Basın neden Yargıtay’ın FETÖ kararlarını tersyüz ederek veriyor?

Sözlü ve yazılı basın Yargıtay’ın 2015/3 Esas, 2017/3 karar 24/04/2017 tarihli kararını kamuoyuna tamamen tersyüz ederek yansıttı. Basın “Yargıtay, ByLock'u FETÖ üyeliği için tek başına delil saydı” şeklinde verdi.

Oysa Yargıtay’ın anılan kararını kesinlikle bu anlamda değildi.

TCK 21 Suçun oluşması kastın varlığına bağlıdır. Kast, suçun Kanuni tanımındaki unsurların bilerek ve istenerek gerçekleştirilmesidir” hükmünü getirmektedir.

Madde açık, kişi suçu, suçun kanuni tanımındaki unsurlarını bilerek ve isteyerek işlerse suç oluşur. Aksi halde suç oluşmaz. Suçun oluşması kastın varlığına bağlıdır.  

Yargıtay kararında bu hükme kesin biçimde uymuştur, aksi de düşünülemezdi.

Yargıtay anılan kararında ne diyor?

“Bylock iletişim sistemi, yukarıda açıklanan somut delillerle kanıtlandığı üzere, FETÖ/PDY silahlı terör örgütü mensuplarının kullanmaları amacıyla oluşturulan ve münhasıran bu suç örgütünün bir kısım mensupları tarafından kullanılan bir ağ olması nedeniyle; örgüt talimatı ile bu ağa dahil olunduğunun ve gizliliği sağlamak için haberleşme amacıyla kullanıldığının, her türlü şüpheden uzak, kesin kanaate ulaştıracak teknik verilerle tespiti halinde, kişinin örgütle bağlantısını gösteren delil olacaktır

Son iki sözcüğe dikkat;  “delil olacaktır” demekte, daire yeterli delil olacaktır dememektedir.

Bylockun delil olabilmesi için aranan şart; kişinin, “her türlü şüpheden uzak, kesin kanaate ulaştıracak teknik verilerle tespiti halinde…” dır.

KAST

Daire anılan kararında teknik delilleri yeterli saymamakta ve kastın varlığını aramaktadır. Çünkü TCK 20. maddeye göre suçun oluşumu kastın varlığına bağlıdır.

Daire kast ile ilgi;

“Bu kapsamda; Sanıkların FETÖ/PDY silahlı terör örgütü yönetici/üyelerinin kullanımı için oluşturulmuş ve münhasıran bu suç örgütünün mensupları tarafından kullanılmakta olan ağ özelliğini bilerek (kasten), sisteme ancak şifre ile girilebilen dönemde birçok kez kullandıkları anlaşılmıştır.”

Şifre ile girilebilen dönem

Görüldüğü gibi daire, bylock ağına şifre ile girilebilen dönemde girilmiş olmasını sanığın lehine yorumlanacak bir husus olarak görmektedir.

Daire sanıkların FETÖ üyesi olduğunu bylock dışındaki olaylarla ispatlamaktadır.

Şöyle ki;

…….benzer diğer davalarda olduğu gibi muhakeme hukukunun tanıdığı tüm hakları istismar ederek uzatmaya ve tıkamaya matuf örgütsel tavır sergileyen, örgüt piramidi içindeki konumları itibariyle "mahrem alan" kapsamında yer almaları ve meslekleri gözetildiğinde, örgütün nihai amacını, silahlı kuvvetlerdeki yapılanmasını ve burada devletin her türden silahını elinde bulunduran örgüt mensuplarının gerektiğinde bu gücü örgütün amacı doğrultusunda kullanacaklarını bilmeleri beklenen sanıkların, FETÖ/PDY silahlı terör örgütü üyesi olduklarında şüphe bulunmadığından, inkara dayanan savunmalara itibar edilmemiştir.

Sanıkların eğitim düzeyi, yaptıkları görev nedeniyle edindikleri bilgi, tecrübe ve örgütteki konumları itibariyle bu oluşumun bir silahlı terör örgütü olduğunu bilebilecek durumda oldukları, terör örgütünde silah unsur ise de unsur yanılgısında söz konusu olmadığı anlaşılmakla, sanıkların sübut bulan müsnet suçtan….

Sonuç olarak 16. Ceza Dairesi bylocku,  ByLock'u FETÖ üyeliği için tek başına delil olarak kabul etmemektedir.

Basın neden dairenin kararını böylesine çarpıttı?

Bizce hukuk cehaleti….

NOT: Aynı dünya görüşünü paylaşmasak da Nihal Bengisu Karaca'yı "Emsal karar ve normalleşmeye giden yol" yazısından dolayı kutluyorum. 

Av. Rahmi Ofluoğlu

Biz Hukuk