesinden sonra çıkarılan kanunların daha sonra başka bir yönetimde başka tarafa dönüp kesmeye başlaması bir örnektir. Çok aşırı yetkili soruşturma sistemi öngören yasanın da bu sefer her tarafa doğru gidebilen yeni bir yapı oluşturduğunu görüyoruz. Bu da belirlenen politikayı ve siyasal sistemi sarsacak bir olaydır. Yandaş olan ve olmayan basın, bundan sonra hiç kimse devlet adına bu işleri yapmaya yanaşmaz, diye yazıyor. Bakın, İrlanda sorunu da Bask sorunu da bu tür el altından görüşmeler yoluyla ele alınmıştır. Mesela ABD de Taliban’la görüşüyor. Birtakım çözümlere ulaşmaya çalışıyor. Onun için bu olayın tam izahını şu anda bulabilmiş değilim. Burada veri eksikliği de çok önemli. Kim kimle ne için uğraşıyor? Niçin bu değişiklikler oluyor?
- Bu arada bir gelişme oldu. Savcılığın soruşturma talebinden birkaç saat sonra jet hızıyla İstanbul Emniyet İstihbarat Şube Müdürü ve Terörle Mücadele Şube Müdürü görevden alındı. Siz bunu neye bağlıyorsunuz?
H.K. - İki türlü olabilir. Bu arkadaşlar çok çalıştıkları için kamuoyunun gözünün önünden geri çekilerek korunmaya alınmış olabilirler. Ya da bu arkadaşların çalışmalarında ters düşen bir durum varsa devlet onların sistem dışı kalmasını istemiş olabilir. İşin tuhafı şu ki, demin de dediğim gibi basında artık hiç kimsenin bundan sonra devlet adına bu tür işlere girme cesaretini göstermeyeceği yazılı. Başka devletlere bakıyorsunuz, kendi istihbarat servislerinin çok korumalı, çeşitli faaliyetleri var. Örneğin bir CIA-FBI çekişmesi vardır ama devlet dur deyinceye kadardır.
- Yakın geçmişte birtakım emniyet mensuplarının Ankara’daki ABD Büyükelçiliği’ne gidip Ergenekon, Balyoz davaları soruşturmaları ve o davalarda tutuklanacak isimlerle ilgili brifingler verdikleri WikiLeaks belgelerinde ortaya çıktı. Dönemin büyükelçilerinin brifingleri kriptoyla Washington’a geçtikleri anlaşıldı. Bu brifingleri de hiç kimse yalanlamadı. Bir bağımsız ülkenin emniyet mensupları nasıl olur da yabancı bir büyükelçiliğe gidip, hatta bu kadar hassas davalarla ilgili brifing verebilir?
H.K. - Bir albay vardı. Daha sonra bu albay ABD ajanı olduğu gerekçesiyle tutuklandı. O zaman, “ABD’nin içimizde bilmediği bir şey mi var? Ben niye tutuklanıyorum?” demişti. Bugüne kadar Washington’dan bir yalanlama çıkmaması da önemli. Sessizlik kabul etme anlamına gelir. Çok bilinmeyenli, ayrıntısı olmayan, ama spekülasyona açık konular.