DTK’nın hafta sonu Diyarbakır’da düzenlediği ‘Kuzey Kürdistan Hukukçular Konferansı’nı protesto eden bir grup avukatın, toplantıya uyarı niteliğinde bir mektup gönderdiği ortaya çıktı. Avukatlar, mektupta şu ifadeleri kullandı: “Bizler meslekî faaliyetlerimizin icrasında, hak ve adalet mücadelesinde, hukukçuluk mesleğinin gereği olarak üzerimizde ne sivil, ne askerî, ne de siyasî hiçbir otorite ve vesayeti kabul etmeyiz.”

Diyarbakır Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından hazırlanan iddianamede terör örgütü KCK’nın dört ana yapısından biri olduğu iddia edilen Demokratik Toplum Kongresi’ne (DTK) avukatlar tepki gösterdi. Resmiyette hiçbir varlığı olmamasına rağmen sivil toplum kuruluşu gibi çalışan, komisyonları ve delegeleri olan DTK, geçen hafta sonu ‘Kuzey Kürdistan Hukukçular Konferansı’ düzenledi. Kayapınar Belediyesi’nin kültür merkezinde yapılan konferansa bölgedeki bazı avukatların yanı sıra DTK Eşbaşkanı Aysel Tuğluk, BDP’li vekiller Özdal Uçer ve Hasip Kaplan, BDP Eş Genel Başkan Yardımcısı Meral Danış Beştaş ve Van Belediye Başkanı Bekir Kaya katıldı. Konferansta Abdullah Öcalan’ın gönderdiği mesaj da okundu.

DTK’nın hukukçular adına bu konferansı düzenlemesine tepki gösteren farklı siyasî parti ve grupların üyesi Diyarbakırlı 19 avukat ise konferansa okunması için bir mektup gönderdi. Konferansta okunmayan mektupta avukatlar, silahlı mücadelenin bittiğini hatırlattı. Kürt meselesinin bir sınıfın, grubun, ideolojinin değil, bir milletin birliği ve kaderini tayin etme meselesi olduğu belirtilerek, “Kürdistan’ın kuzeyinde büyük bedellere mal olan 30 yıllık silahlı mücadele, yeni süreçte durdurulmuş ve bu yöntemin, siyasal sorunun çözümünde artık işlevselliğini kaybettiği deklare edilmiştir. Bize göre de bu tespit son derece doğrudur ve sürecin kalıcı olması gerekir. Çünkü hakların ve özgürlüklerin elde edilmesinde, silahlı mücadele yöntemi başvurulacak en zor, en zahmetli, en kötü yoldur.” denildi.

Mektupta demokratik imkânlar mevcutsa, silahlı yöntemin haram olduğu vurgulanarak şu ifadeler kullanıldı: “Çağımızın ruhu, Kürtlerin siyasal haklarını elde etmesinde izleyecekleri yol ve yöntemlerin demokratik ve sivil olmasını gerektiriyor. Diplomasi ve seçim yöntemiyle, şiddetten uzak bir hak mücadelesi yürütmeleri gerekmektedir. Meşru olmayan araç ve yöntemlerle, meşru ve haklı bir amaca ulaşılamaz.”

Konferansın düzenlenme şekli de eleştirilen mektupta şöyle denildi: “Şimdi siz, ‘Kuzey Kürdistan Hukukçular Konferansı’ adıyla bir konferans düzenlemektesiniz. Bu konferansı düzenleme kararı, siyasî bir grup (DTK) tarafından alınmıştır. Karardan önce bu grup, kendi çevresinin dışında ne siyasî ne de avukat-hukukçu kesimler veya kişilerle istişarede bulunmamış, hiç kimsenin önerilerini ve fikirlerini almamıştır. Konferansa iki gün kala aşağıda biz imzası olan kimimize de konferansa katılma önerisi getirilmiştir. Birlikte iş yapmanın da birlik oluşturmanın da usulü bu değildir; ve olmamalıdır.

Doğru olan, baro ve avukatların hiçbir partiye, ideolojik bir gruba, bir tarikat veya bir cemaate dayanmadan; tamamen bağımsız, tarafsız bir şekilde mesleki kurumlaşmalarını sağlamalarıdır. Bizler, kendimizi sadece ve sadece Kürt-Kürdistani hak savunucusu, demokrat avukatlar olarak ifade etmekteyiz. Elbette her birimizin farklı siyasî fikri, dinî, ideolojik tutumları olabilir. Ancak bizler mesleki faaliyetlerimizin icrasında, hak ve adalet mücadelesinde, hukukçuluk mesleğinin zorunlu gereği olarak da, üzerimizde ne sivil ne askerî ve ne de siyasî hiçbir otorite ve vesayeti kabul etmedik, etmiyoruz.”

ZAMAN- - DIYARBAKIR