Kim ne derse desin, Türkiye ekonomisi çok ciddi sıkıntılar içinde…
İhracat düşük mü?
-“Düşük”
Memlekette üretilmeyen mallar için dışarıya bir dolu döviz ödüyor muyuz?
-“Hem de nasıl”
Cari açık büyük mü?
-“Sorma”
İşsizlik had safhada, özellikle gençler bunalımda mı?”
-“Evet... sadece onlar mı? aileleri de aynı durumda.”
Yani sıkıntı çok büyük…
Peki o zaman bu büyük sıkıntıları aşabilmek, bu çemberi yarabilmek için "laf ola beri gele" işler yerine o sıkıntıyla “aynı büyüklükte” bir "çözüm hamlesi" yapmak gerekmez mi?
-“Gerekir şüphesiz.”
*
Belki biraz fazla iddialı bulunacak ama; inanıyoruz ki Türkiye’deki pek çok sıkıntının nedeni ücretler üzerindeki vergi ve sigorta yükleri olduğu gibi, bu sıkıntıları giderebilmenin tek yolu da "ücretlerin" -daha teknik anlatımıyla "istihdamın"- üzerindeki vergi yükünün ciddi biçimde hafifletilmesinden geçer.
Bu yaptığımız işçi edebiyatı mı?
Asla... basit bir hesap meselesi.
.
Haydi, bu düşüncemizi açmaya çok olumsuz sayılabilecek ama çok da kolay anlaşılmasını sağlayacak bir tarafından girelim:
Diyelim ki piyasada yüzer kişi çalıştıran iki ayrı konfeksiyon firması var.
Bunlardan birincisi bütün işçilerini mevcut mevzuatın gerektirdiği biçimde; vergisi ve sigortasını tam beyan ederek çalıştırıyor.
Diğeri ise bu işerin yanından bile geçmiyor; ne vergi ne sigorta…

İşin yasallığı ve etik tarafı şimdilik bir yana, bu konuyu “sadece işletmecilik” açısından düşünmeyi deneyelim bakalım:
-Acaba bu iki firmadan hangisinin üretim maliyetleri daha düşük olur?
-Acaba bunlardan hangisi, ürünü için müşterisine düşük fiyat verip daha çok satabilir?
-Acaba bunlardan hangisi işçisine daha kolay ve daha yüksek ücret ödeyebilir?
-Acaba bunlardan hangisi işlerini daha kolay büyütebilir?
Eğri oturup doğru konuşursak “ikincisi” değil mi?
Neden?
Çünkü ikincisinin üretim maliyetleri diğerinden çok daha düşüktür.

Sonra bir de düşünsenize; bu dünyada uluslararası şirketler neden yatırımlarını ve dolayısıyla üretimlerini ücret maliyetlerinin nispeten düşük olduğu, ücret üzerinden pek vergi istemeyen ülkelere kaydırırlar?
Bunlar neden buralarda yapmak isterler işlerini?
Başta üretim maliyeti meselesinden değil mi?
Nasıl pazarlık ederler siyasilerle?
"İşçilik maliyeti düşükse gelir üretiriz"
"Yoksa yok"
*
Şimdi başka bir soru:
Birinci firmanın da; aynen ikincisi gibi “ucuza üreten, kolay satabilen, işçi ücretlerini rahatça ödeyebilen ve para kazanır” hale gelmesi için illaki vergi ve sosyal sigortalar ile ilgili kanunları çiğnemesi, açıktan istihdam mi gerekir?

Ya da, bu kanunları “çiğnemeyi” göze alamadığı; her şeyi devletin -daha doğrusu iktidarların-koyduğu kurallara “tam” olarak uyduğu zaman o işletmenin zorlanması, işçi çıkarması ve hem iç hem dış piyasa koşullarıyla rekabet edemediği için günün birinde batması mı beklenmelidir?

Bu soruya “Devlet, bütün kaçak çalışanları ve çalıştıranları denetlerse ve o kayıt dışı işletmeyi de "koyulmuş" kurallara uymaya zorlarsa, sonunda her ikisinin şartlarını eşitlemiş oluruz” diye cevaplar da verilecektir şüphesiz.

Ama galiba ekonominin giderek üretimsiz ve dolayısıyla istihdamsız hale dönüşmesi, büyük ölçekli işsizlik, piyasanın ithal mallara ve dolayısıyla yabancı üreticilere terk edilmesi, uluslararası piyasalarda pazar kaybı ve giderek ekonomik dar boğaza -hani orta gelir tuzağı da diyorlar ya- girmesinin birinci nedeni aslında "çözümü" yanlış yerde "ahlakta" aramaktır.

Yani; mevcut vergi yapısının, vergi yükü dağılımının adeta “kutsanması”, tartışılmaması, vergiden şikayet edene, tartışana vergiden kaçıyor gözüyle bakılması değil…

Çünkü mesele insanları bir mevzuata uydurmak değil, ekonomiyi işleten bir mevzuat yaratabilmenin yolunu bulmaktır.
Politika yanlışsa karşı çıkmak haklılıktır.

Oysa Türkiye’ye 1947'lerden beri, neredeyse yetmiş yıldır “dayatılan” -Hadi bu nitelendirme çok sert bulunacaksa “önerilen, öğretilen” diyelim- bu yapı ne yazık ki bizim şartlarımıza uymuyor ve ülkenin üretim gücünü köstekliyor.
Dolayısıyla üretimsizlikten kaynaklanan “bela”ları da davet ediyor biliyor musunuz?
Çünkü "yükseltilmiş maliyet" eşittir rekabet edememe, o da eşittir üretimsizlik ve bu günlerdeki ekonomik debelenmeler.
*
Bir ülke ekonomisinde “vergi yükü”nün nasıl, kimlerin sırtına ve ne kadar bindirileceği konusu asla:
-Kimlerden daha kolay vergi toplanacağına,
-Kurala uymayanın nasıl köşeye sıkıştırılacağına,
-Kimlerin bu yükü kendi sırtlarından atmak istediğine, ya da
-Kimi küresel kurumların kendi kafalarındaki şablonları ve bizim hakkımızdaki “düşünce ve tavsiyelerine” değil;
Kendi ekonomik yapımıza ve bu yapının nasıl olup da "bizi" daha iyileştirilebileceği düşüncesine bağlıdır.

Türkiye’de istihdamın, yani işçi ve işverenin, yani bordronun, yani mal ya da hizmet üretim maliyetinin üzerinde şimdi var olan vergi yükünün ağırlığı, Türkiye’nin başta ekonomik ve devamında buna bağlı her türlü ekonomik-sosyal sıkıntısının birinci nedenidir.

Haydi tümüyle sıfırlanacak ölçüde olmasın;
Ama, indirin bordrolar üzerindeki -bizim deyimimizle istihdam vergisinin - ağır yükünü, buradan kaybınızı gidin kazanç ve servet üzerine, gerçekten lüks olan tüketime koyun.
Bu ülkede üretimin ve ona bağlı daha pek çok şeyin rahatladığını göreceksiniz.

Düşünsenize…
Bir malı üretip satmak istediğinizde -o vergiyi işçi mi öder işveren mi boş tartışmasını bırakın bir kenara- üretim sırasında katlandığınız vergiler şimdikinden daha az olduğunda sizin “üretim maliyetleriniz” daha düşük olmaz mı?
Kayıt dışına kaçmayı, sadece "ahlaksızlık"tan dolayı mı yoksa basit bir hesap sonucu mu ucuza mâletmiş olur üretimini?

Üretim maliyetleriniz düşerse;
-Yapamadığınız üretimi yapar,
-İş veremediğiniz insanlara iş verir,
-İç pazarda ithal malla rekabet eder, satamadığınız pazarlara girer ve satar hale gelmez misiniz?

"Geliriz tabii" diyorsanız, bu ekonomide üretim maliyetlerinin halen devlet eliyle yüksek tutulduğunu, üretimi kastığını da yazın bir tarafa.
Bu hesap ortadayken, kolaycılıkla ve sözüm ona dürüstlük gösterisiyle “kaçıranı yakalayıp kaçırmayanla eşitleyelim, "bu yapıdaki vergi"de adalet sağlayalım” demek mi doğrudur? yoksa üreteni kayıt dışına çıkmak zorunda bırakan, üretimi pahalılaştıran bu şimdiki vergi yükünü azaltmak mı?

Ekonomide sorun büyükse -ki öyledir-
Atılacak "neşter" de büyük olmak zorundadır.
Bu neşteri atmaktan çekinmek, pansumanla yetinmek kötü “gidişata” destek vermektir.
Türkiye’deki üretimin önünü açmanın yolu, o üretim üzerine yanlış tercihlerle devlet eliyle getirilmiş ağır vergi yükünün kaldırılmasıdır.
Bu sadece “bir asgari ücret ölçüsünde” de olmamalı; öyle bir kaldırılmalıdır ki "üretimin cazibesi" çıkabilsin ortaya.

-Mal ve hizmet üretimine dönük işçiliklerde- olabildiğince yüksek bir istisna ya da düşük oran uygulaması sağlandığında; üretim de de, istihdam da da, ihracatta da ve hatta turizmde de mutlaka çok ciddi bir sıçrama olacaktır.
Burada siyasetçiye belki de büyük sorun gibi görülecek olan tek konu, istihdam yani işçilikler (ücretler) üzerindeki vergi yükünün bir biçimde diğer kazançlar ve -üretimde kullanılmayan- servetler üzerine kaydırılabilmesidir.

Ancak bu büyük bir sorun olarak görülmemeli.
Çünkü yükü azaltılacak olanlar yükü artacak olanlardan daha geniş bir kitledir.
Bakıldığında Türkiye, “dolar milyarderleri” hızla yükselen, şehir imar rantlarının katlanarak arttığı, ithalatçılar ve yabancı işletmecilere ticari cazibesi olan bir ülkedir. Kolay kazançlar ortada kol gezmektedir.

Özellikle telefon ve pahalı otomobil örneklerinde görüldüğü gibi; Türkiye lüks tüketimin revaçta olduğu bir ülkedir. Bunu yabancı pazarlamacılar bile çok iyi görmektedirler.
Dolayısıyla istihdam üzerinden kaldırılacak verginin kolayca kaydırılacağı alan buradadır.
Üstelik, üretimin rahatlamasıyla ortaya çıkan canlanma -ufak bir gecikmeyle- zaten gerekli kaynağın bir kısmını kendiliğinden yaratacaktır.

Bunun modellenmesi, siyaseten planlanması ve bir umut ışığı bekleyen halka anlatılması çok mu zordur?
Gerçi “vergiciliğe” belli küresel kurumların “şablon”larıyla yaklaşan kadrolar böyle bir durumla karşılaştıklarında uyum sorunu yaşayabilir ama; bu iş asla şimdiki ekonomik sıkıntılarla boğuşmaktan daha zor değil.

Eğer işsizin, çalışanın ve çalıştıranın ve bütün sıradan insanlarımızın yani ezici çoğunluğun, üretimin lehine olduğu “ortada” olan bu konuda hemen yapılması gerekenler halka ve sanayiciye anlatılamıyor, bir başarısızlıktan çekiniliyorsa büyük , tepki doğar deniyorsa, buradaki "zaaf" asla “Model”de değil, bunu tam kavrayamayan, anlatamayan politikacılarda aranmalıdır..

Bizden buralara yazması.
Bilmem bir gün bu kurtuluş reçetesine sahip çıkacak bir politikacımız olur mu?
Olacaksa tabii ki daha anlatacak çok ayrıntı var.