Cezaevinden özgürlüğe çıkış sonrasında toplumun büyük bir kesiminin yanı sıra, medyada da özgürlükten yana bir tablonun ortaya çıkması beni gelecek açısından ayrıca sevindirdi. Artık özgürlüklerin konuşulması başlıca dileğim.
Medya yelpazesinin hükümete yakın kanadında önceki gün Meclis’te yaptığım yemine farklı bir gönderme vardı. Star’dan Yeni Şafak’a kadar pek çok yayın organı tahliyenin 12 Eylül 2010’da yapılan referandum sonucu kabul edilen anayasa değişikliğiyle sağlandığı görüşündeydi. Doğal olarak bu yayın organları o dönemde bu değişikliklerin sakıncalı yönlerine dikkat çekenleri iğneliyordu.
Bu iğnelemenin devamını ben getirmek istiyorum.
Başlıklardan da anlaşılıyor ki bu yayın organları geç de olsa adaletin tecelli ettiği görüşündeler. O zaman çağrım şudur:
Buyurun bu adaleti devam ettirelim...
Buyurun ey adalet, bekleme yapma, devam et, diyelim...
Buyurun bu adaleti genişletelim, sadece Mustafa Balbay’da bırakmayalım...
Her ne kadar son yaşananlar geciken adalet adalet değildir sözünü anımsatıyorsa da bunu da bir kenara koyalım ve daha fazla gecikmemesini sağlayalım. Devamında da hukuksuz yargılamaların sonuçlarıyla birlikte ortadan kaldırılması için her ne gerekiyorsa Meclis zemininde yaşama geçirelim.

***

İlk aşamada Anayasa Mahkemesi’nin Balbay kararı öteki milletvekillerini de kapsadı. Dileğim o ki, yukarıda da vurguladığımız gibi o kapsama alanı genişlesin. Nasıl ki bir milletvekilinin halkın oylarıyla seçilmesinin ardından temsil görevini yerine getirmesi hem sorumluluk hem hak ise aynı şey pek çok meslek grubu için de geçerli.
Elbette milletvekilliği meslek değildir. Seçim dönemleriyle sınırlıdır ve doğal olarak özel bir statüsü vardır. Ancak özgürlükleri konuşuyorsak öne çıkarılması gereken daraltma değil, genişletmedir.
Bu bağlamda örneğin Gezi olayları nedeniyle tutuklu yargılanmakta olan öğrencilerin bir an önce okullarında olma hakkı vardır.
Bir akademisyenin öğrencileriyle, öteki bilim insanlarıyla buluşma hakkı vardır.
Bir gazetecinin mesleğini özgürce yapma hakkı vardır.
Bir askerin kurumsal ilkeler çerçevesinde yükselme hakkı vardır.
Bu özgürlükler tartışması yakın geçmişteki yargılamaların gerçek anlamda hukuki rayına oturtulmasını da beraberinde getirmelidir.
Delil değerlendirmelerinden tanık dinlemelerine kadar yakın geçmişin yargılamalarında hukukun dışında olduğu son derece açık olan pek çok örnek var. Gelin bütün bunları hiçbir önyargıya kapılmadan hukuk rayına oturtacak bir süreç başlatalım. Mademki 2010 referandumu geç de olsa adaleti getirdi bunun devamı toplumun bütün kesimlerinin içine sinecek, vicdanları rahatlatacak bir şekilde olsun.

***

Dün 11.00’de başlayan TBMM Genel Kurulu’na geldiğimde parlamento salonunun muhalefet partilerinden sorumlu kavaslarına yoklamalara nasıl katılabileceğimi sordum. Önce parmak izimin alınıp bir şifreyle birlikte elektronik yoklamaya dahil edilmem gerektiğini söylediler.
Görevliler beni alıp salonun arkasındaki teknik elemanların olduğu bölüme götürdüler. Üç parmağımın izini aldılar. Aklıma 22 Ağustos 2013’te Silivri’den Sincan’a naklim sonrasında parmak izimin alınışı geldi. Orada cezaevine giriş için parmak izlerimin tek tek alınması gerekiyordu. Dün de Meclis’e giriş için parmak izlerimi aldılar.
9 Aralık’a dek cezaevinden pek çok konuya parmak basmaya çalışıyordum. Şimdi artık Meclis’ten gücüm yettiğince başta adalet ve özgürlük sorunları olmak üzere bütün temel konulara parmak basmaya çalışacağım.  

Cumhuriyet