Bugün çağdaş hukuk sistemine sahip dünya ülkelerinde “Zorunlu Avukatlık Müessesesi” bulunmaktadır.

Anayasamıza ve Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesine göre K.K.T.C’de de ”Zorunlu Avukatlık Kurumunun” olması gerekmektedir.

Anayasamızda Avukat tutmak için mali olanaklardan yoksun bulunanlara devlet tarafından bir avukatın ücretsiz olarak atanması gerektiği belirtilmektedir.

Bunun yanında Gözaltına alınan kişilerin her zaman avukatları ile şahsi münasebet kurması da anayasal bir hak olarak düzenlenmiştir.

Avukatların Rolüne İlişkin Temel İlkeler başlıklı Birleşik Milletler sözleşmesinde (Havana Kuralları) “Gözaltına alınan kişilerin hiçbir sansüre ve kesintiye tabi olmadan avukat ile münasebet kurabilecekleri” kabul edilmiştir.

Bugün dünya hukukunda kabul gören uygulama bu şekildedir.

Avrupa Birliği bir adım daha ileriye giderek “Gözaltına alınan veya tutuklanan kişilerin avukatın hukuki yardımından yararlanma hakkını etkili olarak kullanmasına polisin de bizzat yardımcı olması gerektiğini” vurgulamıştır (Avrupa Polis Etiği Yönetmeliği madde 10).

Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi de vermiş olduğu birçok  kararda tutuklu sanığın avukatıyla temasının önlenmesi, haberleşmesinin engellenmesi ve hatta tutuklu kişinin yazdığı mektubun avukatına gönderilmemesi gibi hususları adil yargılanma hakkının ve haberleşme özgürlüğünün ihlali sayarak davalı devletleri ciddi miktarda tazminat ödemeye mahkum etmiştir.

Bugün Avrupa Birliği ülkelerinde, Amerika ve Türkiye’de polis tarafından yakalanan kişiye derhal avukat tayin edilmekte, zanlının sorgulamaları ve ifade vermesi avukatın nezaretinde yapılmaktadır.

İşte gelişen ve insan haklarına dayalı devletlerde manzara bu şekildedir.

Peki K.K.T.C’deki manzaraya bakacak olursak neler görürüz?

Anayasamızın emretmesine rağmen bugün hala mali gücü olmayanlara avukat tayin edilmesi hususunda hiçbir yasal düzenleme yapılmamıştır.

Yine Anayasamız emretmesine karşın gözaltına alınan kişilere bırakın polis tarafından avukat tayin edilmesini birçok kez avukatın tutukluyla münasebet kurması bile engellenmektedir.

Bu durumun derhal düzeltilerek insan hak ve özgürlüklerine uygun bir ortamın yaratılması gerekir.

Gerekir diyorum ama bakınız durum bu kadar çağdışı iken Polis Genel Müdürlüğü’müz buna rağmen neler yapmaktadır?

Polis Genel Müdürlüğü Ekim 2008 ayında yayınladığı bir emirle avukatın tutuklularla görüşmesini bazı kurallara bağlıyor ve bu emri tüm karakollara gönderiyor.

Polis Genel Müdürü bu emrinde diyor ki “Avukatın tutuklu ile görüşmesi tutuklunun güvenliği açısından hava karardıktan sonra yapılmayacaktır.”

Dikkatinizi çekmek isterim avukatın tutuklu ile görüşmesi  havanın durumuna göre belirlenmekte ve buna sebep olarak da tutuklunun güvenliği ileri sürülmektedir.

Benim bildiğim avukatlar tutukluların hukuki menfaatlerini korumak için görev yaparlar.

Bu görevin gece-gündüz diye ayırımı olamaz.

Bilakis hava karardıktan sonra tutuklunun insanlık dışı muameleye tabi olmaması için avukatına daha çok ihtiyacı vardır.

Avukat hava karardıktan sonra tutukluya zarar mı verecektir?

Yoksa havanın kararmasıyla avukatlar bir başka kılığa girip tutuklunun canına mı kastedecektir?

Hava kararınca avukatın dişleri büyüyecek, kulakları sivrileşerek uzayacak, koltuk altlarından yarasa kanatları çıkacak, yani Vampire dönüşecek ve tutuklunun sülük gibi kanını emerek onun ölümüne sebep olacaktır.

Herhalde polis genel müdürümüz avukatları geceleri kan emici bir vampir veya drakula gibi görmekte ve bunlardan tutukluları korumak için karanlık havalarda karakollara girmelerini ve tutukluları ziyaret etmelerini yasaklama gereği duymuştur.

Ben şahsen bunun haricinde bir sebep bulamamaktayım.

İşte burası KKTC ve deve gibi doğru olan tarafımız yok.

Yazımın sonunda bir de tavsiyem olacak: “Karakollarda kazık da bulundurunuz ki ansızın çıkıp gelen Vampirin (Avukatın) kalbine saplayabilesiniz, çünkü vampir başka türlü etkisiz hale getirilemez”.


Kıbrıspostası