T.C. Cumhurbaşkanlığı Strateji ve Bütçe Başkanı Naci Ağbal, 2020 yılı yatırım programı ve 2023’e kadar ekonomide izlenecek yolu Hakan Güldağ, Ferit Parlak ve Bader Arslan’a anlattı.

Bader ARSLAN

Türkiye’nin kalkınmasına yön verecek planın ana omurgasını hukukun üstünlüğü, güçlü bir demokrasi ile temel hak ile hürriyetler oluşturacak. 11. Kalkınma Planı’nın hazırlanmasına öncülük eden TC Strateji ve Bütçe Başkanı Naci Ağbal, 2020 yılı yatırım programı ve 2023’e kadar ekonomide izlenecek yolu DÜNYA’ya anlattı. Hakan Güldağ, Ferit Parlak ile birlikte sorularımızı yanıtlayan Ağbal, “Planın birinci özelliği büyümenin temel taşları olarak hukukun üstünlüğü, güçlü bir demokrasi ile temel hak ve hürriyetleri belirlemiş olması” dedi.

Planın ikinci özelliğinin rekabetçi üretim ve verimliliği merkeze alması olduğuna dikkat çeken Ağbal, “Yeni bir büyüme hikayesi üretmek için yeni küresel şartlarda rekabetçilik ölçütleri bakımından üst sıralara çıkmamız lazım. Rekabetçilikte çok iyi durumda değiliz ama çok iyi bir potansiyelimiz var. Nasıl Dünya Bankası iş yapma kolaylığında üst sıralara çıkmaya başladıysak, rekabetçilikte de bunu yapacağız” diye konuştu.

Ağbal, “Son olarak da imalat sanayinin toplam katma değerdeki payının artırılması diyebiliriz. Ama dünyanın en iyi planını da yapsanız, işin esas zor tarafı bunun uygulamaya konmasıdır. Bizim ülke olarak bu konuda birlikte çalışmamız gerekiyor” dedi. Büyümeyi belirleyen 3 ana unsur olduğuna dikkat çeken Ağbal, “Bunlar sermaye stoku, insan kaynağı ve toplam faktör verimliliği” diyerek, şunları kaydetti:

“Son dönemde pek çok ülkenin büyüme performansında verimlilik artışının ön planda olduğunu görüyoruz.Türkiye de bu ülkelerden biri. Hem verimlilik artışı yakaladık, hem de sermaye stokumuzu güçlendirdik. Ancak toplam faktör verimliliğinin büyümeye katkısı istediğimiz düzeyde olmadı. Önümüzdeki yıllarda buna ağırlık vereceğiz. Ar-Ge’nin GSYİH’deki payını iki katına çıkaracağız ve şu anda 150 bin olan tam zamanlı Ar-Ge personel sayısını 300 bine çıkaracağız. Ar-Ge’de özel sektörün payını da artıracağız. Rekabetçilik ve verimlilik alanında planı hayata geçirdiğimizde sürdürülebilir büyümeyi yakalarız. Diğer yandan toplam katma değer içinde imalat sanayinin payını, sanayinin içinde de yüksek teknolojili sanayinin payını artıracağız.”

Naci Ağbal'ın sorularımıza yanıtları şöyle:

Hedefte 6 sektör var

Ar-Ge harcamalarını desteklemek için çok adım atıldı. Ancak reel anlamda bunun sonuçlarını göremedik. Siz ne düşünüyorsunuz?

Küresel kriz öncesinde Ar-Ge anlamında devlet olarak büyük adımlar attık. Ar-Ge desteklerinin bütçedeki payını iki katına çıkardık. TÜBİTAK aracılığıyla özel sektörü desteklemeyi amaçladık. 2003-2008 döneminde başarılı sonuçlar aldık. Ar-Ge’nin GSYİH’deki payı yüzde 0.5’lerden yukarı çıkmaya başladı. Biliyorsunuz Ar-Ge ve inovasyon kısa sürede meyvelerini toplayabileceğiniz alanlar değil. Bu ikisine sürekli ve artan oranlarda yatırım yapmanız gerekir. Kriz sonrasındaki dönemde bu konuya daha fazla ağırlık verebilirdik. Önümüzdeki yıllarda gerek özel sektör gerek kamu senkronize bir şekilde bu konuya odaklanmalı.

İkinci olarak sanayideki değişim ve dönüşüm tek başına Ar-Ge bütçesini artırmakla başarılamaz. Özel sektörün kabuğunu kırmak istiyorsak bunun doğrudan yabancı yatırımlarıyla (DYY) da desteklenmesi gerekiyor. Bakın önceki dönemlere kıyasla doğrudan yabancı yatırımlarda son derece pozitif bir dönemi geride bıraktık. 2002 yılına kadar 892 milyon dolar olan yıllık ortalama DYY girişi, 2003-2019 arasında yıllık ortalama 12.7 milyar dolara ulaştı. Bu plan dönemi sonunda yıllık 23.8 milyar dolara ulaşmayı hedefliyoruz. İşte bunun için yatırım ortamının iyileşmesinin yanında hukukun üstünlüğü, güçlü bir demokrasi, temel hak ve hürriyetlerde güçlenmemiz gerek. Sanayi ve Ticaret bakanlıkları ile çalışmalarımızı birleştirdik. Katma değer, istihdam, teknoloji, ihracat ve rekabetçilikte potansiyeli en yüksek olan sektörlere odaklandık. Kimya, ilaç, makine, otomotiv, elektronik ve raylı sistemleri hedef sektörler olarak belirledik. Bunlara daha fazla kaynak ayıracağız.

Plan açıklandığından bu yana çok yankı buldu. Plandan beklenti nedir?

Planın hazırlandığı ve açıklandığı dönem, birçok alanda ekonomide sıkıntıların yaşandığı bir dönemdi. Aslında büyümenin aşağı geldiği, faizlerin ve enflasyonun yukarı gittiği, tüketici güveninin gerilediği bir ortamda böyle bir plan hazırlamak, normal bir döneme göre inandırıcılığı açısından daha zor. Ama biz hep şuna inandık: bu plan ayaklara yere basmalı, içinde bulunduğumuz dönemin gerçekliklerine uygun olmalı ve Türkiye’nin potansiyeline uygun olmalı. Ama buradaki esas vurgu planın ortaya koyduğu hedefler değil, bu hedeflere nasıl ulaşacağımıza yönelik stratejilerde olmalı. Her şeyi desteklerseniz yanlış olur. O yüzden biz sektörel anlamda seçici olduk.

270 km’lik hat ile OSB’leri demiryoluna bağlayacağız

Ulaştırma ve Altyapı ile Sanayi Bakanlıklarımız ile birlikte bütün organize sanayi bölgeleri ve üretim merkezlerinin ana ulaştırma yolları ile bağlantılarının kurulması konusunu masaya yatırdık. Burada demiryolu ile yük taşımacılığına özel bir vurgu yapıyoruz. Karayollarında bölünmüş yollar için hedefimiz ağımızı 26 bin kilometreden 29 bin kilometreye çıkarmak. Ama biz esas ağırlığı Demiryolları ile yük taşımacılığına vereceğiz. Ara bağlantıların başlatılarak limanlara daha hızlı ve ucuz şekilde malların taşınmasını sağlayacağız. Yaklaşık 270 kilometrelik bir bağlantı yolu inşaatı gerçekleştirilecek.

Teşviklerde dönüşüm

Türkiye’deki verimliliği en çok etkileyen konulardan biri ölçek sorunu. Büyük ölçekli işletmelerimizin verimlilik düzeyleri Avrupa’daki benzerleri ile yakın düzeyde. Ama KOBİ’lerde aynı durum söz konusu değil. Plan döneminde, mevzuat değişiklikleri ile ölçeğini büyüten firmalara bir takım kolaylaştırıcı düzenlemeler yapmak istiyoruz. Hem Kalkınma Bankası hem Eximbank sermayelerini 10’ar milyar TL’ye çıkarmayı planlıyoruz.

Özellikle de belirlediğimiz sektörlerdeki firmaların yatırımlarını teşvik etmek için. Bu alanda doğrudan yabancı yatırımcılar için de farklı bir anlayış getirmek istiyoruz. Daha rekabetçi bir teşvik sistemine ihtiyacımız var. Yatırımcılara ya da ölçek büyütenlere gelin yatırım yapın size vergi teşviki verelim, sigorta desteği verelim diyebilirsiniz. Ama yatırım yapıldıktan sonra verilen destekler eski cazibesini kaybediyor. Bizim yatırımdan önce ya da yatırımla eş anlı olarak destek vermemiz gerekiyor. Mesela Sırbistan: “Yatırım yapın arsayı ben vereceğim, yatırım maliyetinin yarısını ben vereceğim” diyor. Türkiye’de 2016’da yürürlüğe giren Süper Teşvik Sistemi de buna benzer bir örnek oldu.

Yatırım ombudsmanı şikayetleri 3 ayda değerlendirecek

Yatırım ortamını iyileştirmek adına yatırım ombudsmanlığını hayata geçireceğiz. Bugünkü durumda yatırımcı idare ile bir ihtilaf yaşıyorsa gidip idareyi dava ediyor. Ama bu hem zaman hem maliyet açısından işi zorlaştırıyor. Hayata geçirmeyi planladığımız ombudsmanlık uygulamasında dava etmeden önce sorununuzu yatırım ombudsmanına götürebileceksiniz.

En geç 3 ay içinde şikâyetinizi değerlendirecek ve sizi haklı bulursa otomatik olarak idarenin yaptığı işlemi iptal edecek ve dava etme hakkı idareye geçecek.

İlk 500 firmanın 200'den fazlası hiç Ar-Ge yapmıyor

İSO 500 listesine bakınca, Türkiye’nin en büyük 500 firmasının 200’den fazlasının hiç Ar-Ge yapmadığını görüyoruz. Hiç Ar-Ge yapmadan en büyük listesine girebiliyor. Bu işte bir yanlışlık var. Sorumluluk hem firmalarda hem devlette. Firmalar açısından yeni yatırım için kredi kullanmak ilk akla gelen seçenek oluyor. Oysa firmalar daha karlı çalışmalı ve artan karı yatırıma ve Ar-Ge’ye dönüştürmeyi devlet teşvik etmeli.

Yatırımlara yönelik çerçeve kanun...

Önem verdiğimiz bir konu da Genel Yatırımlar Kanunu. Bu kanunun çalışmalarına başladık. Bu, özel sektör yatırımlarını her anlamda düzenleyen genel bir çerçeve kanunu olacak. Yatırımcıyı koruyan genel hükümleri, idarenin yetki ve sorumluluklarını bu kanun içinde belirleyeceğiz. Yatırım ajansının görev ve yetkilerini geliştireceğiz. Yaşanan sorunlardan biri, yatırım kararı alındıktan sonra mevzuat değişikliği sebebiyle beklenmeyen maliyetlerin çıkması. Devlet tarafından herhangi bir kamusal mali yükümlülük getiriliyor ya da artırılıyorsa, yatırım kararını bu tarihten önce alanlar için bu uygulanmamalı. Şöyle bir kuralı hayata geçirmemiz gerekiyor: bu maliyet artışları yeni yapılacak yatırımlar için geçerli olmalı. Tabii bu henüz çalışma aşamasında. Bizim de kendi içimizde tartışmamız gerekiyor. Çünkü bunu her alanda uygulamak mümkün değil. Örneğin KDV de bu mümkün değil. Ama bazı vergi ve harçlarda yapılabilir. Bunu 2020’de bitirebiliriz. YASED ile çalıştık. TOBB, TÜSİAD ve MÜSİAD ile görüştük. Ombudsmanlığı Adalet Bakanlığı ile çalıştık. Elimizde belli bir taslak var. Şimdi bunu zenginleştirmemiz gerekiyor. 2023 hedeflerine ulaşmak için bu kanunun mutlaka çıkması gerekiyor. Bu, Türkiye’nin yatırım algısını son derece olumlu etkileyecektir.

Hatay'da tamamlanan konteynerler hizmete açıldı Hatay'da tamamlanan konteynerler hizmete açıldı

Türkiye olarak yatırım seferberliğine girmeliyiz

Yatırım ortamında gerekli dönüşümü sağlayabilirsek, sanayinin katma değerdeki payını artırmayı başarabilirsek cari açık sorunu da büyük ölçüde hafiflemiş olacak. Bu işin bir boyutu.Başka bir boyutu da önümüzdeki dönem büyüme hedeflerimiz. Geçtiğimiz günlerde yabancı yatırımcılarla yaptığımız bir toplantıda da cari açık konusu gündeme geldi. Onlara söylediğim şey şu: Geçmiş dönem büyüme eğrisine ve şimdiki hedeflerimize bakarsanız daha mutedil bir büyüme dönemine gireceğimizi görürsünüz. 2009 krizini hatırlarsanız yüzde 4.7 küçülmeden sonra 2010-2011 döneminde yüzde 9 civarında bir büyüme yakaladık. Ama şimdi, 2020 ve sonrasında eskisi gibi hızlı bir büyüme hedefimiz yok. Çünkü bu ithalatı da kışkırtıyor. Artık önümüzdeki yıllarda ithalatta bir sıçrama beklemiyoruz.

Eğer önümüzdeki dönemde öngörmediğimiz bir iç talep patlaması olmazsa önümüzdeki yıllardaki ithalat artışının da ılımlı gitmesi gerekir.

Zaten biz gelecek yıllarda ithalat artışının özellikle yatırım malları kaynaklı olacağını düşünüyoruz. Türkiye olarak gerçek bir yatırım seferberliğine girmemiz gerekiyor. Öyle bir ortam oluşmalı ki; yerli ve yabancı tüm taraflar büyük bir istekle cebindeki parayı çıkarsın, kredi kullansın ve yatırım yapsın. Nasıl geçtiğimiz gün Cumhurbaşkanımız öncülüğünde 11 milyon fidan dikimi kampanyası yapıldı ise bir benzerinin yeni yatırımlar için de seferberlik başlatmamız lazım.