90 Kuşağı genç delikanlılara zengin ve güzel kız hayalleri yaşatan siyah beyaz Türk Filmlerini seyretmediler, çoğu Titanic’i seyretmişlerdir. Zengin sosyete kızına tükürmeyi öğreten işsiz halk çocuğu sahnesinden etkilenmişlerdir.

90 Kuşağı internetin özgür kucağında büyüdü, orada aşkı, özgürlüğü, tabi olmamayı öğrendiler.

Belgin Doruk filmlerine özlem duymuyor onlar. 68 kuşağı kendi içinde önce bu kaderci siyah beyaz Türk filmlerini aşma kavgası verdi.

1946-1950 doğumlular 1961 Anayasası sayesinde aydınlanma ile tanıştılar ve bolca sosyalizm okudular. 70’li yıllar otoriteleşme, geriye gidiş yılları idi. Ecevit’in “Toprak işleyenin su kullananın sloganı bir süre için kitleleri ayağa kaldırsa da yeniden aydınlığa ve özgürlüğe dönüş için yeterli olamadı.. Ve geldi çattı zalim 12 Eylül darbesi..

90 doğumlular bu günleri aksakallı 68 ve 78 kuşağından dinlediler.

Onlar 68 ve 78 kuşağının kuralcı çizgisi yerine özgürlüğü tercih ettiler.

Artık onlar sadece karınlarının doymasıyla değil,  nasıl doyduğu ile ilgiliydiler. Onlar açlık sorunun ile değil bireyin nasıl tabi olmaktan, baskıdan uzak olabileceği ile ilgili idiler.

“Tek millet, tek devlet, tek bayrak “ sloganı onları cezbetmiyordu. Hem günümüzde bu kavramlardan toplumu peşinden sürükleyen bir program çıkarmak da mümkün olamazdı. Onlar için büyüleyici olan bireysel özgürlüklerdi.

90 kuşağı “Tek millet, tek devlet, tek bayrak” sloganlarına kulak asmadıkları gibi Türkiye’nin yabancı işgali altında olduğu söylemleri de onları cezbetmedi. Haklı da çıktılar, yıllarca bu sloganlarla ortalıkta dolaşan partiler %1 bile oy alamadılar. Askeri işgal ile emperyal sömürü düzeni aynı şey değildi, bu yüzden Türkiye’de Askeri işgal olduğu savı itibar görmedi, görmüyor, görmeyecek..

Siyah beyaz Türk Filmlerinin özlemi ile yaşayanların 90 kuşağını anlamaları mümkün olamaz.  90 kuşağı internette özgürce sörf yaparken biz uyuyormuşuz..

Onlar bizi uyandırdılar.

Gençler yeni bir dünya istiyorlar, bize düşen en azından onlara gölge etmemektir.