Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç, "Gazeteci sıfatıyla bilinen arkadaşlarımızla ilgili bir yargı süreci var. Bizim tek arzumuz ve temennimiz şudur; ne olur bir an evvel deliller mahkemelerde değerlendirilsin, bu mahkeme bitsin ve sonucunda da suçsuz olan dışarıya çıksın, suçlu olan varsa onlar da cezalarını çeksinler. Yani benim yargıdan isteyebileceğim tek şey; ne olur ey mahkemeler kararınızı süratle verin, insanlar içeride tutuklu kalmasınlar demekten ibarettir. Çünkü tutuklama bir tedbirdir, tedbirin cezaya dönüşmemesi gerekir" dedi.

Arınç, ABD'deki düşünce kuruluşu German Marshall Fund'da soruları yanıtladı.

Bir Türk gazetecinin Türkiye'deki basın özgürlüğüne yönelik sorusu üzerine Arınç, "Buna çok memnun oldum, bu soruyu siz sordunuz. Demek ki Amerikalı basın mensuplarının böyle bir gündemden endişeleri yok" dedi.

Türkiye'de basın özgürlüğünün bir ifade özgürlüğü olarak bütün özgürlüklerin üzerinde öneme sahip olduğunu belirten Arınç, Türkiye'de bir gazetecinin hiçbir zaman mesleki faaliyetlerinden dolayı suçlanmayacağını, aksi yöndeki gelişmelerin kendilerini de üzeceğini ifade etti.

Arınç, "Türkiye'de şu anda gazeteci sıfatını taşıyan, ancak cezaevinde bulunan 25-26 kişi olduğunu" belirterek, "Bunların meslek olarak karşılığında gazeteci yazıyor. Ama suçlandıkları konu ve mahkeme kararları şudur: Terör örgütünün üyesi olmak, terör örgütünün propagandasını yapmak, terör örgütüyle bağlantılı destekte bulunmak. Bir başka yönü de şudur; gazetecidir ama adi suç işlemiştir. Herhalde tartıştığımız konu bu değil. Yani gazeteci olmak demek, melek olmak demek değil. Gazeteci de suç işleyebilir, hırsızlık yapabilir, trafiğe çıkar canavar olabilir, o da bizim gibi insan. Avukat, mühendis neyse gazeteci de o" diye konuştu.

Önemli olanın, gazetecilerin kendi gazetecilik faaliyetlerini yaparken gözaltına alınmaması, suçlanmaması ve ceza verilmemesi olduğunu belirten Arınç,

"Türkiye'de bazı internet haber portalları, bazı gazeteci olarak bilinen şahıslar 3-4 yıldan bu yana yargılaması devam eden ve her gün yeni bazı delillerle de yeni davalar açılan bir örgütle bağlantılı olarak görülüyor. Siz bunu daha çok belki Ergenekon olarak biliyorsunuz. Ama Ergenekon terör örgütü ise, başkaları da var. Dolayısıyla yargının bir faaliyetinden bahsediyoruz. Gazetecidir, hatta basın kartı sahibidir, ama gazetecilik faaliyetinden dolayı değil, bir örgütle bağlantılı iş yaptığından dolayı savcının talebi, hakimin kararıyla tutuklanabilmektedir" dedi.

-"EY MAHKEMELER KARARINIZI SÜRATLE VERİN"-

Arınç, Türkiye'de savcı ve hakimlerin kararlarında bağımsız olduğunu, bu kararlara karşı ancak yargı içerisinde itiraz edilebileceğini belirterek, bu kararlara yasama ve yürütmenin karışamayacağını ifade etti ve "Türkiye demokratik bir ülkedir, biz muz cumhuriyeti değiliz" dedi.

Arınç, sözlerini şöyle sürdürdü:

"Bu gazeteci arkadaşlarımız, yani gazeteci sıfatıyla bilinen arkadaşlarımızla ilgili bir yargı süreci var. Bizim tek arzumuz ve temennimiz şudur; ne olur bir an evvel deliller mahkemelerde değerlendirilsin, bu mahkeme bitsin ve sonucunda da suçsuz olan dışarıya çıksın, suçlu olan varsa onlar da cezalarını çeksinler. Yani benim yargıdan isteyebileceğim tek şey; ne olur ey mahkemeler kararınızı süratle verin, insanlar içeride tutuklu kalmasınlar demekten ibarettir. Çünkü tutuklama bir tedbirdir, tedbirin cezaya dönüşmemesi gerekir" dedi.

Arınç, uluslararası bazı kuruluşların basın özgürlüğünde Türkiye'nin daha gerilere gittiğine yönelik raporlarını sorması üzerine, "Eğer (bu kuruluşların raporlarının içerisinde adi suçlar gibi suçlar işlemiş gazeteciler de varsa) siz o zaman şunu düşünüyor olmalısınız: Terör örgütünün propagandasını da yapsa, terör eylemleriyle işbirliği içinde olsa bile gazeteci yargılanmamalı, sorgulanmamalı ve suçlanmamalı. Herhalde demokratik bir ülke bunu düşünmez. Hiçbir yerde terör örgütüne lojistik destek sağlayan insan, sıfatı ne olursa olsun, isterse gazeteci bile suç işleme imtiyazına sahip değildir. Bana tek sorunuz şu olmalı, 'gazetecilik faaliyetlerinden dolayı kaç kişi yargılanıyor, kaç kişi tutuklandı?'. Eğer burada bir rakam verirseniz ben karşılığını söylerim, ama bu rakam hemen hemen hiç denecek kadar azdır."

-KİTAPLAR SATILIYOR-

Kendilerinin hakkında çok olumsuz kitaplar yazıldığını ve bu kitapların bugün hala piyasada satıldığını belirten Arınç, şunları kaydetti:

"Benim ailemin Yahudi kökenli olduğu, eşimin soyadının Yahudileri çağrıştırdığı, dindar bir insan olarak görünmeme rağmen, onların emellerine hizmet ettiğim, 1930'lu yıllarda Menemen'de kötü olay yaşanmıştı, onu yapan adamın benim dedem olduğu yönünde hala bu kitap var ama adam içerde. Ergun Poyraz'dan bahsediyorum. Bu adamın karşılığında da gazeteci yazıyor. Ama bu kitapları niçin yazdığı ortaya çıktı. Kitap serbest ama adam içerde. Çünkü Türkiye'de hükümetlere karşı, parlamentoya karşı bir psikolojik harekat başlatmıştı. AK Parti'nin önde gelen üç kurucusu, Başbakan, Meclis Başkanı ve Cumhurbaşkanı hakkında bu kişiye birileri kitap yazdırdı. Benim adıma 'Musa'nın mücahiti' dediler, bugünkü Cumhurbaşkanı'na 'Musa'nın Gülü' dediler, Başbakan'a

'Takunyalı Führer' dediler. Bu kitaplar hala satılıyor. Kitapla uğraşmıyoruz biz, ama bu adam dedi ki 'Bana para vererek bunları yazdırdılar', ona para vererek bunları yazdıranlar da verilen paranın makbuzu da şu anda Ergenekon dosyasının içerisinde. Yani seçilmiş siyasetçileri kötüleyerek, lekeleyerek, 28 Şubat sürecinde ve ondan sonra olduğu gibi iftiralarla ve bazı karanlık güçlerle işbirliği yapanlar başka ülkelerde de vardır." - WASHINGTON (Anadolu Ajansı)