26 ay önce Türk Silahlı Kuvvetleri'nin 26'ncı Genel Kurmay Başkanı tutuklanırken sevinç çığlıkları atıyorlardı. 26 ay sonra tutuklanırken ki kadar olmasa da yine sevinenler onlardı. Bir mağduriyet daha giderildiği için memnunlarmış.

Hakikaten de bu nasıl bir ikiyüzlülüktür? O günlerde attıkları manşetleri de unutmadık, kanal kanal gezip yaptıkları oh olsun yorumlarını da unutmadık. Kimi kandırdıklarını zannediyorlar ki kendilerinden başka?

Cemaatle araları bozulmasıydı, yolsuzluk kayıtları ortaya dökülmeseydi, Ergenekon ve Balyoz davaları hakkındaki görüşleri böylesine değişebilir miydi?

Tabi ki hayır. Umurlularında bile olmayacaktı. Bugün orduya kumpas kuruldu diyenler, darbecilerin kökünü kuruttuk, askeri vesayeti yerle bir ettik demeye devam edeceklerdi.

Her neyse.

Bu riyakârlıklar, sonradan yapılan bu vicdan muhasebeleri, zamansız itiraflar. Bu saatten sonra çok büyük bir anlam ifade etmiyor bizim için. İlker Başbuğ tahliye edildi diye her şeyin düzeleceğini, ortalığın süt liman olacağını düşünüyorlarsa yanılıyorlar. Çünkü Ergenekon ve Balyoz davalarında o kadar kötü o kadar üzücü şeyler yaşattılar ki; birkaç tahliye ile haksızların unutulacağı noktayı çoktan geçtik!

Örgütün finansörü diye tutuklanıp, beş kuruş parasız hastane köşelerinde can veren Kuddusi Okkır'ı.

Emniyette sorgulanırken, telefon rehberine Hizbullah üyelerinin numaraları yüklenen Teğmen M. Ali Çelebi'yi.

Şüpheli biçimde ölen Kâşif Kozinoğlu'nu unutmadık.

Suçlamaları onuruna yediremeyip intihar eden askerleri de unutmadık. 

Bu kapalı bu karanlık yargılama sürecinde tam 12 kişi hayatını kaybetti. Cezaevinde sağlığını kaybedenleri, toplumda maruz kaldıkları itibarsızlaştırma çabalarını, dışlanmaları, yaşanan aile trajedilerini ayrıca hatırlatmaya gerek var mı?

Şimdi İlker Başbuğ tahliye edildi diye her şey unutulacak öyle mi?

Kusura bakmasınlar, yemezler.

Zaten İlker Başbuğ'un tahliye sonrası ilk sözü "son masum çıkana kadar geçmiş olsun tebriklerini kabul etmeyeceğim" oldu. Kendi deyimiyle hayatından 26 ay alındı Başbuğ'un. AKP hükumetiyle eş zamanlı Genel Kurmay Başkanlığı yaptı. Hükumetle uyumlu görünen, en azından sorun çıkarmayan bir performans sergiledi. Ne zaman emekli oldu rüzgâr tersine döndü. Hükumetle uyum içinde çalışan Başbuğ, hükumete karşı darbe girişimiyle suçlanıyordu. Sonrası malum. 26 ay süren bir tutukluluk süreci ve hakkında verilmiş ama kesinlik kazanmamış müebbet hapis cezası. Tutukluğu boyunca sesini duyurmaya çalıştı Başbuğ. Her fırsatta mektuplar yayınladı. Bugün kumpas denilen o süreci anlatmaya çalıştı. Kimisi dinliyordu, kimi oh olsun çekiyordu. AKP- Cemaat savaşı başlamasaydı, muhtemelen hala anlatmaya çalışıyor olacaktı. Tabi cezaevinden..!

Şimdi şartlar biraz da olsa değişti. En azından yargılama sürecine tutuksuz devam edecek. Belki de Yüce Divan'da yargılanacak.

Ama İlker Başbuğ'a asıl görev şimdi düşüyor: Anlatmaya devam etmek. Sil baştan, içeride anlatmaya çalıştıklarını yok sayarak, en başından. Tutukluyken feryat edip özgürlüğe kavuşunca kendi dünyasına çekilen Haberal ve Balbay'ın aksine, hiç durmadan, bıkmadan anlatmak. Çünkü aradan beş yıl geçmesine rağmen hala soru işaretleri ilk gün kadar taze

Darbe girişimi var mıydı yok muydu, varsa tutukluların kaçta kaçı darbe girişimiyle alakalıydı?

Kumpası kimler, nasıl kurdu? Aynen Başbakana da sorulduğu üzere; kumpas kurulurken İlker Başbuğ ne yapıyordu? Tutuklamalar yapılırken İlker Başbuğ hep pasif kalmakla eleştirilmişti. Sahiden pasif mi kalmıştı yoksa gerçekten de yapılacak bir şey yok muydu? Kozmik odalara girilirken bile o göz yummalar çaresizlikten miydi? 

Darbe davaları Yaşar Büyükanıt'ı nasıl teğet geçmişti? İlker Başbuğ ve Işık Koşaner darbeye yeşil ışık yakmakla itham edilirken, 27 Nisan e-muhtırasını veren Yaşar Büyükanıt Ergenekon ve Balyoz davalarını nasıl teğet geçmişti? Büyükanıt ve Başbakan Dolmabahçe'de ne görüşmüşlerdi? O günden sonra Yaşar Büyükanıt neden sessizliğe büründü?

Ve uzayıp giden, birbiriyle bağlantılı diğer sorular...

Evet, söz şimdi Sayın İlker Başbuğ'da.

Anlatmalı her şeyi.

Görevi başındayken anlatamadığı,  cezaevindeyken anlatmadığı, yazdığı kitapta anlatamadığı her şeyi şimdi anlatmalı.

Yüce Türk Milletine diye başlayan izahatlara en çok şimdi ihtiyacımız var.

Anlatın Sayın Başbuğ, dinliyoruz..!

Radikal/ Haluk Temel