Yeni Anayasa hazırlanması amacıyla Türkiye Büyük Millet Meclisi'nde grubu bulunan siyasi partilerce oluşturulan Anayasa Uzlaşma Komisyonu'nun, uzun bir çalışma döneminden sonra uzlaşmaya vardığı 48 maddenin Yeni Anayasa için yeterli olamayacağı anlaşılmaktadır.

Önce konu ile ilgili genel bir açıklama yapıp, ardından üzerinde uzlaşılan 48 maddenin kısa tanıtımını yapmaya çalışacağız. Çünkü Anayasa, yazılı hukuk sisteminde yer alan normların tepe noktasını oluşturan bir kanun olarak tüm toplumu yakından ilgilendirmektedir.

Öneri metninin 8. maddesinde tutuklama tedbirinin yer aldığı görülmekle birlikte, bu maddede milletvekilleri ile ilgili bir düzenlemenin bulunmadığı görülmektedir. Kanaatimizce, mevcut Anayasanın 83. maddesinde bu konuda bir düzenleme yapılmazsa veya yürürlükteki 14. madde kaldırılmazsa (ki bu pek mümkün gözükmüyor), milletvekillerin tutuklu yargılanıp yargılanmaması tümü ile mahkemelerin takdir ve değerlendirmesine bağlı olacaktır. Kanaatimizce, bu konuda “eşitlik” ilkesinden ayrılmaya da gerek yoktur. Çünkü tutuklama tedbirinin yanlış uygulanması, Ceza Muhakemesi Kanunu'nda değişikliği gerektiren ve özellikle de uygulamayı ilgilendiren ciddi bir sorundur. Bu sorun, tüm bireylerin kişi hürriyeti ve güvenliği hakkı bakımından güncelliğini korumaya da devam etmektedir. Bir ayrıcalık yapılıp, milletvekillerine tutuksuz yargılanma yolu açılmak istenmekte ise, ya mevcut Anayasa m.83'de bir değişikliğe gidilmek suretiyle milletvekillerinin tutuksuz yargılanmasının yolu açılmalı ya da yine 83. maddede yer alan yasama dokunulmazlığının kapsamı genişletilmelidir.

Belirtmeliyiz ki temel sorun, yeni Anayasadan ziyade uygulamadan kaynaklanmaktadır. Anayasayı tümden de değiştirseniz, yeni Anayasa veya değişen Anayasa,  sorunların çözümüne çare olamayacaktır.

Geçmişte 1982 Anayasası'nda birçok köklü değişikliğe gidildi. Şimdi ise, yapboz tahtasına dönen Anayasada değişikliğe gitmek, birçok maddeyi ve kazuistik, yani ayrıntıcı yöntemi korumaya devam etmek, Anayasadan kaynaklandığı söylenen sorunları çözmeye yeterli olmayacaktır. Sorunlar bu şekilde çözülse idi, 2010 yılı Değişikliğinden bu tarafa birçok sorun çözüme kavuşurdu.

Önerilen 48 maddeden ibaret Anayasa hükümleri arasında bir uyum ve sistematiklik mevcut değildir.

Öneride yer alan; “Düzeltme ve cevap hakkı”; “Devletin sosyal ve ekonomik görevlerinin sınırı”; “Kıyıların korunması ve kıyılardan yararlanma”; “Tarih kültür ve tabiat varlık ve değerlerinin korunması”; “Doğal servetlerin aranması ve işletilmesi”; “Ormanların korunması ve geliştirilmesi”; “Devletleştirme ve özelleştirme”; “Tüketicinin korunması”; “Yabancı ülkelerde yaşayan vatandaşlar”; “Sporda tahkim”; “Tarım, hayvancılık ve bu üretim dallarında çalışanların korunması” ve “Adalet hizmetlerinin denetimi” başlıklı 12 maddenin Anayasada yer almaması gerektiğini düşünmekteyiz. Bu maddelere giren konular, yasalar ve alt normlar tarafından düzenlenmelidir.

Önerilen bazı madde metinlerinde (örneğin, Yerleşme ve seyahat hürriyeti başlıklı 10. madde ile Mülkiyet ve miras hakkı başlıklı 13. madde), sınırlamanın kanunla getirilebileceği ifadesine yer verilmemesi, her ne kadar yürürlükteki Anayasanın 13. maddesi korunduğunda soruna yol açmayacak gibi gözükse de, kanaatimce mevcut Anayasanın en isabetli ve en iyi hükmü olan “Temel hak ve hürriyetleri sınırlanması” başlıklı 13. maddenin yürürlüğüne son verip, yerine aynı başlıkla öneri Anayasa metninin 24. maddesinde yer alan hükmün getirilmesi halinde, kişi hak ve hürriyetlerine kanun dışında ve keyfi olarak sınırlama getirilmesi gibi bir anlam doğabilecektir. Bu sonuç, hem çok tehlikeli ve hem de İnsan Hakları Avrupa Sözleşmesi'nin kişi hak ve hürriyetlerinin sınırlanması konusunda belirlediği ölçütlere kesinlikle uygun düşmeyecektir. Mevcut 13. madde muhafaza edilmeyecek ve yerine “Hürriyet esas, sınırlama istisnadır. Tereddüt halinde, yorum hürriyet lehine yapılır.” cümlesini içeren 24. madde koyulacaksa, bu durumun insan hak ve hürriyetleri açısından hiç doğru ve yeterli olmayacağını ifade etmek isteriz. Çünkü mevcut 13. maddeye göre, “Temel hak ve hürriyetler, özlerine dokunulmaksızın yalnızca Anayasanın ilgili maddelerinde belirtilen sebeplere bağlı olarak ve ancak kanunla sınırlanabilir. Bu sınırlamalar, Anayasanın sözüne ve ruhuna, demokratik toplum düzeninin ve laik Cumhuriyetin gereklerine ve ölçülülük ilkesine aykırı olamaz”. Kişi hak ve hürriyetlerini koruyan ve sınırlamalara somut ölçütler getiren 13. maddeden asla vazgeçilmemelidir. Bu konuda alınacak risk, kamu otoritesini aşırı güçlendirecek ve beraberinde demokratik hukuk toplumu ile kişi hak ve hürriyetleri açısından ciddi tehlikelere neden oluşturacaktır.

Uzlaşma Komisyonu, yazılı hukuk sisteminde izlenen anayasa düzenleme tekniğine de uygun davranmamaktadır. Bildiğimiz kadarı ile hedef yeni anayasa düzenlemektir. Bunun dışında, sınırı, amacı ve hangi maddeleri kapsadığı bilinmeyen değişiklik önerisinde bir ciddiyet, istikrar ve ihtiyaca uygun sonuç elde etmek mümkün değildir. Mecliste grubu bulunan siyasi partilerden oluşan bir uzlaşma komisyonunun, her bir madde üzerinde oybirliği ile mutabık kalmak suretiyle ne olduğu bilinmeyen Anayasanın bazı hükümleri üzerinde değişikliğe gitmesi ve bazı yeni hükümleri kabul etmesi, öncelikle yürürlükte bulunan 1982 Anayasası ile uyumlu olmayacak, sürekli yapılan değişikliklerle özünü ve sözünü yitiren 1982 Anayasası'nda gerçekleştirilecek bu değişiklikler, Anayasa tartışmalarını daha da artıracaktır.

Yazılı metinden ibaret Anayasa her şey demek olmadığı gibi, bir an için tümü ile yeni Anayasa düşünülmekte ve bunun da yolu Türkiye Büyük Millet Meclisi'nden geçmekte ise, ya mevcut siyasi partilerin Mecliste bulunan çoğunluğu ile uyumlu bir komisyon oluşturulmalı ya da bu Meclisin yeni Anayasayı düzenlemeye vaktinin kalmadığından bahisle sadece seçim kanunlarında değişikliğe gidilerek, daha fazla demokratikleşmenin sağlanması amacıyla özellikle seçim barajı ve milletvekili adaylarının ön seçimle belirlenmesi konuları yeniden düzenlenip, yeni Anayasanın hazırlanması bir sonraki Türkiye Büyük Millet Meclisi'ne bırakılmalıdır. Çünkü ne zaman Anayasa değişikliği veya bir kanun değişikliğinde acele edilse, gerek kabul edilen kuralların iyiliği ve gerekse uygulanması açısından hedeflenen başarının elde edilemediği örnekleri ile sabittir.

Mevcut durumda, Meclis Başkanı'nın iyiniyetli çabaları ile oluşturulan Anayasa Uzlaşma Komisyonu'nun çalışma masasından kalkmayarak, eşit oylarla ve oybirliği ile Anayasanın tüm maddeleri ve tartışılan her husus üzerinde anlaşması aranmaktadır. Bu tür bir anlaşma hayaldir, zaman kaybıdır, hukuki bir yarar sağlamaz. Siyasi partiler bundan sadece siyasi kazanç sağlayabilir, fakat kaybedilen zaman, oyalanan gündem olur ve yeni Anayasa beklentileri de bir başka bahara kalır.

Bu kadar uzun süre çalışan Uzlaşma Komisyonu'nun, öncelikle Türkiye Cumhuriyeti Anayasası'nın özelliği, madde sayısı, konuları, sistematiği ve sürekli değişikliğe uğramasının önlenmesi amacıyla ne tür bir yöntemin izlenmesi gerektiği konularında bağlayıcı çerçeve kurallarını belirlemesi isabetli olurdu. Böylece, yeni Anayasa düzenlenmesinde daha hızlı ve verimli yol almak mümkün hale gelebilirdi. Mevcut durumda izlenen yöntem, maalesef bazı değişikliklerin yapılmasına ve bir bütünlük taşımayan bu değişiklikler ile yürürlükteki Anayasanın çelişmesine de yol açabilecektir.

Şu an ortaya çıkan sonuç, bugüne kadar 16 kez değiştirilen 1982 Anayasası'nda yeni değişiklikler yapmaktan öteye geçmeyecektir. Kazuistik, yani ayrıntıcı ve birçok maddeden oluşup, her meseleyi Anayasa ile çözeceğini zanneden ve her müesseseyi de Anayasaya koymak suretiyle meşrulaştırmayı hedefleyen anlayışın terk edilmesi gerekmektedir. Aksi halde, Türkiye Cumhuriyeti'nin geçmiş anayasaları ile 1982 Anayasası'nın başına gelen yürürlükten kaldırılma ve sürekli değiştirilme geleneği varlığını sürdürmeye devam edecektir. Bu varlık, Anayasanın tüm sorunları çözemeyeceğini, yerine bireyin hak ve hürriyetleri ile Ülkenin yönetim sistemini gösteren kısa ve öz Anayasanın kabul edilmesinin yerinde olduğunun kabulü ile son bulacaktır.

Prof. Dr. Ersan Şen - Haber 7

[email protected]

ANAYASA UZLAŞMA KOMİSYONU’NUN 48 MADDESİ
 
I- Genel Açıklama
 
Yeni Anayasa hazırlanması amacıyla Türkiye Büyük Millet Meclisi’nde grubu bulunan siyasi partilerce oluşturulan Anayasa Uzlaşma Komisyonu’nun, uzun bir çalışma döneminden sonra uzlaşmaya vardığı 48 maddenin Yeni Anayasa için yeterli olamayacağı anlaşılmaktadır. Önce konu ile ilgili genel bir açıklama yapıp, ardından üzerinde uzlaşılan 48 maddenin kısa tanıtımını yapmaya çalışacağız. Çünkü Anayasa, yazılı hukuk sisteminde yer alan normların tepe noktasını oluşturan bir kanun olarak tüm toplumu yakından ilgilendirmektedir.
 
Öneri metninin 8. maddesinde tutuklama tedbirinin yer aldığı görülmekle birlikte, bu maddede milletvekilleri ile ilgili bir düzenlemenin bulunmadığı görülmektedir. Kanaatimizce, mevcut Anayasanın 83. maddesinde bu konuda bir düzenleme yapılmazsa veya yürürlükteki 14. madde kaldırılmazsa (ki bu pek mümkün gözükmüyor), milletvekillerin tutuklu yargılanıp yargılanmaması tümü ile mahkemelerin takdir ve değerlendirmesine bağlı olacaktır. Kanaatimizce, bu konuda “eşitlik” ilkesinden ayrılmaya da gerek yoktur. Çünkü tutuklama tedbirinin yanlış uygulanması, Ceza Muhakemesi Kanunu’nda değişikliği gerektiren ve özellikle de uygulamayı ilgilendiren ciddi bir sorundur. Bu sorun, tüm bireylerin kişi hürriyeti ve güvenliği hakkı bakımından güncelliğini korumaya da devam etmektedir. Bir ayrıcalık yapılıp, milletvekillerine tutuksuz yargılanma yolu açılmak istenmekte ise, ya mevcut Anayasa m.83’de bir değişikliğe gidilmek suretiyle milletvekillerinin tutuksuz yargılanmasının yolu açılmalı ya da yine 83. maddede yer alan yasama dokunulmazlığının kapsamı genişletilmelidir.
 
Belirtmeliyiz ki temel sorun, yeni Anayasadan ziyade uygulamadan kaynaklanmaktadır. Anayasayı tümden de değiştirseniz, yeni Anayasa veya değişen Anayasa, sorunların çözümüne çare olamayacaktır.
 
Geçmişte 1982 Anayasası’nda birçok köklü değişikliğe gidildi. Şimdi ise, yapboz tahtasına dönen Anayasada değişikliğe gitmek, birçok maddeyi ve kazuistik, yani ayrıntıcı yöntemi korumaya devam etmek, Anayasadan kaynaklandığı söylenen sorunları çözmeye yeterli olmayacaktır. Sorunlar bu şekilde çözülse idi, 2010 yılı Değişikliğinden bu tarafa birçok sorun çözüme kavuşurdu.
 
Önerilen 48 maddeden ibaret Anayasa hükümleri arasında bir uyum ve sistematiklik mevcut değildir.
 
Öneride yer alan; “Düzeltme ve cevap hakkı”; “Devletin sosyal ve ekonomik görevlerinin sınırı”; “Kıyıların korunması ve kıyılardan yararlanma”; “Tarih kültür ve tabiat varlık ve değerlerinin korunması”; “Doğal servetlerin aranması ve işletilmesi”; “Ormanların korunması ve geliştirilmesi”; “Devletleştirme ve özelleştirme”; “Tüketicinin korunması”; “Yabancı ülkelerde yaşayan vatandaşlar”; “Sporda tahkim”; “Tarım, hayvancılık ve bu üretim dallarında çalışanların korunması” ve “Adalet hizmetlerinin denetimi” başlıklı 12 maddenin Anayasada yer almaması gerektiğini düşünmekteyiz. Bu maddelere giren konular, yasalar ve alt normlar tarafından düzenlenmelidir.
 
Önerilen bazı madde metinlerinde (örneğin, Yerleşme ve seyahat hürriyeti başlıklı 10. madde ile Mülkiyet ve miras hakkı başlıklı 13. madde ve Toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkı başlıklı 15. madde), sınırlamanın kanunla getirilebileceği ifadesine yer verilmemesi, her ne kadar yürürlükteki Anayasanın 13. maddesi korunduğunda soruna yol açmayacak gibi gözükse de, kanaatimce mevcut Anayasanın en isabetli ve en iyi hükmü olan “Temel hak ve hürriyetleri sınırlanması” başlıklı 13. maddenin yürürlüğüne son verip, yerine aynı başlıkla öneri Anayasa metninin 24. maddesinde yer alan hükmün getirilmesi halinde, kişi hak ve hürriyetlerine kanun dışında ve keyfi olarak sınırlama getirilmesi gibi bir anlam doğabilecektir. Bu sonuç, hem çok tehlikeli ve hem de İnsan Hakları Avrupa Sözleşmesi’nin kişi hak ve hürriyetlerinin sınırlanması konusunda belirlediği ölçütlere kesinlikle uygun düşmeyecektir. Mevcut 13. madde muhafaza edilmeyecek ve yerine “Hürriyet esas, sınırlama istisnadır. Tereddüt halinde, yorum hürriyet lehine yapılır.” cümlesini içeren 24. madde koyulacaksa, bu durumun insan hak ve hürriyetleri açısından hiç doğru ve yeterli olmayacağını ifade etmek isteriz. Çünkü mevcut 13. maddeye göre, “Temel hak ve hürriyetler, özlerine dokunulmaksızın yalnızca Anayasanın ilgili maddelerinde belirtilen sebeplere bağlı olarak ve ancak kanunla sınırlanabilir. Bu sınırlamalar, Anayasanın sözüne ve ruhuna, demokratik toplum düzeninin ve laik Cumhuriyetin gereklerine ve ölçülülük ilkesine aykırı olamaz”. Kişi hak ve hürriyetlerini koruyan ve sınırlamalara somut ölçütler getiren 13. maddeden asla vazgeçilmemelidir. Bu konuda alınacak risk, kamu otoritesini aşırı güçlendirecek ve beraberinde demokratik hukuk toplumu ile kişi hak ve hürriyetleri açısından ciddi tehlikelere neden oluşturacaktır.
 
Uzlaşma Komisyonu, yazılı hukuk sisteminde izlenen anayasa düzenleme tekniğine de uygun davranmamaktadır. Bildiğimiz kadarı ile hedef yeni anayasa düzenlemektir. Bunun dışında, sınırı, amacı ve hangi maddeleri kapsadığı bilinmeyen değişiklik önerisinde bir ciddiyet, istikrar ve ihtiyaca uygun sonuç elde etmek mümkün değildir. Mecliste grubu bulunan siyasi partilerden oluşan bir uzlaşma komisyonunun, her bir madde üzerinde oybirliği ile mutabık kalmak suretiyle ne olduğu bilinmeyen Anayasanın bazı hükümleri üzerinde değişikliğe gitmesi ve bazı yeni hükümleri kabul etmesi, öncelikle yürürlükte bulunan 1982 Anayasası ile uyumlu olmayacak, sürekli yapılan değişikliklerle özünü ve sözünü yitiren 1982 Anayasası’nda gerçekleştirilecek bu değişiklikler, Anayasa tartışmalarını daha da artıracaktır.
 
Yazılı metinden ibaret Anayasa her şey demek olmadığı gibi, bir an için tümü ile yeni Anayasa düşünülmekte ve bunun da yolu Türkiye Büyük Millet Meclisi’nden geçmekte ise, ya mevcut siyasi partilerin Mecliste bulunan çoğunluğu ile uyumlu bir komisyon oluşturulmalı ya da bu Meclisin yeni Anayasayı düzenlemeye vaktinin kalmadığından bahisle sadece seçim kanunlarında değişikliğe gidilerek, daha fazla demokratikleşmenin sağlanması amacıyla özellikle seçim barajı ve milletvekili adaylarının ön seçimle belirlenmesi konuları yeniden düzenlenip, yeni Anayasanın hazırlanması bir sonraki Türkiye Büyük Millet Meclisi’ne bırakılmalıdır. Çünkü ne zaman Anayasa değişikliği veya bir kanun değişikliğinde acele edilse, gerek kabul edilen kuralların iyiliği ve gerekse uygulanması açısından hedeflenen başarının elde edilemediği örnekleri ile sabittir.
 
Mevcut durumda, Meclis Başkanı’nın iyiniyetli çabaları ile oluşturulan Anayasa Uzlaşma Komisyonu’nun çalışma masasından kalkmayarak, eşit oylarla ve oybirliği ile Anayasanın tüm maddeleri ve tartışılan her husus üzerinde anlaşması aranmaktadır. Bu tür bir anlaşma hayaldir, zaman kaybıdır, hukuki bir yarar sağlamaz. Siyasi partiler bundan sadece siyasi kazanç sağlayabilir, fakat kaybedilen zaman, oyalanan gündem olur ve yeni Anayasa beklentileri de bir başka bahara kalır.
 
Bu kadar uzun süre çalışan Uzlaşma Komisyonu’nun, öncelikle Türkiye Cumhuriyeti Anayasası’nın özelliği, madde sayısı, konuları, sistematiği ve sürekli değişikliğe uğramasının önlenmesi amacıyla ne tür bir yöntemin izlenmesi gerektiği konularında bağlayıcı çerçeve kurallarını belirlemesi isabetli olurdu. Böylece, yeni Anayasa düzenlenmesinde daha hızlı ve verimli yol almak mümkün hale gelebilirdi. Mevcut durumda izlenen yöntem, maalesef bazı değişikliklerin yapılmasına ve bir bütünlük taşımayan bu değişiklikler ile yürürlükteki Anayasanın çelişmesine de yol açabilecektir.
 
Şu an ortaya çıkan sonuç, bugüne kadar 16 kez değiştirilen 1982 Anayasası’nda yeni değişiklikler yapmaktan öteye geçmeyecektir. Kazuistik, yani ayrıntıcı ve birçok maddeden oluşup, her meseleyi Anayasa ile çözeceğini zanneden ve her müesseseyi de Anayasaya koymak suretiyle meşrulaştırmayı hedefleyen anlayışın terk edilmesi gerekmektedir. Aksi halde, Türkiye Cumhuriyeti’nin geçmiş anayasaları ile 1982 Anayasası’nın başına gelen yürürlükten kaldırılma ve sürekli değiştirilme geleneği varlığını sürdürmeye devam edecektir. Bu varlık, Anayasanın tüm sorunları çözemeyeceğini, yerine bireyin hak ve hürriyetleri ile Ülkenin yönetim sistemini gösteren kısa ve öz Anayasanın kabul edilmesinin yerinde olduğunun kabulü ile son bulacaktır.
 
Yeni Anayasa hazırlanması amacıyla Türkiye Büyük Millet Meclisi’nde grubu bulunan siyasi partilerce oluşturulan Anayasa Uzlaşma Komisyonu’nun, uzun bir çalışma döneminden sonra uzlaşmaya vardığı 48 maddenin Yeni Anayasa için yeterli olamayacağı anlaşılmaktadır. Önce konu ile ilgili genel bir açıklama yapıp, ardından üzerinde uzlaşılan 48 maddenin kısa tanıtımını yapmaya çalışacağız. Çünkü Anayasa, yazılı hukuk sisteminde yer alan normların tepe noktasını oluşturan bir kanun olarak tüm toplumu yakından ilgilendirmektedir.
 
II- Uzlaşılan 48 Madde
 
Uzlaşılan Anayasa m.1 (Anayasanın bağlayıcılığı ve üstünlüğü): Anayasa hükümleri, yasama, yürütme ve yargı organlarını, idare makamlarını ve diğer kuruluş ve kişileri bağlar. Kanunlar Anayasaya aykırı olamaz.
Mevcut Anayasa m.11: Anayasa hükümleri, yasama, yürütme ve yargı organlarını, idare makamlarını ve diğer kuruluş ve kişileri bağlayan temel hukuk kurallarıdır.
Kanunlar Anayasaya aykırı olamaz.
 
Uzlaşılan Anayasa m.2 (Devletin şekli): Türkiye Devleti bir Cumhuriyettir.
Mevcut Anayasa m.1: Türkiye Devleti bir Cumhuriyettir.
 
* Mevcut Anayasanın, “Anayasanın bağlayıcılığı ve üstünlüğü” başlıklı 11. maddesi ile “Devletin Şekli” başlıklı 1. maddesi, mevcut Anayasanın değişikliğe uğratılmadan uzlaşılan 1. ve 2. maddeleri olarak belirlenmiştir.
 
Uzlaşılan Anayasa m.3 (İnsan onur ve haysiyeti): İnsan onur ve haysiyeti dokunulmazdır. İnsan onur ve haysiyeti insan haklarının ve anayasal düzenin temelidir.
Mevcut Anayasa m.32/1: Kimseye işkence ve eziyet yapılamaz; kimse insan haysiyetiyle bağdaşmayan bir cezaya veya muameleye tabi tutulamaz.
 
* Uzlaşılan Öneri Anayasanın “İnsan onur ve haysiyeti” başlıklı 3. maddesi, mevcut Anayasanın çeşitli maddelerinde bahsi geçen “onur, haysiyet, şeref” gibi kavramları maddeleştirerek, bu kavramların insan haklarının ve anayasal düzenin temeli olduğunu ifade etmiştir. 1982 Anayasası’nda insan hak ve hürriyetleri ile anayasal düzen kavramları defalarca kullanılmış, ancak anlamının neleri kapsadığı gösterilmemiştir. Değişiklikle bu husus aydınlatılmıştır.
 
Uzlaşılan Anayasa m.4 (Temel hak ve hürriyetlerin niteliği ve bütünlüğü): Herkes, kişiliğine bağlı dokunulmaz, devredilmez, vazgeçilmez temel hak ve hürriyetlere sahiptir. Temel hak ve hürriyetler bir bütündür ve birbirini tamamlar.
Mevcut Anayasa m.12: Herkes, kişiliğine bağlı, dokunulmaz, devredilmez, vazgeçilmez temel hak ve hürriyetlere sahiptir.
Temel hak ve hürriyetler, kişinin topluma, ailesine ve diğer kişilere karşı ödev ve sorumluluklarını da ihtiva eder.
 
* Mevcut Anayasanın “Temel hak ve hürriyetlerin niteliği ve bütünlüğü” başlıklı 12. maddesinin 1. fıkrası aynen alınmış, 2. fıkrası “temel hak ve hürriyetler bir bütündür.” demek suretiyle değiştirilmiştir. Bu değişiklikte kişinin; topluma, ailesine ve diğer kişilere karşı ödev ve sorumluluklarının neler olduğundan bahsedilmeyip, yalnızca bu ödev ve sorumlulukların kişi hak ve hürriyetin ayrılmaz birer parçası olduğuna vurgu yapılmıştır.
 
Uzlaşılan Anayasa m.5 (Hayat hakkı): Meşru Müdafaa ve suçla mücadele esnasında kanunun cevaz verdiği durumlarda, hayat hakkını ortadan kaldıracak ya da tehlikeye düşürecek ölçüde güç kullanımının kesinlikle zorunlu olması hali istisnadır.
Mevcut Anayasa m.17/1, 4: Herkes, yaşama, maddi ve manevi varlığını koruma ve geliştirme hakkına sahiptir.
Meşru müdafaa hali, yakalama ve tutuklama kararlarının yerine getirilmesi, bir tutuklu veya hükümlünün kaçmasının önlenmesi, bir ayaklanma veya isyanın bastırılması, sıkıyönetim veya olağanüstü hallerde yetkili merciin verdiği emirlerin uygulanması sırasında silah kullanılmasına kanunun cevaz verdiği zorunlu durumlarda meydana gelen öldürme fiilleri, birinci fıkra hükmü dışındadır.
 
* Değişiklik Önerisinde (mevcut Anayasadaki ismi ile yaşama hakkı), hayat hakkının istisnasının yalnızca “meşru müdafaa” ve “suçla mücadele esnasında kanunun cevaz verdiği durumlar” olduğu belirtilmiştir. Mevcut Anayasanın 17. maddesinin 4. fıkrasında,  yaşam hakkının istisnası olarak belirtilen yakalama ve tutuklama kararının yerine getirilmesi, tutuklu veya hükümlünün kaçmasının önlenmesi, bir ayaklanma veya isyanın bastırılması, sıkıyönetim veya olağanüstü hallerde yetkili merciin verdiği emirlerin uygulanması sırasında silah kullanılmasına kanunun cevaz verdiği zorunlu durumlarda meydana gelen öldürme fiilleri gibi kolluk faaliyetleri yeni maddede sayılmamış ve yalnızca “meşru müdafaa” ile “suçla mücadele” kavramlarına yer verilmiştir.
 
Uzlaşılan Anayasa m.6 (İşkence, insalık dışı ve aşağılayıcı muamele yasağı): Hiç kimseye insan onur ve hasiyetiyle bağdaşmayan bir ceza verilemez ve muamele yapılamaz.
Mevcut Anayasa m.17/3: Kimseye işkence ve eziyet yapılamaz; kimse insan haysiyetiyle bağdaşmayan bir cezaya veya muameleye tabi tutulamaz.
 
* Değişiklik Önerisinde, işkence ve eziyete kavram olarak yer verilmemiş, ancak madde 3’de insan hakları ve anayasal düzenin temeli sayılan insanın onur ve haysiyetine yönelik her türlü hareket yasaklanmıştır.
  
Uzlaşılan Anayasa m.7 (Zorla çalıştırma ve angarya yasağı): Hiç kimse zorla çalıştırılamaz. İnsan ticareti ve angarya yasaktır.
Mevcut Anayasa m.18: Hiç kimse zorla çalıştırılamaz. Angarya yasaktır.
Şekil ve şartları kanunla düzenlenmek üzere hükümlülük veya tutukluluk süreleri içindeki çalıştırmalar; olağanüstü hallerde vatandaşlardan istenecek hizmetler; ülke ihtiyaçlarının zorunlu kıldığı alanlarda öngörülen vatandaşlık ödevi niteliğindeki beden ve fikir çalışmaları, zorla çalıştırma sayılmaz.
 
* Uzlaşılan 7. maddede, mevcut Anayasanın zorla çalıştırma yasağı başlıklı 18. maddesinde belirtilen angarya yasağına “insan ticareti” de eklenmiş, ayrıca bu yasağın istisnaları yeni maddeye taşınmamıştır.
 
Uzlaşılan Anayasa m.8 (Kişi hürriyeti ve güvenliği): Kuvvetli suç şüphesinin varlığı veya isnat edilen suçun ağırlığı tek başına tutuklama nedeni sayılamaz. Tutuklanan kişilerin, makul süre içinde yargılanmayı ve soruşturma veya kovuşturma sırasında serbest bırakılmayı isteme hakları vardır.  Tutuklama hiçbir surette cezalandırma şekline dönüştürülemez. 
Mevcut Anayasa m.19: Herkes, kişi hürriyeti ve güvenliğine sahiptir.
Şekil ve şartları kanunda gösterilen:
Mahkemelerce verilmiş hürriyeti kısıtlayıcı cezaların ve güvenlik tedbirlerinin yerine getirilmesi; bir mahkeme kararının veya kanunda öngörülen bir yükümlülüğün gereği olarak ilgilinin yakalanması veya tutuklanması; bir küçüğün gözetim altında ıslahı veya yetkili merci önüne çıkarılması için verilen bir kararın yerine getirilmesi; toplum için tehlike teşkil eden bir akıl hastası, uyuşturucu madde veya alkol tutkunu, bir serseri veya hastalık yayabilecek bir kişinin bir müessesede tedavi, eğitim veya ıslahı için kanunda belirtilen esaslara uygun olarak alınan tedbirin yerine getirilmesi; usulüne aykırı şekilde ülkeye girmek isteyen veya giren, ya da hakkında sınır dışı etme yahut geri verme kararı verilen bir kişinin yakalanması veya tutuklanması; halleri dışında kimse hürriyetinden yoksun bırakılamaz.
 
Suçluluğu hakkında kuvvetli belirti bulunan kişiler, ancak kaçmalarını, delillerin yok edilmesini veya değiştirilmesini önlemek maksadıyla veya bunlar gibi tutuklamayı zorunlu kılan ve kanunda gösterilen diğer hallerde hakim kararıyla tutuklanabilir. Hakim kararı olmadan yakalama, ancak suçüstü halinde veya gecikmesinde sakınca bulunan hallerde yapılabilir; bunun şartlarını kanun gösterir.
 
Yakalanan veya tutuklanan kişilere, yakalama veya tutuklama sebepleri ve haklarındaki iddialar herhalde yazılı ve bunun hemen mümkün olmaması halinde sözlü olarak derhal, toplu suçlarda en geç hakim huzuruna çıkarılıncaya kadar bildirilir.
 
Yakalanan veya tutuklanan kişi, tutulma yerine en yakın mahkemeye gönderilmesi için gerekli süre hariç en geç kırksekiz saat ve toplu olarak işlenen suçlarda en çok dört gün içinde hakim önüne çıkarılır. Kimse, bu süreler geçtikten sonra hakim kararı olmaksızın hürriyetinden yoksun bırakılamaz. Bu süreler olağanüstü hal, sıkıyönetim ve savaş hallerinde uzatılabilir.
 
Kişinin yakalandığı veya tutuklandığı, yakınlarına derhal bildirilir.
 
Tutuklanan kişilerin, makul süre içinde yargılanmayı ve soruşturma veya kovuşturma sırasında serbest bırakılmayı isteme hakları vardır. Serbest bırakılma ilgilinin yargılama süresince duruşmada hazır bulunmasını veya hükmün yerine getirilmesini sağlamak için bir güvenceye bağlanabilir.
 
Her ne sebeple olursa olsun, hürriyeti kısıtlanan kişi, kısa sürede durumu hakkında karar verilmesini ve bu kısıtlamanın kanuna aykırılığı halinde hemen serbest bırakılmasını sağlamak amacıyla yetkili bir yargı merciine başvurma hakkına sahiptir.
 
Bu esaslar dışında bir işleme tabi tutulan kişilerin uğradıkları zarar, tazminat hukukunun genel prensiplerine göre, Devletçe ödenir.
 
* Madde ile getirilen yenilik, kuvvetli suç şüphesinin varlığında veya isnat edilen suçun ağırlığında dahi bu sebeplerin tek başına tutuklama sayılmaması yönünde olmuştur. Mevcut Anayasanın m.19/3’de yer alan, “Suçluluğu hakkında kuvvetli belirti bulunan kişiler, ancak kaçmalarını, delillerin yok edilmesini veya değiştirilmesini önlemek maksadıyla veya bunlar gibi tutuklamayı zorunlu kılan ve kanunda gösterilen diğer hallerde hakim kararıyla tutuklanabilir. Hakim kararı olmadan yakalama, ancak suçüstü halinde veya gecikmesinde sakınca bulunan hallerde yapılabilir; bunun şartlarını kanun gösterir.” hükmü, uzlaşılan 8. maddede yer almamaktadır. Oysa şüpheli veya sanığın adaletten kaçması veya delil karartması ihtimali, tutuklama tedbirine başvurulmasının ana sebebi ve amacıdır. Bununla birlikte, Öneri 8. maddenin isabetli hükümler içerdiğini, özellikle mevcut Anayasada karşılığı olmayan “Tutuklama hiçbir surette cezalandırma şekline dönüştürülemez.” cümlesinin isabetli bir şeklinde eklendiğini ifade etmek isteriz.
 
Uzlaşılan Anayasa m.9 (Kişisel bilgi ve verilerin korunması): Kişisel bilgi ve veriler, ancak kişinin açık rızasına veya kanunla öngörülen meşru bir sebebe dayalı olarak, ayrımcılığa yol açmayacak şekilde toplanabilir, işlenebilir ve kullanılabilir.
Mevcut Anayasa m.20/3: Herkes, kendisiyle ilgili kişisel verilerin korunmasını isteme hakkına sahiptir. Bu hak; kişinin kendisiyle ilgili kişisel veriler hakkında bilgilendirilme, bu verilere erişme, bunların düzeltilmesini veya silinmesini talep etme ve amaçları doğrultusunda kullanılıp kullanılmadığını öğrenmeyi de kapsar. Kişisel veriler, ancak kanunda öngörülen hallerde veya kişinin açık rızasıyla işlenebilir. Kişisel verilerin korunmasına ilişkin esas ve usuller kanunla düzenlenir.
 
*Mevcut Anayasanın 20. maddesinin 3. fıkrası ile benzer bir hükme yer verildiği görülmektedir. Öneride, bireyin özel hayatın gizliliği ve korunması hakkı, konut dokunulmazlığı hakkı ile haberleşme hürriyeti konusunda herhangi bir düzenlemenin bulunmadığı görülmektedir. Bu durumda, Anayasanın bir bütün olarak değiştirilmek yerine, siyasi parti temsilcilerinin anlaşabildiği bazı hükümlerde değişikliğe gidileceğini göstermektedir.
 
Uzlaşılan Anayasa m.10 (Yerleşme ve seyahat hürriyeti): Yerleşme hürriyeti, sağlıklı ve düzenli kentleşmeyi gerçekleştirmek, çevreyi ve kültürel varlıkları korumak; seyahat hürriyeti ise genel sağlığın korunması ve suç soruşturması veya kovuşturması sebepleri ile sınırlanabilir
Mevcut Anayasa m.23: Herkes, yerleşme ve seyahat hürriyetine sahiptir.
Yerleşme hürriyeti, suç işlenmesini önlemek, sosyal ve ekonomik gelişmeyi sağlamak, sağlıklı ve düzenli kentleşmeyi gerçekleştirmek ve kamu mallarını korumak;
Seyahat hürriyeti, suç soruşturma ve kovuşturması sebebiyle ve suç işlenmesini önlemek;
Amaçlarıyla kanunla sınırlanabilir.
Vatandaşın yurt dışına çıkma hürriyeti, ancak suç soruşturması veya kovuşturması sebebiyle hakim kararına bağlı olarak sınırlanabilir.
Mevcut Anayasa m.56/1-2: Herkes, sağlıklı ve dengeli bir çevrede yaşama hakkına sahiptir.
Çevreyi geliştirmek, çevre sağlığını korumak ve çevre kirlenmesini önlemek Devletin ve vatandaşların ödevidir.
 
* Uzlaşılan maddede, mevcut Anayasada belirtildiği gibi yerleşme ve seyahat hürriyeti ayrı ele alınmış ancak yurt dışına çıkma hürriyetinden söz edilmemiştir. Yerleşme hürriyetine getirilen istisnalar, kısmen mevcut maddedekilerle örtüşen, paralel yeni tanımlarla açıklanmış, ancak “suç işlenmesini önlemek” kavramının karşılığı veya benzeri herhangi bir istisna sayılmamıştır. Seyahat hürriyetine getirilen istisnalar aynen korunurken, “genel sağlığın korunması” eklenmiştir. Önerilen madde metninde, sınırlamanın kanunla getirilebileceği ifadesine yer verilmemesi, her ne kadar yürürlükteki Anayasanın 13. maddesi korunduğunda soruna yol açmayacak gibi gözükse de, kanaatimce mevcut Anayasanın en isabetli ve en iyi hükmü olan “Temel hak ve hürriyetleri sınırlanması” başlıklı 13. maddenin yürürlüğüne son verip, yerine aynı başlıkla öneri Anayasa metninin 24. maddesinde yer alan hükmün getirilmesi halinde, kişi hak ve hürriyetlerine kanun dışında ve keyfi olarak sınırlama getirilmesi gibi bir anlam doğabilecektir. Bu sonuç, hem çok tehlikeli ve hem de İnsan Hakları Avrupa Sözleşmesi’nin kişi hak ve hürriyetlerinin sınırlanması konusunda belirlediği ölçütlere kesinlikle uygun düşmeyecektir. Mevcut 13. madde muhafaza edilmeyecek ve yerine “Hürriyet esas, sınırlama istisnadır. Tereddüt halinde, yorum hürriyet lehine yapılır.” cümlesini içeren 24. madde koyulacaksa, bu durumun insan hak ve hürriyetleri açısından hiç doğru ve yeterli olmayacağını ifade etmek isteriz. Çünkü mevcut 13. maddeye göre, “Temel hak ve hürriyetler, özlerine dokunulmaksızın yalnızca Anayasanın ilgili maddelerinde belirtilen sebeplere bağlı olarak ve ancak kanunla sınırlanabilir. Bu sınırlamalar, Anayasanın sözüne ve ruhuna, demokratik toplum düzeninin ve laik Cumhuriyetin gereklerine ve ölçülülük ilkesine aykırı olamaz”.
 
Ayrıca belirtmeliyiz ki, sağlıklı ve düzenli bir çevrede yaşama hakkının, yerleşme ve seyahat hürriyeti başlığı altında değil de, yaşam/hayat hakkı veya çevre hakkı başlığı ile ayrı bir hükümle düzenlenmesi isabetli olurdu.
 
Uzlaşılan Anayasa m.11 (Bilim ve sanat hürriyeti)Herkes, bilim ve sanatı serbestçe öğrenme ve öğretme, açıklama, icra etme, yayma ve bu alanlarda her türlü araştırma hak ve hürriyetine sahiptir. Devlet, sanatı ve kültürel etkinlikleri destekler ve sanatçıyı korur.
Mevcut Anayasa m.27: Herkes, bilim ve sanatı serbestçe öğrenme ve öğretme, açıklama, yayma ve bu alanlarda her türlü araştırma hakkına sahiptir.
Yayma hakkı, Anayasanın 1 inci, 2 nci ve 3 üncü maddeleri hükümlerinin değiştirilmesini sağlamak amacıyla kullanılamaz.
Bu madde hükmü yabancı yayınların ülkeye girmesi ve dağıtımının kanunla düzenlenmesine engel değildir.
 
* Uzlaşılan “Bilim ve sanat hürriyeti” başlıklı 11. maddede, mevcut 27. maddenin ilk fıkrası aynen alınmış, ikinci ve üçüncü fıkrasında belirtilen istisnalara yer verilmemiştir. Mevcut 27. maddenin ikinci fıkrasında yer alan, yayma hakkının Anayasanın 1, 2 ve 3. maddelerinin değiştirilmesini sağlamak amacıyla kullanılamayacağı hükmüne bu defa yer verilmediği görülmektedir. Buna göre, ya mevcut 1, 2 ve 3. maddelerin değiştirilemeyecek hükümlerden olduğunu ifade eden 4. maddenin kaldırılacağı veya bilim ve sanat hürriyetinin kullanılması ve özellikle yayılması suretiyle Devletin şekli, Cumhuriyetin nitelikleri, Devletin bütünlüğü, resmi dili, bayrağı, milli marşı ve başkentinin değiştirilebilmesinin sağlanması amacıyla kullanabilmesine izin verildiği düşünülebilir. Önerilen yeni düzenleme, bilim ve sanat hürriyetinin kullanılmasında herhangi bir sakınca olamayacağını ve bu hürriyetin kullanılmasına sınırlama getirmemek gerektiğini savunan düşünceyi desteklemektedir. Cebir-şiddet, hakaret veya tehdit içermeyen düşünce açıklamalarına sınırlama getirilmemesi gerektiği, aksinin demokratik hukuk toplumuna uygun olmayacağı dikkate alındığında, mevcut 27. maddenin ikinci fıkrasına, uzlaşılan yeni 11. maddede yer verilmemesinin isabetli olduğu ileri sürülebilir.
 
Uzlaşılan Anayasa m.12 (Düzeltme ve cevap hakkı): Şeref ve haysiyetlerine dokunulan veya kendileriyle ilgili gerçeğe aykırı yayınlar yapılan herkes düzeltme ve cevap hakkına sahiptir.
Mevcut Anayasa m.32: Düzeltme ve cevap hakkı, ancak kişilerin haysiyet ve şereflerine dokunulması veya kendileriyle ilgili gerçeğe aykırı yayınlar yapılması hallerinde tanınır ve kanunla düzenlenir.
Düzeltme ve cevap yayımlanmazsa, yayımlanmasının gerekip gerekmediğine hakim tarafından ilgilinin müracaat tarihinden itibaren en geç yedi gün içerisinde karar verilir.
 
* Düzeltme ve cevap hakkının içeriğine dokunulmamış, fakat mevcut Anayasada belirtilen usule ilişkin hükümler belirtilmemiştir.
 
Uzlaşılan Anayasa m.13 (Mülkiyet ve miras hakkı): Miras hakkı, kamu yararı; mülkiyet hakkı ise kamu yararı ve yabancılar için milli güvenlik sebebiyle sınırlanabilir.
Mevcut Anayasa m.35: Herkes, mülkiyet ve miras haklarına sahiptir.
Bu haklar, ancak kamu yararı amacıyla, kanunla sınırlanabilir.
Mülkiyet hakkının kullanılması toplum yararına aykırı olamaz.
 
* Mülkiyet ve miras hakkı başlıklı madde, yabancılar yönünden mülkiyet hakkının milli güvenlik sebebiyle sınırlanabilmesi yeniliğini içermektedir. Bu hüküm, “Yabancıların Durumu” başlıklı Anayasa m.16’ya uygun düşmektedir. 16. maddeye göre, “Temel hak ve hürriyetler, yabancılar için, milletlerarası hukuka uygun olarak kanunla sınırlanabilir”. Belirtmeliyiz ki, öneride de miras hakkının kamu yararı ile sınırlanmasının öngörülmesi ve bu sınırlamanın en azından kanunla yapılabileceğine dair mevcut düzenlemenin muhafaza edilmemesi isabetli olmamıştır. 
 
Uzlaşılan Anayasa m.14 (Çalışma ve sözleşme hürriyeti): Herkes, dilediği alanda çalışma ve sözleşme hürriyetlerine sahiptir. Özel teşebbüsler kurmak serbesttir. 
Mevcut Anayasa m.48: Herkes, dilediği alanda çalışma ve sözleşme hürriyetlerine sahiptir. Özel teşebbüsler kurmak serbesttir.
Devlet, özel teşebbüslerin milli ekonominin gereklerine ve sosyal amaçlara uygun yürümesini, güvenlik ve kararlılık içinde çalışmasını sağlayacak tedbirleri alır.
 
* Uzlaşılan madde 14’de mevcut Anayasa m.48/1’e aynen yer verilmiş, m.48/2 kaldırılmıştır.
 
Uzlaşılan Anayasa m.15 (Toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkı): Herkes, önceden izin almadan, silahsız ve saldırısız toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme ve bunlara katılma hakkına sahiptir. Toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkı, kamu düzeninin, genel sağlığın, başkalarının hak ve hürriyetlerinin korunması veya suç işlenmesinin önlenmesi amaçlarıyla sınırlanabilir.
Mevcut Anayasa m.34: Herkes, önceden izin almadan, silahsız ve saldırısız toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkına sahiptir.
Toplantı ve gösteri yürüyüşü hakkı ancak, milli güvenlik, kamu düzeni, suç işlenmesinin önlenmesi, genel sağlığın ve genel ahlakın veya başkalarının hak ve özgürlüklerinin korunması amacıyla ve kanunla sınırlanabilir.
 
* Mevcut Anayasada belirtilen “milli güvenlik”, toplantı ve gösteri düzenleme hakkına getirilen bir istisna olmaktan çıkarılmıştır. Ayrıca, toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkının ancak kanunla sınırlanabilmesi kuralı yeni maddede yer almamaktadır. Uzlaşılan bazı maddelerde (Yerleşme ve seyahat hürriyeti başlıklı 10. madde ile Mülkiyet ve miras hakkı başlıklı 13. madde ve Toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkı başlıklı 15. maddede) bu yöntemin izlendiğini, yani sınırlamanın kanunla öngörülmesi usulünün gözardı edildiğini belirtmek isteriz. “Temel hak ve hürriyetlerin sınırlanması” başlıklı mevcut 13. madde muhafaza edilmeyecekse, bu eksikliğin vahim nitelik taşıyacağı ve Anayasa m.90/5’le bağlı olduğumuz İnsan Hakları Avrupa Sözleşmesi’ne aykırı olacağı tartışmasızdır.    
 
Uzlaşılan Anayasa m.16 (Başvuru ve bilgi edinme hakkı): Herkes kendisiyle veya kamu ile ilgili dilek ve şikayetleri hakkında yetkili makamlara ve TBMM’ye bireysel ya da topluca başvuruda bulunma hakkına sahiptir.
Mevcut Anayasa m.74/1-2:Vatandaşlar ve karşılıklılık esası gözetilmek kaydıyla Türkiye’de ikamet eden yabancılar kendileriyle veya kamu ile ilgili dilek ve şikayetleri hakkında, yetkili makamlara ve Türkiye Büyük Millet Meclisine yazı ile başvurma hakkına sahiptir.
Kendileriyle ilgili başvurmaların sonucu, gecikmeksizin dilekçe sahiplerine yazılı olarak bildirilir.
 
* “Vatandaşlar ve karşılıklılık esası gözetilmek kaydıyla Türkiye’de ikamet eden yabancılar” ayırımına gidilmeksizin, herkesin bu haktan yararlanacağı belirtilmiştir.
 
Uzlaşılan Anayasa m.17 (Suç ve cezalara dair esaslar): Ölüm cezası ve genel müsadere cezası verilemez. Devlet, cezalarının infazında kadınlar için pozitif ayrımcılığı sağlayacak idari önlemleri alır.
Mevcut Anayasa m.38: Kimse, işlendiği zaman yürürlükte bulunan kanunun suç saymadığı bir fiilden dolayı cezalandırılamaz; kimseye suçu işlediği zaman kanunda o suç için konulmuş olan cezadan daha ağır bir ceza verilemez.
Suç ve ceza zamanaşımı ile ceza mahkumiyetinin sonuçları konusunda da yukarıdaki fıkra uygulanır.
Ceza ve ceza yerine geçen güvenlik tedbirleri ancak kanunla konulur.
Suçluluğu hükmen sabit oluncaya kadar, kimse suçlu sayılamaz.
Hiç kimse kendisini ve kanunda gösterilen yakınlarını suçlayan bir beyanda bulunmaya veya bu yolda delil göstermeye zorlanamaz.
Kanuna aykırı olarak elde edilmiş bulgular, delil olarak kabul edilemez.
Ceza sorumluluğu şahsidir.
Hiç kimse, yalnızca sözleşmeden doğan bir yükümlülüğü yerine getirememesinden dolayı özgürlüğünden alıkonulamaz.
Ölüm cezası ve genel müsadere cezası verilemez.
İdare, kişi hürriyetinin kısıtlanması sonucunu doğuran bir müeyyide uygulayamaz. Silahlı Kuvvetlerin iç düzeni bakımından bu hükme kanunla istisnalar getirilebilir.
Uluslararası Ceza Divanına taraf olmanın gerektirdiği yükümlülükler hariç olmak üzere vatandaş, suç sebebiyle yabancı bir ülkeye verilemez.
 
* Suç ve cezalara dair esaslar başlıklı 17. maddede, mevcut Anayasanın 38. maddesine kıyasla çok dar bir düzenlemeye gidilmiş, yalnızca ölüm cezası ve genel müsadere yasaklanmıştır. Ayrıca, cezaların infazında kadınlar için pozitif ayırımcılık öngörülmüştür, fakat çocuklar ve yaşlılar gözardı edilmiştir. Kaldı ki, “pozitif ayırımcılık”, “eşitlik” ilkesi kapsamında ele alınmalı veya çocukları ve yaşlıları kapsayacak şekilde düzenlenmeli idi. Öneri maddede; “suçta ve cezada kanunilik”, “kusur”, “ceza sorumluluğunun şahsiliği”, “masumiyet/suçsuzluk karinesi”, “dürüst yargılanma hakkı” gibi ilkeler ile hukuka aykırı delillerin kullanılamayacağı, sözleşmeden kaynaklanan yükümlülüklerin yerine getirememesinden dolayı kimsenin özgürlüğünden alıkonulamayacağı ve suç nedeniyle vatandaşın iade edilemeyeceği esaslara mutlaka yer verilmesi gerekirdi.
 
Uzlaşılan Anayasa m.18 (Yabancıların durumu): Ölüm cezasına veya insan onuruyla bağdaşmayan bir muamele ya da cezaya maruz kalma ihtimali kuvvetli olan kişiler iade edilemez.
Mevcut Anayasa m.16: Temel hak ve hürriyetler, yabancılar için, milletlerarası hukuka uygun olarak kanunla sınırlanabilir.
 
* Bu madde ile yabancıların korunması konusunda, temel hak ve özgürlüklerden olan ölüm veya insan onuru ile bağdaşmayan cezalara maruz kalma ihtimali bulunan yabancıların iade edilmesinin Anayasa ile güvenceye kavuşturulması amaçlanmıştır. Ancak Öneri maddede, mevcut Anayasa m.16’nın yabancıların durumu ile ilgili “Temel hak ve hürriyetler, yabancılar için, milletlerarası hukuka uygun olarak kanunla sınırlanabilir.” hükmüne yer verilmediği, bu hususun eksik bırakıldığı görülmektedir.
 
Uzlaşılan Anayasa m.19 (Sağlık hakkı): Hiç kimse temel sağlık hizmetlerinden yoksun bırakılamaz. Her kadın üreme sağlığı ve doğurganlık hakları konusunda ücretsiz hizmet alma hakkına sahiptir.
Mevcut Anayasa m.56/3-4-5: Devlet, herkesin hayatını, beden ve ruh sağlığı içinde sürdürmesini sağlamak; insan ve madde gücünde tasarruf ve verimi artırarak, işbirliğini gerçekleştirmek amacıyla sağlık kuruluşlarını tek elden planlayıp hizmet vermesini düzenler.
Devlet, bu görevini kamu ve özel kesimlerdeki sağlık ve sosyal kurumlarından yararlanarak, onları denetleyerek yerine getirir.
Sağlık hizmetlerinin yaygın bir şekilde yerine getirilmesi için kanunla genel sağlık sigortası kurulabilir.
 
* Mevcut Anayasada belirtilen “Devlet, herkesin hayatını, beden ve ruh sağlığı içinde sürdürmesini sağlamak, insan ve madde gücünde tasarruf ve verimi artırarak, işbirliğini gerçekleştirmek amacıyla sağlık kuruluşlarını tek elden planlayıp hizmet vermesini düzenler” gibi kavramlar, Öneri maddede “temel sağlık hizmetleri” olarak belirtilmiştir. Ayrıca, kadınlarla ilgili doğurganlık ve üremeyle ilgili ücretsiz hizmet alma hakkı oluşturulmuştur. Bu hüküm, nüfus artışının desteklenmesi ve neslin sağlıklı olması amacına hizmet etmektedir.
 
Uzlaşılan Anayasa m.20 (Sosyal güvenlik hakkı): Hiç kimse sosyal güvenlik sistemiyle bağlantısı olmaksızın çalıştırılamaz.
Mevcut Anayasa m.60: Herkes, sosyal güvenlik hakkına sahiptir.
Devlet, bu güvenliği sağlayacak gerekli tedbirleri alır ve teşkilatı kurar.
 
* Bu düzenleme ile sosyal güvenlik kavramı, çalışanların bir hakkı olmaktan ziyade, işverenin bir ödevi olarak belirtilmiş ve kimsenin sosyal güvenlik sistemiyle bağlı olmadan çalıştırılamayacağı hükmü getirilmiştir. Sosyal güvenlik soyut bir hak olmaktan ziyade bir sistem olarak ele alınmıştır. Devletin bu konuda alacağı tedbirlerden ise bahsedilmemiştir.
 
Uzlaşılan Anayasa m.21 (Konut ve barınma hakkı): Herkes temel insani gereksinimlerini karşılayabilecek, insan haysiyetine yakışır biçimde konut ve barınma hakkına sahiptir.
 
* Öneri 21. madde yeni bir hüküm olup, mevcut Anayasada karşılığı bulunmamaktadır. Konut ve barınama hakkı, mevcut Anayasanın 21. maddesinde konut dokunulmazlığı hakkından farklıdır ve sosyal hak özelliği taşımaktadır. Her bireyin, insan onur ve haysiyetine yakışır şekilde konut ve barınma hakkına sahip olduğuna vurgu yapılmıştır.
Uzlaşılan Anayasa m.22 (Çalışma, iş güvenliği ve adil ücret hakkı): Herkes, çalışma, iş güvenliği, insan onur ve haysiyetine uygun bir hayat sürmesini sağlayacak ölçüde adil ücret hakkına sahiptir. Asgari ücretin tespitinde çalışanların geçim şartları göz önünde bulundurulur, asgari ücretten vergi alınmaz.
Mevcut Anayasa m.55: Ücret emeğin karşılığıdır.
Devlet, çalışanların yaptıkları işe uygun adaletli bir ücret elde etmeleri ve diğer sosyal yardımlardan yararlanmaları için gerekli tedbirleri alır.
Asgari ücretin tespitinde çalışanların geçim şartları ile ülkenin ekonomik durumu da göz önünde bulundurulur.
 
* Bu madde ile getirilen en önemli yenilik, asgari ücretten vergi alınmayacağına ilişkin son cümledir. Esas itibariyle, bu tür bir hükme Anayasa gibi genel çerçeveyi belirleyen üst normlarda yer verilmesine gerek olmadığı, yasal düzenlemenin yeterli olacağı ileri sürülebilir. “Verginin kanuniliği” ilkesi açısından bu söylenen doğrudur. Ancak Uzlaşma Komisyonu, asgari ücretten vergi alınmamasına dair esasa Anayasada yer vererek, bu konuda yaşanacak tartışmalara son vermek istemiştir. “Çalışma, iş güvenliği ve adil ücret hakkı” başlıklı bu maddede, mevcut Anayasa m.55’de olduğu gibi ücretin emekle ölçüldüğü tanımı yapılmamıştır. Çalışmanın, iş güvenliğinin ve ücretin bir hak olduğu belirtilmiştir. Ayrıca, asgari ücretin tespitinde “Ülkenin ekonomik durumu göz önünde tutulur.” ibaresi çıkarılmıştır.
 
Uzlaşılan Anayasa m.23 (Devletin sosyal ve ekonomik görevlerinin sınırı): Devlet, sosyal ve ekonomik alanlarda Anayasa ile belirlenen görevlerini, bu görevlerin amaçlarına uygun öncelikleri gözeterek, mali kaynaklarının yeterliliği ölçüsünde yerine getirir.
Mevcut Anayasa m.65: Devlet, sosyal ve ekonomik alanlarda Anayasa ile belirlenen görevlerini, bu görevlerin amaçlarına uygun öncelikleri gözeterek mali kaynaklarının yeterliliği ölçüsünde yerine getirir.
 
* “Devletin sosyal ve ekonomik görevlerinin sınırı” başlıklı madde, mevcut Anayasa m.65’e paralel şekilde düzenlenmiştir. Sosyal ve iktisadi hakların korunup geliştirilmesinin engeli olarak gösterilen bu hüküm, bugüne kadar sürekli eleştirilmiştir. Bu eleştirilere rağmen, “sosyal devlet” ilkesi ile bağlı olan Türkiye Cumhuriyeti’nin, yine sosyal ve iktisadi haklar bakımından “mali kaynaklarla yeterlilik” ölçütünü benimsemeyi hedeflediği anlaşılmaktadır. Bu tür düzenlemede isabet olmayacağını ifade etmek isteriz.
 
Uzlaşılan Anayasa m.24 (Temel hak ve hürriyetlerin sınırlanması): Hürriyet esas, sınırlama istisnadır. Tereddüt halinde yorum hürriyet lehine yapılır.
Mevcut Anayasa m.13: Temel hak ve hürriyetler, özlerine dokunulmaksızın yalnızca Anayasanın ilgili maddelerinde belirtilen sebeplere bağlı olarak ve ancak kanunla sınırlanabilir. Bu sınırlamalar, Anayasanın sözüne ve ruhuna, demokratik toplum düzeninin ve laik Cumhuriyetin gereklerine ve ölçülülük ilkesine aykırı olamaz.
 
* Uzlaşma Komisyonu tarafından önerilen bazı madde metinlerinde (“Yerleşme ve seyahat hürriyeti” başlıklı 10. madde, “Mülkiyet ve miras hakkı” başlıklı 13. madde ile “Toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkı” başlıklı 15. madde), sınırlamanın kanunla getirilebileceği ifadesine yer verilmemesi, her ne kadar yürürlükteki Anayasanın 13. maddesi korunduğunda soruna yol açmayacak gibi gözükse de, mevcut Anayasanın en isabetli ve en iyi hükmü olan “Temel hak ve hürriyetlerin sınırlanması” başlıklı 13. maddenin yürürlüğüne son verip, yerine aynı başlıkla öneri Anayasa metninin 24. maddesinde yer alan hükmün getirilmesi halinde -ki yeni metnin, mevcut 13. maddeye ilave niteliğinde olmayıp, bu maddenin yerini aldığı görülmektedir- kişi hak ve hürriyetlerine kanun dışında ve keyfi olarak sınırlama getirilmesi anlamı doğabilecektir. Bu sonuç ise, hem çok tehlikeli ve hem de İnsan Hakları Avrupa Sözleşmesi’nin kişi hak ve hürriyetlerinin sınırlanması konusunda belirlediği ölçütlere uygun düşmeyecektir.
 
Özetle; mevcut 13. madde muhafaza edilmeyecek, yerine sadece “Hürriyet esas, sınırlama istisnadır. Tereddüt halinde, yorum hürriyet lehine yapılır.” cümlesini içeren 24. madde koyulacaksa, bu durumun insan hak ve hürriyetleri açısından hiç doğru ve yeterli olmayacağını ifade etmek isteriz.
 
Örneğin; toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkının ancak kanunla sınırlanabilmesi kuralının yeni 15. maddede yer almadığı görülmekte olup, uzlaşılan maddelerde bu yöntemin izlendiğini, yani sınırlamanın kanunla öngörülmesi usulünün gözardı edildiğini belirtmek isteriz. “Temel hak ve hürriyetlerin sınırlanması” başlıklı mevcut 13. madde muhafaza edilmeyecekse, bu eksikliğin vahim nitelik taşıyacağı ve Anayasa m.90/5’le bağlı olduğumuz İnsan Hakları Avrupa Sözleşmesi’ne aykırı olacağı tartışmasızdır.
 
Anayasa Uzlaşma Komisyonu'nun üzerinde uzlaşmaya vardığı söylenen ve mevcut Anayasanın 13. maddesinin başlığı ile aynı başlığı taşıyan, bundan dolayı da m.13'ün yerine kabul edildiği anlamı çıkan Öneri 24. maddenin bu hali ile tehlikeli ve eksik olduğunu önemle belirtmek isteriz. Çünkü Öneri m.24, kendisi ile aynı başlığı taşıyan mevcut 13. maddenin kişi hak ve hürriyetlerinin sınırlanması konusunda kişi hak ve hürriyetleri lehine kabul ettiği ve kamu otoritesine somut çerçeve çizdiği, İnsan Hakları Avrupa Sözleşmesi hükümleri ile İnsan Hakları Avrupa Mahkemesi'nin kararlarına uygun düşen hükme yer vermemiştir.
 
Yürürlükte olan 13. madde, insan hak ve hürriyetleri açısından ekmek-su gibi vazgeçilemez ve terki mümkün olamayacak bir ihtiyaç olup, bu nokta tartışmaya açık değildir. Hal böyle olduğuna göre, ilgili-ilgisiz birçok madde üzerinde oybirliği ile anlaşan Anayasa Uzlaşma Komisyonu'nun, mevcut 13. maddeyi aynen kabul etmeyip, bu hükmü sonraya bırakmasında ve tehlikeli yaklaşımla mevcut 13. madde yerine Öneri 24. maddeyi kabul etmesinde yatan mantık ve gerekçeye bir mana vermek mümkün gözükmemektedir.
 
Uzlaşma Komisyonu, bir sistematik ve disiplinle hareket etmeyip, uzlaşma masasında bulunan herkesin eşit oy hakkına sahip olduğu ve uzlaşma için de oybirliğinin arandığı bir özellik taşımaktadır. Kişi hak ve hürriyetleri ile ilgili birçok madde üzerinde uzlaşmaya varan Komisyonun 13. maddeyi gözardı ettiği düşünülemez. Çünkü mevcut 13. Madde, uzlaşma masasında bulunan tüm siyasi partilerin benimsemesi gereken önemli bir insan hak ve hürriyetleri güvencesidir.
 
Anayasa Uzlaşma Komisyonu'nun otoriter bir yaklaşım göstermeyeceği, bireyci bir yaklaşımla kişi hak ve hürriyetlerine Anayasa koruması getireceği tartışmasızdır. Öneri m.24 ile mevcut m.13'ün aynı başlığı taşıyan, ancak farklı hükümler taşıyan maddeler olduğu, aynı başlıklı iki maddenin Anayasada yer alması mümkün olmadığına göre, ya yeni 24. madde ile mevcut m.13'e ekleme yapılacak ya da mevcut m.13'ün yerine yeni 24. madde kabul edilecek gözükmektedir. Mevcut m.13'ün kaldırılması mümkün olamayacağı gibi, bir anlam da taşımayacaktır. Çünkü İnsan Hakları Avrupa Sözleşmesi, insan hak ve hürriyetlerini tanımladığı hükümlerde, mevcut 13. maddede öngörülen şekilde insan hak ve hürriyetlerine nasıl sınırlama getirilebileceğine dair somut ölçütlere yer vermiştir. 
 
Esas olan, insan hak ve hürriyetlerinin korunması ve herkes tarafından eşit bir şekilde kullanılabilmesinin sağlanmasıdır. Ancak bazı durumlarda, başkalarının hak ve hürriyetleri ile kamu düzeni, güvenliği ve barışının korunup gözetilmesi amacıyla insan hak ve hürriyetlerine sınırlama getirilebilmesi gerekebilir. Hatta bu amaç; suçun önlenmesi, suç işleyenin yakalanması, delillerin toplanması, sağlık veya ahlakın korunması ya da iktisadi düzenin korunması olabilir ve somut dayanakla insan hak ve hürriyetlerinin kullanımın kısıtlanması da mümkün olabilir.
 
Bir başka ifadeyle, kişi hak ve hürriyetlerine istisnai de olsa bazı sınırlamalar getirmeden birey hak ve hürriyetlerinin korunabilmesi, herkes için eşit, düzenli ve güvenli bir yaşam standardına ulaşılabilmesi, kısaca herkesin hak ve hürriyetleri adına toplum düzeninin sağlanabilmesi imkansız hale gelebilir. Bunun başka bir yolu da bulunmamaktadır. Herkesin her istediğini yapabilmesi, güçlünün zayıfı, zenginin fakiri ve değişik nedenlerle ayrıcalık kazananların diğer insanları ezebileceği ve bunun da hak ve özgürlüklerin kullanılması olarak görülebileceği bir sistemin, sosyal ve demokratik hukuk devletinde yeri olamaz. Herkesin her istediğini yaptığı bir yerde, teorik olarak belki kişi hak ve hürriyetlerinin sınırsız kullanımı mümkün olabilir, ancak kuralı olmayan ve pratikte gerçekleşemeyecek bu tür bir sistemde kimse güvende olamayacağı gibi, hak ve hürriyetlerini de kullanamaz, anarşi ve düzensizlik ortaya çıkar, sonuçta insanlar yine “düzen” için uygun bir sistem bulmaya çalışır.
 
Bu sebeple; ilk aşamada kişi hak ve hürriyetleri için öngörülmesi düşünülen sınırlamaların keyfi olmaması, "eşitlik" ilkesini ihlal etmemesi ve sınırlamalar konusunda uluslararası normlar ile hukukun evrensel ilke ve esaslarından ayrılmamak suretiyle bir çerçeve belirlenmesi önemlidir. Sonrasında da, bu çerçeveye uygun alt normların kabulü ile bunların eşit, dürüst ve iyi uygulanması önem kazanacaktır. Tüm bu noktalarda hedef, sırf kamu otoritesini güçlendirmek için değil, herkesin hak ve hürriyetlerinin korunması ve bu kapsamda kamu düzeninin sağlanması amacıyla sınırlamanın çerçevesini belirleyip, sınırlama hükümlerini kabul etmektir.
 
Öneri 24. madde, bu ihtiyaca cevap vermekten çok uzaktır. Bir tür yurttaş hakları beyannamesi edası ile kaleme alınan bu maddeye göre, “Hürriyet esas, sınırlama istisnadır. Tereddüt halinde yorum hürriyet lehine yapılır”. Güzel iki kısa cümleden oluşan öneri hüküm, mevcut 13. maddenin somutluğunu taşımamaktadır.
 
13. maddeye göre, kişi hak ve hürriyetlerinin sınırlanmasında özlerine dokunulamaz, sadece Anayasanın ilgili maddelerinde öngörülen özel sınırlama sebeplerine bağlı olarak ve ancak kanunla sınırlama getirilebilir. Bu sınırlama, Anayasanın sözüne ve ruhuna, demokratik toplum düzeninin ve laik Cumhuriyetin gereklerine ve en önemlisi de “ölçülülük” ilkesine aykırı olamaz. 13. madde net bir şekilde kişi hak ve hürriyetlerine koruma getirirken, “hak” kavramını dahi kullanmayan Öneri 24. maddenin, kişi hak ve hürriyetlerinin sınırlanması konusunda somut ölçüt koymadığını ve bu maddede; “kanunla sınırlanma”, “demokratik toplumda duyulan somut zorunluluk”, “özel sınırlama sebepleri ile bağlılık” ve “öze dokunamama” gibi kıstaslar ile “ölçülülük” ve “laiklik” ilkelerinin gözetilmediğini görmekteyiz.
 
Netice itibariyle; mevcut 13. madde, bilinerek veya bilinmeyerek otorite lehine gözardı edilmiş gözükmektedir. Bu anlayış ve yeni 24. madde, kişi hak ve hürriyetleri bakımından ciddi kaygıya yol açacak darlığı ve yetersizliği taşımaktadır. Önerilen 48 maddede, Anayasada yeri olmaması gereken birçok konuya girildiği halde, Anayasanın ana konusu olması gereken temel hak ve hürriyetlerine nasıl, hangi şartlar ve ölçütlerle sınırlama getirilebileceğine dair net bir hükme yer verilmemiştir. Çağdaş anayasalarda temel hak ve hürriyetlerin ne şekilde sınırlandırılabileceğine ilişkin bir hükme yer verilmemesi düşünülemez.
 
Bu durumda, "Temel hak ve hürriyetlerin sınırlanması" başlıklı yeni 24. maddenin hangi Anayasa maddesinin yerine kabul edileceği, bu maddenin aynı başlığı taşıyan mevcut 13. madde olup olmayacağı önem kazanacaktır. Öneri 24. madde, yeni bir madde olarak Anayasada yer alacaksa bunda bir sakınca olmayacağını ifade etmek isteriz; zira hürriyetin esas, sınırlamanın istisna olduğu ve tereddüt halinde hürriyet lehine yorum yapılması gerektiği hususlarında bir isabetsizlik bulunmamaktadır. Ancak mevcut 13. maddeden vazgeçip, sadece öneri 24. maddedeki hususlara yer vermek doğru olmayacaktır. Çünkü mevcut 13. maddenin öngördüğü ilke ve ölçütlerden vazgeçilmesi mümkün gözükmemektedir.
 
Uzlaşılan Anayasa m.25 (Temel hak ve hürriyetlerin geçici olarak durdurulması): Olağanüstü yönetim usullerinin ilan edildiği hallerde, milletlerarası hukuktan doğan yükümlülükler ihlal edilmemek kaydıyla, durumun gerektirdiği ölçüde temel hak ve hürriyetlerin kullanılması, sınırlandırılabilir veya geçici olarak durdurulabilir. Kimsenin hak arama özgürlüğü ortadan kaldırılamaz.
Mevcut Anayasa m.15: Savaş, seferberlik, sıkıyönetim veya olağanüstü hallerde, milletlerarası hukuktan doğan yükümlülükler ihlal edilmemek kaydıyla, durumun gerektirdiği ölçüde temel hak ve hürriyetlerin kullanılması kısmen veya tamamen durdurulabilir veya bunlar için Anayasada öngörülen güvencelere aykırı tedbirler alınabilir.
 
Uzlaşılan Anayasa m.26 (Temel hak ve hürriyetlerin korunması): Temel hak ve hürriyetlerin ihlali halinde doğan zarardan devlet sorumludur ve dava devlet aleyhine açılır. Devlet ilgiliye derhal rücu eder.
Mevcut Anayasa m.40: Anayasa ile tanınmış hak ve hürriyetleri ihlal edilen herkes, yetkili makama geciktirilmeden başvurma imkanının sağlanmasını isteme hakkına sahiptir.
Devlet, işlemlerinde, ilgili kişilerin hangi kanun yolları ve mercilere başvuracağını ve sürelerini belirtmek zorundadır.
Kişinin, resmi görevliler tarafından vaki haksız işlemler sonucu uğradığı zarar da, kanuna göre, Devletçe tazmin edilir. Devletin sorumlu olan ilgili görevliye rücu hakkı saklıdır.
 
* Mevcut 40. maddenin daha isabetli bir düzenleme olduğunu ifade etmek isteriz.
 
Uzlaşılan Anayasa m.27 (Kıyıların korunması ve kıyılardan yararlanma): Kıyılar, devletin hüküm ve tasarrufu altındadır; özel mülkiyete konu olamaz. Herkesin deniz, göl ve akarsular ile bunların kıyılarından yararlanma hakkı vardır.
Mevcut Anayasa m.43: Kıyılar, Devletin hüküm ve tasarrufu altındadır.
Deniz, göl ve akarsu kıyılarıyla, deniz ve göllerin kıyılarını çevreleyen sahil şeritlerinden yararlanmada öncelikle kamu yararı gözetilir.
Kıyılarla sahil şeritlerinin, kullanılış amaçlarına göre derinliği ve kişilerin bu yerlerden yararlanma imkan ve şartları kanunla düzenlenir.
 
* Öneri maddenin sonuna, “Bu yararlanma hakkı hiçbir şekilde kısıtlanamaz.” cümlesi eklenmelidir. Çünkü uygulamada, gerek şehirlerde ve gerekse sayfiye yerlerde kıyı şeritlerinin “de facto” olarak özel kullanıma bırakıldığı, işgallere ses çıkarılmadığı, şehirlerde insan ve araç girişinin genel anlamda yasaklanıp, ayrıcalıklı kılınan bazı kişi ve araçlara açık bırakıldığı, kıyı ve sahil şeritlerinin doldurulmak suretiyle doğal ve ekolojik yapısının değiştirildiği ve tahrip edildiği, bunların da maalesef “kamu hizmeti” adı altında yapıldığı, ancak çevreye zarar verdiği görülmektedir. Esas itibariyle, Anayasada kıyıların korunması ve kıyılardan yararlanma ile ilgili bir hükme gerek bulunmamaktadır. Bu korumanın kanunlarla ve etkin bir şekilde yapılması mümkün olduğu halde, bir taraftan Anayasaya bu tür bir çerçeve hüküm koyup, diğer taraftan da doğal yapının tahribine devam etmeyi bağdaştırabilmek mümkün değildir.
 
Uzlaşılan Anayasa m.28 (Tarih, kültür ve tabiat varlık ve değerlerinin korunması): Devlet, tarih, kültür ve tabiat varlıklarının ve değerlerinin korunmasını sağlar; bu amaçla destekleyici ve teşvik edici tedbirleri alır. Devlet, Türkiye dışında bulunan tarihi ve kültürel mirasını korumak için gerekli tedbirleri alır.
Mevcut Anayasa m.63: Devlet, tarih, kültür ve tabiat varlıklarının ve değerlerinin korunmasını sağlar, bu amaçla destekleyici ve teşvik edici tedbirleri alır.
Bu varlıklar ve değerlerden özel mülkiyet konusu olanlara getirilecek sınırlamalar ve bu nedenle hak sahiplerine yapılacak yardımlar ve tanınacak muafiyetler kanunla düzenlenir.
 
* Belirtmeliyiz ki Anayasa, Türkiye Cumhuriyeti’nin bağlı olacağı genel esasları, kişi hak ve hürriyetleri ile yasama, yürütme-idare ve yargı erklerinin görev ve yetkilerini göstermeli, diğer düzenlemeleri kanunlara ve sair alt normlara bırakmalıdır. Bu sebeple Anayasada, tarih, kültür ve tabiat varlık ve değerlerinin korunması ile ilgili bir deyim yerinde ise “göstermelik” ve “işlevsiz” bir hükme yer vermekten ziyade, yaptırım gücü olan kanun ve uygulamalarla bu korumanın etkin bir şekilde gerçekleştirilmesi isabetli olacaktır.
 
Uzlaşılan Anayasa m.29 (Doğal servetlerin ve kaynakların aranması ve işletilmesi):Doğal servetler ve kaynaklar devletin hüküm ve tasarrufu altındadır. Devlet, çevresel varlıkların korunmasını esas almak kaydıyla, bu hakkını belli bir süre için gerçek ve tüzel kişilere devredebilir.
Mevcut Anayasa m.168: Tabii servetler ve kaynaklar Devletin hüküm ve tasarrufu altındadır. Bunların aranması ve işletilmesi hakkı Devlete aittir. Devlet bu hakkını belli bir süre için, gerçek ve tüzelkişilere devredebilir. Hangi tabii servet ve kaynağın arama ve işletmesinin, Devletin gerçek ve tüzelkişilerle ortak olarak veya doğrudan gerçek ve tüzelkişiler eliyle yapılması, kanunun açık iznine bağlıdır. Bu durumda gerçek ve tüzelkişilerin uyması gereken şartlar ve Devletçe yapılacak gözetim, denetim usul ve esasları ve müeyyideler kanunda gösterilir.
 
* Belirtmeliyiz ki Anayasa, Türkiye Cumhuriyeti’nin bağlı olacağı genel esasları, kişi hak ve hürriyetleri ile yasama, yürütme-idare ve yargı erklerinin görev ve yetkilerini göstermeli, diğer düzenlemeleri kanunlara ve sair alt normlara bırakmalıdır. Yukarıda, kıyı ve sahil şeritleri ile tarih ve kültür varlıklarının korunması konularında yer verdiğimiz eleştiri, bu hüküm için de aynı şekilde geçerlidir.
 
Uzlaşılan Anayasa m.30 (Ormanların korunması ve geliştirilmesi): Yanan ormanların yerinde yeni orman yetiştirilir, bu yerlerde başka çeşit tarım ve hayvancılık yapılamaz. Bütün ormanların gözetimi Devlete aittir.
Mevcut Anayasa m.169: Devlet, ormanların korunması ve sahalarının genişletilmesi için gerekli kanunları koyar ve tedbirleri alır. Yanan ormanların yerinde yeni orman yetiştirilir, bu yerlerde başka çeşit tarım ve hayvancılık yapılamaz. Bütün ormanların gözetimi Devlete aittir.
Devlet ormanlarının mülkiyeti devrolunamaz. Devlet ormanları kanuna göre, Devletçe yönetilir ve işletilir. Bu ormanlar zamanaşımı ile mülk edinilemez ve kamu yararı dışında irtifak hakkına konu olamaz.
Ormanlara zarar verebilecek hiçbir faaliyet ve eyleme müsaade edilemez. Ormanların tahrip edilmesine yol açan siyasi propaganda yapılamaz; münhasıran orman suçları için genel ve özel af çıkarılamaz. Ormanları yakmak, ormanı yok etmek veya daraltmak amacıyla işlenen suçlar genel ve özel af kapsamına alınamaz.
Orman olarak muhafazasında bilim ve fen bakımından hiçbir yarar görülmeyen, aksine tarım alanlarına dönüştürülmesinde kesin yarar olduğu tespit edilen yerler ile 31/12/1981 tarihinden önce bilim ve fen bakımından orman niteliğini tam olarak kaybetmiş olan tarla, bağ, meyvelik, zeytinlik gibi çeşitli tarım alanlarında veya hayvancılıkta kullanılmasında yarar olduğu tespit edilen araziler, şehir, kasaba ve köy yapılarının toplu olarak bulunduğu yerler dışında, orman sınırlarında daraltma yapılamaz.
 
* Belirtmeliyiz ki Anayasa, Türkiye Cumhuriyeti’nin bağlı olacağı genel esasları, kişi hak ve hürriyetleri ile yasama, yürütme-idare ve yargı erklerinin görev ve yetkilerini göstermeli, diğer düzenlemeleri kanunlara ve sair alt normlara bırakmalıdır. Yukarıda, kıyı ve sahil şeritleri ile tarih ve kültür varlıklarının korunması ve doğal servetlerin ve kaynakların aranması konularında yer verdiğimiz eleştiri, bu hüküm için de aynı şekilde geçerlidir.
 
 
Uzlaşılan Anayasa m.31 (Özel olarak korunması gereken kesimlerin hakları): Özel olarak korunması gereken toplum kesimlerinin siyasi hayata katılmasını kolaylaştıracak tedbirleri almak Devletin görevlerindendir.
 
* Yeni eklenen bir maddedir. Burada, kimilerine göre çocukların ve kadınların özel olarak korunması, kimilerine göre de azınlıkların ve kendilerinin azınlık gibi görmek isteyenlerin veya özellikle siyasi, sosyal ve kültürel haklar bakımından mağdur edildiklerini düşünenlerin korunmasın hedeflendiği söylenmektedir. Hükümde de, “siyasi hayat” kavramına yer verildiği görülmektedir. Bu hükme ve bu tür bir ayrıştırmaya gerek olmadığını düşünmekteyiz.
 
Uzlaşılan Anayasa m.32 (Bilgiye erişim hakkı ve bilişim özgürlüğü): Herkes, bilgiye, internete ve diğer elektronik iletişim ortamlarına serbestçe erişim hakkına sahiptir. Devlet, bu hakkın etkin ve adil bir biçimde kullanılabilmesi için gerekli düzenlemeleri yapar. İnternet aracılığıyla yapılan haberleşmenin gizliliği esastır. Herkes, internet aracılığıyla paylaştığı kişisel verilerinin korunmasını; düşünce ve kanaatlerinin gizliliğine saygı gösterilmesini isteme hakkına sahiptir.
 
* Yeni eklenen bir maddedir. İsabetlidir. Özellikle bireyin özel, mesleki ve aile hayatı ile kişilik haklarının korunması bakımından, “hukuk devleti” ilkesini benimseyen bir toplumda internet yayıncılığının da hukuk kuralları ile düzenlenmesi şarttır. Hatta bu alanda, ikili veya çok taraflı uluslararası sözleşmelere de ihtiyaç vardır.
 
Uzlaşılan Anayasa m.33 (Makul ve insanca hayat sürdürme hakkı): Herkes toplumsal dışlanmaya ve yoksulluğa karşı korunma, eğitim, barınma, tıbbi bakım, beslenme, temiz suya erişme ile sosyal hizmetlerden yararlanma haklarını da içerecek biçimde makul ve insanca hayat sürdürme hakkına sahiptir. 
 
* Yeni eklenen bir maddedir. Maddede, “eğitim” kavramı yerine, “eğitim-öğrenim” kavramına yer verilmesi isabetli olacaktır.
Uzlaşılan Anayasa m.34 (Devletleştirme ve özelleştirme): Stratejik açıdan önem taşıyan işletmelerin özelleştirilmesinde kamu yararı esas alınır. 
Mevcut Anayasam. 47: Kamu hizmeti niteliği taşıyan özel teşebbüsler, kamu yararının zorunlu kıldığı hallerde devletleştirilebilir.
Devletleştirme gerçek karşılığı üzerinden yapılır. Gerçek karşılığın hesaplanma tarzı ve usulleri kanunla düzenlenir.
Devletin, kamu iktisadi teşebbüslerinin ve diğer kamu tüzelkişilerinin mülkiyetinde bulunan işletme ve varlıkların özelleştirilmesine ilişkin esas ve usuller kanunla gösterilir.
Devlet, kamu iktisadi teşebbüsleri ve diğer kamu tüzelkişileri tarafından yürütülen yatırım ve hizmetlerden hangilerinin özel hukuk sözleşmeleri ile gerçek veya tüzelkişilere yaptırılabileceği veya devredilebileceği kanunla belirlenir.
 
Uzlaşılan Anayasa m.35 (Tüketicinin korunması): Devlet, tüketicileri koruyucu ve aydınlatıcı tedbirler alır; tüketicilerin kendilerini koruyucu girişimlerini teşvik eder ve destekler.
Mevcut Anayasa m.172: Devlet, tüketicileri koruyucu ve aydınlatıcı tedbirler alır, tüketicilerin kendilerini koruyucu girişimlerini teşvik eder.
* Belirtmeliyiz ki Anayasa, Türkiye Cumhuriyeti’nin bağlı olacağı genel esasları, kişi hak ve hürriyetleri ile yasama, yürütme-idare ve yargı erklerinin görev ve yetkilerini göstermeli, diğer düzenlemeleri kanunlara ve sair alt normlara bırakmalıdır.
 
Uzlaşılan Anayasa m.36 (Yabancı ülkelerde yaşayan vatandaşlar): Devlet, yabancı ülkelerde yaşayan Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlarının aile birliğinin, çocuklarının eğitiminin, kültürel ihtiyaçlarının ve sosyal güvenliklerinin sağlanması, anavatanla bağlarının korunması için gereken önlemleri alır.
Mevcut Anayasa m.62: Devlet, yabancı ülkelerde çalışan Türk vatandaşlarının aile birliğinin, çocuklarının eğitiminin, kültürel ihtiyaçlarının ve sosyal güvenliklerinin sağlanması, anavatanla bağlarının korunması ve yurda dönüşlerinde yardımcı olunması için gereken tedbirleri alır.
 
* Öneri maddede, “Türk vatandaşlığı” kavramının değil, “Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlığı” kavramının kullanıldığı ve vatandaşlığa coğrafi tanım getirilmesinin düşünüldüğü görülmektedir. Bunu kabul etmek mümkün değildir. Çünkü Türk Vatandaşlığı’nda geçen “Türk” ibaresi, bir ırkı değil, bir millete bağlılığı anlatmaktadır. Dünyada birçok ülkede vatandaşlık tanımı nasıl kullanılmakta ise, Türkiye Cumhuriyeti’nde de suni, örneğin coğrafi tanımlamayı içeren kavramla vatandaşlık tanımında değişiklik yapılmasında isabet olmayacağını belirtmek isteriz.
 
Uzlaşılan Anayasa m.37 (Sporda tahkim): Spor federasyonlarının spor faaliyetlerinin yönetimine ve disiplinine ilişkin kararlarına karşı ancak zorunlu tahkim yoluna başvurulabilir.
Mevcut Anayasa m.59: Devlet, her yaştaki Türk vatandaşlarının beden ve ruh sağlığını geliştirecek tedbirleri alır, sporun kitlelere yayılmasını teşvik eder.
Devlet başarılı sporcuyu korur.
Spor federasyonlarının spor faaliyetlerinin yönetimine ve disiplinine ilişkin kararlarına karşı ancak zorunlu tahkim yoluna başvurulabilir. Tahkim kurulu kararları kesin olup, bu kararlara karşı hiçbir yargı merciine başvurulamaz.
 
* Öneri 37. maddede, mevcut 59. maddenin 3. fıkrasının son cümlesinde yer alan, “Tahkim kurulu kararları kesin olup, bu kararlara karşı hiçbir yargı merciine başvurulamaz.” Hükmüne yer verilmediğini ve Tahkim Kurulu kararlarının kesinliğinin ortadan kaldırılmasının hedeflendiği görülmektedir. Önerinin bu hükmü, Spor Hukukunu ayrı bir alanda değerlendirmek isteyen, ayrı kural ve ilkeleri olduğunu söyleyen düşünceye ters düşmektedir.
 
Uzlaşılan Anayasa m.38 (Merkezi idare): Türkiye, merkezi idare kuruluşu bakımından, coğrafya durumuna, ekonomik şartlara ve kamu hizmetlerinin gereklerine göre, illere; iller de diğer kademeli bölümlere ayrılır.
Mevcut Anayasa m.126: Türkiye, merkezi idare kuruluşu bakımından, coğrafya durumuna, ekonomik şartlara ve kamu hizmetlerinin gereklerine göre, illere; iller de diğer kademeli bölümlere ayrılır.
İllerin idaresi yetki genişliği esasına dayanır.
Kamu hizmetlerinin görülmesinde verim ve uyum sağlamak amacıyla, birden çok ili içine alan merkezi idare teşkilatı kurulabilir. Bu teşkilatın görev ve yetkileri kanunla düzenlenir.
 
Uzlaşılan Anayasa m.39 (Tarım, hayvancılık ve bu üretim dallarında çalışanların korunması): Devlet, tarım ve hayvancılıkla uğraşanları özel olarak destekler.
 
* Yeni eklenen bir maddedir. Belirtmeliyiz ki Anayasa, Türkiye Cumhuriyeti’nin bağlı olacağı genel esasları, kişi hak ve hürriyetleri ile yasama, yürütme-idare ve yargı erklerinin görev ve yetkilerini göstermeli, diğer düzenlemeleri kanunlara ve sair alt normlara bırakmalıdır. Ancak Türkiye Cumhuriyeti’nin tarım ve hayvancılığa önem vermesi gerektiği, son zamanlarda tarım ve hayvancılık konusunda üretimden uzaklaşıldığı, yerine Devlet tarafından tarım ve hayvancılıkla uğraşanların maddi olarak desteklenmesinin tercih edildiği, bunun da insanları tarım ve hayvancılık alanında üretim yapmaktan alıkoyduğu, daha da önemlisi tarım ve hayvancılık üretimi ile uğraşan insanların çocuklarına ve çevresine bu tür işleri öğretmedikleri, tarım ve hayvancılık ürünleri konusunda ithalata bağımlı hale gelmeye başladığımız, bunun da Ülke ihtiyaçlarının karşılanması konusunda dışa bağımlılığı artırdığı, en kısa sürede geçmişte turizm, tekstil ve ardından inşaat gibi sektörleri ekonominin lokomotifi olarak tercih etmenin yanında, gerek iç ve gerekse dış krizlerden en az etkilenecek, daha da önemlisi beslenme alanında dışa bağımlılığı tümü ile ortadan kaldıracak kalıcı üretim çözümlerin özellikle tarım ve hayvancılık alanında bulunmak suretiyle sürekliliğin sağlanması isabetli olacaktır. Devlet, deyim yerinde ise insanlara balık yemeyi değil, balık tutmayı öğretmelidir.
Uzlaşılan Anayasa m.40 (Savcılık mesleği ve teminatı): Savcılar, adli görevlerinde hakimlik teminatına tabidir. Savcılar idari görevleri bakımından Adalet Bakanlığı’na bağlıdır.
Mevcut Anayasa m.139: Hakimler ve savcılar azlolunamaz, kendileri istemedikçe Anayasada gösterilen yaştan önce emekliye ayrılamaz; bir mahkemenin veya kadronun kaldırılması sebebiyle de olsa, aylık, ödenek ve diğer özlük haklarından yoksun kılınamaz.
Meslekten çıkarılmayı gerektiren bir suçtan dolayı hüküm giymiş olanlar, görevini sağlık bakımından yerine getiremeyeceği kesin olarak anlaşılanlar veya meslekte kalmalarının uygun olmadığına karar verilenler hakkında kanundaki istisnalar saklıdır.
Mevcut Anayasa m.140: Hakimler ve savcılar adli ve idari yargı hakim ve savcıları olarak görev yaparlar. Bu görevler meslekten hakim ve savcılar eliyle yürütülür.
Hakimler, mahkemelerin bağımsızlığı ve hakimlik teminatı esaslarına göre görev ifa ederler.
Hakim ve savcıların nitelikleri, atanmaları, hakları ve ödevleri, aylık ve ödenekleri, meslekte ilerlemeleri, görevlerinin ve görev yerlerinin geçici veya sürekli olarak değiştirilmesi, haklarında disiplin kovuşturması açılması ve disiplin cezası verilmesi, görevleriyle ilgili veya görevleri sırasında işledikleri suçlarından dolayı soruşturma yapılması ve yargılanmalarına karar verilmesi, meslekten çıkarmayı gerektiren suçluluk veya yetersizlik halleri ve meslek içi eğitimleri ile diğer özlük işleri mahkemelerin bağımsızlığı ve hakimlik teminatı esaslarına göre kanunla düzenlenir.
Hakimler ve savcılar altmışbeş yaşını bitirinceye kadar hizmet görürler; askeri hakimlerin yaş haddi, yükselme ve emeklilikleri kanunda gösterilir.
Hakimler ve savcılar, kanunda belirtilenlerden başka, resmi ve özel hiçbir görev alamazlar.
Hakimler ve savcılar idari görevleri yönünden Adalet Bakanlığına bağlıdırlar.
Hakim ve savcı olup da adalet hizmetindeki idari görevlerde çalışanlar, hakimler ve savcılar hakkındaki hükümlere tabidirler. Bunlar, hakimler ve savcılara ait esaslar dairesinde sınıflandırılır ve derecelendirilirler, hakimlere ve savcılara tanınan her türlü haklardan yararlanırlar.
* Maddede, savcıların adli görevlerinde hakimlik teminatına tabi oldukları yazılmış, fakat Uzlaşma Komisyonu henüz hakimlerin teminatları üzerinde anlaşamadığından, bu teminatların ne olduğu anlaşılmamaktadır. Öneri madde, savcıları idari görevleri bakımından da Adalet Bakanlığı’na bağlayarak, bu konuda hakim ve savcıları ayırmıştır. Oysa mevcut madde 140’ın 6. fıkrasına göre,”Hakimler ve savcılar, idari görevleri yönünden Adalet Bakanlığı’na bağlıdırlar”. Öneri 40. madde, hakim ve savcılık mesleğini birbirinden ayırmayı hedeflemiştir.
 
Uzlaşılan Anayasa m.41 (Adalet hizmetlerinin denetimi): Adalet hizmetlerinin denetimi Adalet Bakanlığı tarafından yapılır.
Mevcut Anayasa m.144: Adalet hizmetleri ile savcıların idari görevleri yönünden Adalet Bakanlığınca denetimi, adalet müfettişleri ile hakim ve savcı mesleğinden olan iç denetçiler; araştırma, inceleme ve soruşturma işlemleri ise adalet müfettişleri eliyle yapılır. Buna ilişkin usul ve esaslar kanunla düzenlenir.
* Öneri madde, özellikle hakimi, adli görev ve yetkileri bakımından da savcıların denetiminin Adalet Bakanlığı tarafından yapılması şeklinde anlaşılmamalı ve uygulanmamalıdır.
 
Uzlaşılan Anayasa m.42 (Anayasa şikayeti): Herkes Anayasada düzenlenen kişi hakları, siyasal haklar ve devlete olumlu edim yüklemeyen sosyal hak ve özgürlüklerinin kamu gücü tarafından ihlal edildiği iddiasıyla Anayasa Mahkemesi’ne Anayasa şikayetinde bulunabilir.
Mevcut Anayasa m.148/3-4-5: Herkes, Anayasada güvence altına alınmış temel hak ve özgürlüklerinden, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi kapsamındaki herhangi birinin kamu gücü tarafından, ihlal edildiği iddiasıyla Anayasa Mahkemesi’ne başvurabilir. Başvuruda bulunabilmek için olağan kanun yollarının tüketilmiş olması şarttır.
Bireysel başvuruda, kanun yolunda gözetilmesi gereken hususlarda inceleme yapılamaz.
Bireysel başvuruya ilişkin usul ve esaslar kanunla düzenlenir.
 
* Öneri m.42’de, mevcut Anayasa m.148’in 3 ila 5. fıkralarında yer alan bireysel başvuru hakkının dışında yeni bir başvuru türünün düzenlendiği sonucu çıkmaktadır. Aksi halde, eleştirilse bile eski düzenleme her durumda Öneri m.42’den daha isabetli gözükmektedir.
 
Uzlaşılan Anayasa m.43 (Anayasa Mahkemesi üyelerinin görev süresi ve üyeliğin sona ermesi):
 
* Anayasa Mahkemesi üyelerinin görev süresi ve üyeliğin sona ermesi ile ilgili düzenleme, mevcut düzenlemeye paraleldir.
 
Uzlaşılan Anayasa m.44 (Milletvekilliği ile bağdaşmayan işler):
* Milletvekilliği ile bağdaşmayan işlerle ilgili olarak hazırlanan metin, mevcut düzenlemeye paraleldir.
 
Uzlaşılan Anayasa m.45 (Milletvekilliğinin düşmesi):
 
* Milletvekilliğinin düşmesi ile ilgili olarak hazırlanan metin, mevcut düzenlemeye paraleldir.
 
Uzlaşılan Anayasa m.46 (Yasama dokunulmazlığının kaldırılmasına iptal istemi):
 
* Yasama dokunulmazlığının kaldırılmasına iptal istemi ile ilgili olarak hazırlanan metin, mevcut düzenlemeye paraleldir.
 
Uzlaşılan Anayasa m.47 (Genel kurul görüşmelerinin açıklığı):
 
* Genel Kurul görüşmelerinin açıklığı ile ilgili olarak hazırlanan metin, mevcut düzenlemeye paraleldir.
 
Uzlaşılan Anayasa m.48 (Anayasanın değiştirilmesi):
 
* Metinde, 367 çoğunluk ve iki turlu gizli oylama şartları korunmaktadır.
 
 Prof. Dr. Ersan Şen

Hukukihaber.net