Yargıtay’ın Balyoz Davası’na ilişkin kararı, anaları, kadınları ağlattı.

Çünkü, aileler umuyorlardı ki, Yargıtay davaya, yerel mahkemelerin baktığı düzeyden değil, daha yüksekten bakacak ve yakınlarının beraatlarına karar verecekti.

Ama olmadı, Yargıtay da davaya, yerel mahkemenin baktığı gözle baktı ve onamalar verdi.

Bir hukukçu olarak rahatlıkla söyleyebilirim ki, Yerel Mahkemenin kararı yanlıştı, onama veren Yargıtay’ın kararı da yanlış olmuştur.

Bir defa öncelikle belirtmek gerekir ki Balyoz Davası ve benzer davalar tıpkı 27 Mayıs, 12 Mart, 12 Eylül ve KCK Davaları gibi ‘siyasidir’.

Çünkü, Balyoz Davası öncesinin de senaristi, başoyuncusu, yardımcı oyuncusu, figüranı.. var.

Bir yanda, Koyu Atatürkçü TSK, diğer yanda Atatürk’e sadece ‘Komutan Mustafa Kemal’ diyen Ak Parti.

Başka bir anlatımla, bir yanda, Kurtuluş Savaşıyla kazanılan Bağımsızlık ve Devrimlerin bekçisi olduğuna ve bunların Ak Parti İktidarıyla yok edilme sürecine gireceğine inanan TSK, öteki yanda, laiklik, Atatürk, Cumhuriyet, modernite… karşıtlığıyla geniş kitlelerden oy alıp iktidar olan ve ‘bir kısım idealini’ hayata geçirmek ve iktidarda kalmak isteyen, ancak TSK’yı önünde engel olarak gören Ak Parti Hükümeti.

Bizce, korku ve kaygılarının küçük bir kısmı gerçeğe, çok büyük bir kısmı ise  ‘doldurmaya’ dayanan iki karşıt güç.

 

Tepe noktada ise, ‘doldurup donduran’ ve Ortadoğu’nun yeniden biçimlendirilme sürecinde Türkiye’den tam yardım almak isteyen ve bunun için Ak Parti Hükümeti’ne TSK’dan kurtulma ve iktidarda kalma güvencesi veren, kendisini de Ulusalcı-Kemalist TSK direncinden kurtaran asıl güç ABD var.

 

Balyoz ve benzeri davaların tabanı budur bence.

 

Pek yargı neresindedir bu sürecin?

 

Yargı, önüne getirilen davanın altına üstüne bakmadan veya bakamadan karar vermiştir.

Yargı, bir tahta parçası gibi süreç denizinin üzerinde kalmış, suyun derinlerde ne olduğuna, nelerin olup-bittiğine bakamadan, salt dosya üzerinden karar vermiştir.

 

Oysa sanıklara yaptıkları belirtilen darbe planları ‘o koşullarda’ gerçekleştirilmesi kesinlikle olanaksız olan planlar; Ceza Hukuku terimiyle söylemek gerekirse kesinlikle ‘işlenemez suç’ kapsamında değerlendirilmesi gereken, ancak disiplin soruşturmasına konu olabilecek tutum ve davranışlardır.

 

Bu nedenle ‘karar’ yerine oturmamış, su üzerinde kalmış; yüzer-gezer bir olmuştur.

 

Yargılamanın diğer bir kurucu unsuru olan ‘savunma makamının gemisi’ de doğru bir rota tutturamadığı için kayalıklara çarpmış ve batmıştır.

Savunma Makamı, belge çürütmekle, inkarla, halka uzak Katı Atatürkçülükle uğraşmak yerine davanın içeriğini, taraflarını, niyetlerini, suçun işlenmezliğini halka ve Mahkemeye anlatsalardı, her şeye rağmen, halka da Mahkemeye de sıcak gelebilirlerdi.

Ancak, süreç henüz bitmemiştir, daha AYM ve AİHM süreçleri vardır.

 

Ben bir Yüksek Yargı Kurumu olan Anayasa Mahkemesi’nin siyasi bir yanının da olması nedeniyle, davaya tüm boyutlarıyla bakacağına ve altını üstünü görerek tarihe geçecek bir karar vereceğine inanmaktayım.

 

En derin saygılarımla sunarım.  09.10.13

 

Av. Selahattin Sarıoğlu

TÜRAVAK Bşk. Yrd.

Malatya Barosu Önceki Bşk.