Karakollarda polis memurları tarafından Avukatlara uygulanan psikolojik şiddeti, baskıyı, yeri geldiğinde yapılan fiili müdahaleleri karakola giden Avukatlar çok iyi bilir.

Anlatacağım olay ise alıştıklarımızdan biraz daha farklı.

2018 yazı, Ramazan ayı. 

Herşey çok normal başlıyor. Avukat Hanım müvekkiliyle birlikte karakola gidiyor, görevli memura kendini tanıtıyor, müvekkilinin ifade için çağrıldığını, birlikte ifade vermek istediklerini söylüyor.

Müvekkilin adını duyan polisler, savcının talimatı var diyerek şahsı yaka paça nezarete atıyor; “Avukat hanım siz numaranızı bırakın, şu an çok yoğunuz, birazdan ifade için sizi arayacağız” diyor Avukatı gönderiyorlar.

Avukat hanım ise çok naif, iyi niyetli. Bağcıyı dövmeye değil, üzüm yemeye gelmiş… Peki, deyip karakolun dışında bekliyor.

Arnavutköy-Havalimanı metro hattı yarın açılıyor Arnavutköy-Havalimanı metro hattı yarın açılıyor

Nezarethanedeki şahsın söylediğine göre ise polisler hiç beklemiyor, Avukat Hanım daha dışarı çıkmadan başlıyorlar dövmeye.

Aradan saatler geçiyor. Polisler aramıyor. Avukat Hanım karakola gidiyor; “Biz sizi aramadık niye geldiniz? Birazdan sizi arayacağız” diyorlar, yine gönderiyorlar.

Bir kaç saat daha geçiyor, tekrar gidiyor Avukat Hanım, bu sefer ortağını da yanına alıyor. “Hadi ama artık ifade verelim” diyor.

Tamam, siz şu avludaki banka oturun, bekleyin birazdan ifade alacağız”, diyor görevli memur.

Oturdukları bankın karşısında da sivil giyimli, bacak bacak üstüne atmış, sanki “kırk köyün ağası”ymışçasına oturan bir komiser var. Elinde de tesbih...

Selamlaşıyorlar. Daha önceden birbirlerini hiç tanımıyorlar.

Sonra bu komiser(K), Avukat Hanıma(A) dönüyor ve diyalog başlıyor:

K-Nerelisiniz Avukat Hanım?

A- Sivaslıyım.

K- Bende Sivaslıyım, Hafikliyim.

A- İyi ne güzel.

(sessizlik)

K- Alevi misin?

A- Hayır, değilim.

K- (Bir süre Avukatı süzüp) Yok yok, sen Alevilere benziyosun, soyunda sopunda bir karışıklık vardır senin, anan baban ne iş yapıyor? Fotoğrafları var mı? diyor.

25 yıllık polis memuru sonuçta. Neler görmüş, geçirmiş. Ortamı germe konusunda uzman.

Avukat Hanım da geriliyor, bir sigara yakmak istiyor. Bu sefer de komiser, “Biz oruçluyuz, git şu tarafta iç sigaranı” diyor.

Peki diyor Avukat Hanım, saygı duyuyor. 10 dakika sonra geri geliyor, arkadaşının yanına oturuyor. Komiser bu sefer de “Biz burada çok avukat dövdük, sonra da kollarından tutup bahçenin dışına bıraktırdık Avukat Hanım” diyor.

Avukat afallıyor, herhalde şaka falan yapıyor diyerek, “bizi de dövmeyin” diyor.

Yanındaki polis memuruna dönüp “tahta jop”umu getirin diyor, komiser.

O polis memuru ise sonradan 8 tane olduğunu öğrendiğimiz sopalar arasından kendi zevkine göre iki sopa seçip komiserine getiriyor.

Komiser sopalara bakıyor, birini polis memura geri veriyor, diğeriyle önce esneme gerinme hareketleri yapıyor.

Sonra Avukat Hanıma dönüp, “Hangi elinle yazıyorsun?” diyor.

“Sağ” cevabını alınca ayağa kalkıyor komiser, Avukatın sol bileğini tutuyor, elindeki sopayla (çok şiddetli değil ama) 5 kez koluna vuruyor. Yerine oturuyor.

Biraz kızardı, krem ister misiniz Avukat Hanım?” diye sorma nezaketini de eksik etmiyor.

Adli Tıp Raporuna göre kolda, 5x5 genişliğinde ekimoz oluşuyor. 

Avukat ne olduğunu anlamıyor. Oradan bir an önce kurtulmak istiyor ama aklına nezarethanedeki müvekkili, dışarıda ondan haber bekleyen ailesi geliyor; gidemiyor.

Siz nasıl bana vurursunuz, demeye kalmadan komiser, başka bir polis memuruna sesleniyor, şu silahımı getir !

Silah geliyor. Komiser bir süre silah ile oynuyor, sağa sola doğrultuyor. Bir anda silah ateşleniyor.

Avukat Hanım yerinden sıçrıyor, korku dolu gözlerle, vücudunu yokluyor, arkadaşına dönüyor, “vuruldum mu, vuruldum mu?” diyor.

Komiser yerinden kalkıp odasına gidiyor.

Silah ise bankın yanında duran klimanın üzerinde kalıyor. Arkadaşı Avukat Hanımı sakinleştirmeye çalışıyor, sonra komiserin arkasından içeri giriyor. Bu sefer de orada çalışan temizlikçi kadın silahı alıyor Avukat Hanıma doğrultuyor.

Avukat Hanım içeri kaçıyor, bu sırada dövülen müvekkilini görüyor, susma hakkını kullan diyor ve karakoldan çıkıyor.

Canını zor kurtarıyor. Soluğu savcılıkta alıyor. Herşeyi anlatıyor.

Sonraki süreç ise alıştığımız gibi gitmiyor. Bu ülkede işini yapan savcılar varmış, diyorsunuz.

Avukat Hanım ifade veriyor, komiserden şikayetçi oluyor. Savcı soruyor; 

S: Diğer polislerden de şikayetçi misin?

A: Bana bunları o Komiser yaptı.

S: Peki o bunları yaparken yanınızdaki diğer iki polis ne yaptı?

A: Sessiz kaldı, izledi.

S:Tamam onlar da sessiz kalarak suça iştirak etmiş demektir.

Diyor ve 1 komiser 2 polis memuru ve 1 temizlikçi kadın hakkında “işkence suçu”ndan soruşturma başlatıyor.

Bir kaç gün sonra Gasp Büro Amirliği, Asayiş Büro Amirliğine yani olayın geçtiği karakola ansızın baskın düzenliyor. Arama yapılıyor; 8 sopa, 1 mınçıka, 2 de kuru sıkı tabanca ele geçiriliyor. Mınçıka ve 6 sopa komiserin odasında bulunuyor. Avukata vurduğu sopa da aralarında.

Bu 4 kişi 1 gün gözaltında kalıyor. İfadeleri alınıp “işkence suçu”ndan tutuklama talebiyle mahkemeye sevk ediliyor, maalesef serbest kalıyorlar.

1 komiser ve 2 polis memuru hakkında silahla tehdit, hakaret, basit yaralama suçlarından dava açılıyor.

Tabi komiser ifadesinde silahı kabul etmiyor. O “tabanca-çakmak”tı diyor. Soruyorlar:

-Görüntülerde bir polis memurunun önünüzden geçerken irkildiği, eliyle kulaklarını kapattığı ve elinizdeki cisimden duman yükseldiği görülüyor? Ne diyeceksiniz?

Ben elimdeki tabanca görünümlü çakmağı yakarken ağzımla “pat” sesi çıkarıyorum,şakasına,  irkilmeleri ondandır, dumanlar da Avukatın içtiği sigaranın dumanıdır” diyor.

-Yapılan aramada odanızdan çıkan “tabanca-çakmak” gri renkte iken, kamera kayıtlarında elinizde tuttuğunuz cisim siyah renkte, bunu da açıklar mısın? diyorlar.

İlk ifadesinde  gelenim gidenim çok olur, siyah renkli tabanca çakmağımı birisi almıştır ama kim hatırlamıyorum dese de mahkemede; “Video görünen siyah renkli tabanca-çakmağımı zabıta amirine hediye ettim, bende değildir” diyor.

Yerinden sıçrayarak kulaklarını kapatan polis memuruna da gözaltında soruyorlar;

-Silah sesi duydun mu neden sıçradın? Neden elinle kulaklarını kapattın?

Ben silah sesi duymadım, o anda telsizden anons geldi, ortamda çok gürültü vardı, anonsu duymak için kulaklarımı kapattım” diyor.

Silahı getiren polis memuruna soruyorlar:

-O getirdiğin şey silah mıydı, tabanca-çakmak mıydı?

İş yoğunluğum dolayısıyla hatırlamıyorum, amirim neyi istediyse onu getirdim”  diyor.

Yine komisere soruyorlar, kamera kayıtlarında sopayla bir şahsın kolunu tutup 5 defa vurduğun görülüyor ne diyeceksin?

Avukat bana, jopun var mı toplumsal olaylara nasıl müdahale ediyorsunuz, jopla nasıl vuruyorsunuz diye sordu, bende içerden tahta jopumu istedim, bunun üzerine Avukat bana hadi göstersene, elime vursana dedi,  ‘vur bana vur bana’ diye ısrar etti, bende bir kadına vuramam dedim, çok ısrar etti, sonra ayağa kalktım, vuruyormuş gibi yaptım ama vurmadım, kendime vurdum” diyor.

Yılların verdiği birikimle, suçtan kurtulmaya yönelik ifade vermeyi iyi öğrenmişler ama faydası yok. Vurma da silah da sopa da kamera kayıtlarında açık ve net görülüyor.

Görevli polis memurları ise bir o kadar saf ve naif. Hiçbir şey görmemiş ve duymamışlar.

Hatta bir tanesi duruşmada, “Amirimiz suç işleyecek olsa bizden yardım dilenmesine gerek yoktur” diyecek kadar da dürüst ve temiz kalpli.

Bu satırları okuduktan sonra pek çok şey söyleyebilirsiniz. Avukatı suçlayabilirsiniz, “bu nasıl avukat?”, “şöyle yapamamış mı?”, “şunu diyememiş mi?” diyebilirsiniz.

Velev ki yapamamış, söyleyememiş.

Veya bilerek yapmamış, söylememiş. Belki de işin nereye varacağını görmek istemiş.

Bu neyi değiştirir?

Kendisini ‘Şabanoğluşaban’ filmindeki “Kumandan Hüsamettin” zanneden komiserin,  olaylara kayıtsız kalan polislerin, onları 4 ay açığa alıp, yeniden göreve başlatanların hiç mi kabahati yok?

***

 “Herkesin polisi kendi vicdanıdır fakat polis, vicdanı olmayanların karşısındadır.”

Vicdansız polislerin yargılandığı bu dosyanın ikinci celsesi 22 Mayıs 2019 Saat: 13.00’da, İstanbul Çağlayan Adalet Sarayında.

Av. Erdost BALCI