Prof. Dr. Ersan Şen

“Kimseye hakkı ve adaleti satmayacağız, men etmeyeceğiz veya geciktirmeyeceğiz.”

19 Haziran 1215, Magna Carta Libertatum

Türk Dil Kurumu’na göre “adalet”, yasalarla sahip olunan hakların herkes tarafından kullanılmasının sağlanmasıdır. Toplum ise adaleti; bir kişi, güç, yargı erki, hukuk düzeni, hakkın arandığı, haksızlıkların giderildiği, eşit muamele görülen, dürüst davranılan ve hakkın hak sahibine süratle teslim edildiği yer olarak görür.

Adalette işler iyi gitmiyor. İddia ve savunma sorunlu, yargılama düzgün işlemiyor, yargı ne yapacağını şaşırmış durumda, güven ve güvence yok, yargı üzerinde baskı var. Yargı kararının tanındığı, tanınmadığı, bu nedenle yargı mensuplarına ve mahkemelere ağır eleştiri veya aşırıcı övücü nitelikte sözlerin sarf edildiği Türkiye’de adalet sorunu var mı? Evet var. Artık cin şişeden çıktı. Geç işleyen, çeşitli sebeplerle davaları sonuçlandıramayan, objektiflikten uzaklaştığı düşünülen, müdahaleye açık ve siyasallaşma sorunu yaşayan yargı erki ile ne yapılabilir, dükkanı kapatıp gidecek miyiz? Hayır. Adalet herkese lazım, aklımızı başımıza almalı, birbirimizi suçlamaktan vazgeçip, adalette yaşanan sorunları çözmeliyiz.

Sorunun çözümü işlerin düzgün yapılıp yürütülmesinden geçer. Dağa taşa, yargı bağımsızlığı ve tarafsızlığı yazmakla olmaz, icraat lazım. Yargı siyasallaştı mı? Evet. O halde yargıyı bu algı ve yazgıdan kurtarmalıyız. Bunun başarılması da zor, çünkü hiç kimse kendisini güvende hissetmiyor. Bu nedenle insanlar; yargı, Türk Silahlı Kuvvetleri, Emniyet Teşkilatı gibi kamu kudretini etkin kullanan yerleri ellerinde tutmak istiyorlar, asıl sorun bu. Herkes deyim yerinde ise kendisine göre adalet istiyor, bu olmaz. Adalet sorunu hepimizin meselesidir, bugün benim yarın senin sorunun olarak görülemez.

Türkiye’de ağır aksak giden hukuk, düzen ve adalet özellikle sözde Ergenekon ve Balyoz süreçleri ile iyice kırıldı. Yerinden bir oynadı mı yerine koymak, güven ortamını yeniden sağlamak çok zor oluyor. Bugün de geçmişte hataları ile adaleti bozanların adalet arayışları ile karşı karşıyayız. Oysa yargı, ele geçirilecek veya fethedilip keyfi kullanılabilecek kale değildir. Devletin temeli hukuktan geçer. Temeli hukuktan yoksun devlet ayakta kalamaz, ömrünü uzatmak için cebri yöntemler denerse de tükenerek kaybolur. Biraz olsun hukukçuları dinlemek, sorumlu ve duyarlı hareket etmek ve yargıyı sübjektif dizayn etme anlayışından vazgeçmek gerekir.

Adaleti aramak, bulmak güzel, ancak adalet zor ve göreceli bir kavramdır. Adalet haksızın, suçlunun, yani suç işlemişin korunup gözetilmesi demek değildir; hukuk, adalet, düzen güven ve güvenceler Türkiye’nin en önemli meselesidir. Adaletin bir esas, bir usul tarafı vardır, her ikisini iyi işletmek gerekir. Adaletin; maddi hakikat dışına taşan araçsallaştırması, tasfiye, sübjektif öç ve vasıta olarak kullanılması, bunlara alet edilmesi (vasıta kılınması) kabul edilemez. Yargıya işi düşen kişi kendisine aracı aramamalı, yargı dışı insanların müdahalelerinden medet ummamalıdır. Bu kültür bozukluğu düzeltilmelidir. Bunun için de; hakim, savcı, avukat, yani hukukçular bu anlayışı kırmalıdır.

Zor iş; siyaset lehine sonuç çıkarmaya, bu artan adalet arayışı tepkisi zayıflatılmaya çalışılabilir. Siyasiler sorumlu hareket etmeli, komplekse kapılmamalı, herkes yargıdan elini çekmeli. Türkiye’de yargı ile siyasetin birlikte hareket ettiği algısı oluşmuş, böyle bir endişe topluma yerleşmişse, bu husus derhal düzeltilmelidir. Bırakalım yargı işini yapsın. Yargıyı şekillendirmeye çalışmak, işimize geldiği gibi kullanmak ve yargıya yön vermek hatadır. Kanun ve yargı ile oynamamak lazım.

Maalesef bunun bir örneği 6718 sayılı Kanunla Anayasaya eklenen geçici 20. maddedir.

Geçici 20. maddenin kabulü, milletvekili dokunulmazlığına dokunulması, bu maddenin hukukun evrensel ilke ve esaslarına aykırı bir şekilde geriye uygulanması, en azından milletvekillerinin tutuklanmamasını öngören bir hüküm getirilmemesi, bu maddeye milletvekilleri tutuklanıncaya kadar tepki gösterilmemesi, ana muhalefet partisinden bir milletvekiline bu hükmün ucu dokunduğunda hatanın fark edilmesi ve geçmişte hukuku bir kenara bırakıp siyasi tercihlerin ön plana alınması doğru olmamıştır. Dokunulmazlık yüzyılların ortaya çıkardığı bir müessese olup, “bunu kaldırdım” demek olmaz. Ancak geçici 20. madde ile yapılan hukuki hatanın arkasına da sığınmıyorum, sadece diyorum ki, siyasiler ikide bir hukukla oynamasın. Kanun ve tatbikinde istikrarın olmadığı bir ülkede güven ve öngörülebilirlik olmaz, keyfilik hüküm sürer.

İnsanlar merak ediyor, ana muhalefet lideri yürüyor, bir şeyler değişir mi, iyileşme olur mu? Bu bir protestodur, bir tepkidir, dikkat çekmedir. Ancak değişim ve iyileşme yalnız yürümekle sağlanmaz. Önemli olan, sorunları taraflaşmadan ve kavga etmeden çözebilmektir.

Adalet meselesini ana muhalefet lideri ve siyasetçiler özelinde tartışmayı bir kenara bırakalım.

4500 hakim ve savcı kaybedilmiş, güven ve güvence azalması yaşanmış, toplumda siyasetin yargıya müdahale ettiği konuşuluyor, doğru veya değil, bu algı var. Bunları sonlandırmamız lazım. Herkes adalet istiyor. Bu mümkün mü? Herkesi memnun etmek elbette işin doğasına aykırı, bu ancak Doğal/Tabii Hukukta mümkün olabilir, Pozitif, yani Yürüyen Hukukta olmaz. Birisi haklı ise diğeri haksızdır. Önemli olan bu noktayı doğru tespit etmek, kuralları doğru dürüst koyup uygulamak ve bunu yaparken hukukun evrensel ilke ve esaslarını unutmamaktır.

Nasıl? İnsan kalitesini artırıp toplumsal inanç temin ederek ve yangına körükle gitmeden farklı hesaplara girmeyerek. Teoride mümkün olan bu düşünce pratiğe de sokulabilir. Önemli olan objektiflik. Peki bu nasıl olacak? Bizi dinleyecekler, biz hukukçulara kulak verecekler, hukuka önem verecekler ve herkes adalet isteyecek.

http://www.haber7.com/yazarlar/prof-dr-ersan-sen/2358424-adalet-uzerine