Herkes biliyor ki bu kapışma, Türkiye’nin ne hallere düştüğünü anlama bakımından önemlidir, ama işte hepsi o kadar. “Hangisi kazanırsa Türkiye kazanacak” diye soranlar varsa söyleyelim; Her ikisinden de bir nebze olsun fayda yoktur. GÜRAY ÖZ

Memleketin Bir Meselesi

Zaman Gazetesi Genel Yayın Yönetmeni Ekrem Dumanlı “Yahu siz bir çekilin aradan” diye yazınca merakım iyice depreşti. “Kim araya girmiş, girmişse neden çekiliyor, aradan çekilse ne olacak, kim kiminle baş başa kalacak” soruları peş peşe gelip “Hadi gel sen de bak bakalım ne oluyor bu âlemde” diye kışkırttılar beni. Yok, hariçten gazel okumak iyi bir iş değil. Araya girip “şu haklı bu haksız, bu daha haklı, şu daha haksız” demek gibi bir derdim yok. Benimki yalnızca anlamak, merak eden okurlara bulmacayı çözebilirsem anlatmak meselesidir.

***

Kavganın iyice sertleştiği noktadan geriye doğru gidelim en iyisi. Başlangıçta her şey iyiydi. İttifak sağlam, girişilen eylemde fikir birliği ve görev dağılımı mükemmeldi. Rivayet odur ki, Emniyet - adliye işlerine bir taraf, diğer tüm işlere de öteki taraf bakacaktı. Emniyet – adliyeden sorumlu tarafın görevini başarıyla tamamladığına, fazlasına da talip olduğuna elhak hepimiz tanığız. Vakta ki adliye tarafının “açılım” işlerine aklı yatmadı, istihbarat - Emniyet alanındaki şakirtlerin, ağabeylerin geri plana çekildiğini fark etti, işte o zaman “ya öyle mi, öyleyse işte böyle” deyip hücuma geçti. Yine rivayet odur ki, istihbaratın başını gözaltına alıp açılım işlerine su katma niyeti de muktedirlerin canını fena halde sıktı. Sonrası artık rivayet değildir. Âlemin bildiğini kuldan niye saklamalı; Başbakan o özel adliyenin kapısına kilit vurdu. “Elinizdeki işleri bir tamam bitirin, gerisine karışmayın” deyince de küskünlük büyüdü. Bir de kapışmanın içine hizmet erbabının dershanelerinin kapatılması girince kavgayı saklamak artık mümkün olmadı; “aramızda bir iştir, kimse karışmasın” gayreti gürültüyü örtmeye kâfi gelmedi.

***

Ama şimdi yazısı cemaatin resmi sitelerinde de yer alınca yetkili olduğu konusunda şüphe kalmayan Ekrem Dumanlı’nın “Yahu siz bir çekilin aradan” makalesi iyice önem kazandı. Ne diyor Dumanlı? İsim vermeme nezaketini elden bırakmadan AKP düşmanlığından AKP yandaşlığına geçenleri deşifre ederek bir büyük darbe indiriyor; o mümtaz şahsiyetlere de “çekilin aradan” diyor. Ama bu imkân dahilinde değildir ki mirim! Bu, stratejisini “aradan çekil” dediğiniz eşhas üzerine kurmuş olan Başbakan’ın politik aklına açıkça hakaret değil mi? Öyleyse maksat ne? Maksat “yanlış yoldasın, etrafın berbat, seçimde oylar da garanti değil” mesajı vermek. İşte aynen yazıyor Dumanlı: “Güya cemaat içinde anket yapmışlar da büyük bir çoğunluk ‘Kim ne derse desin oyum AK Parti’ye…” demiş. Bunu uyduranların niyeti önde görünenleri itibarsızlaştırmak olmasa gülüp geçmek lazım. Bu tür uyduruk operasyonlar kitleyi kenetler, anketçilerin ağır bir tokat yemesine sebebiyet verir.” Mesaj bu kadarla kalmadı. Sosyolojik bir bakış açısıyla konuya yaklaşan Ali Bulaç da ne denmek isteniyorsa onu adlı adınca söyleyiverdi: “Merkezi kontrol eden partiler, tabii ki siyaset ve idare aygıtı üzerinden toplumu, bu arada cemaatleri de kontrol etmek isterler. Bu kombinezonda cemaat siyasi talepte bulunduğunda ‘Sen cemaatsin, orda dur, işine gelmiyorsa parti kur sahaya in’ der. Ancak bu sorunu çözmüyor...”
Zaman gazetesinin bir başka yazarı
Ali Ünal da kimin “fani”, kimin “baki” olduğunu gönlünce yazıverince iş çözüldü: “Cemaatler, tarikatlar, en has ve gevşek dokulu sivil toplum kuruluşları olduğu gibi, varlıklarını Kıyamet’e kadar sürdürecek ve İslâm’ın on dört asırlık tarihinde yüzlerce iktidarı ve siyasî partileri eskittikleri gibi, yine yüzlerce iktidarı ve siyasî partileri eskiterek varlıklarını devam ettireceklerdir.” Her şey böyle ayan beyanken hariçten gazel okumanın anlamı kaldı mı ey okur? Kalmadı.
Herkes biliyor ki bu kapışma, Türkiye’nin ne hallere düştüğünü anlama bakımından önemlidir, ama işte hepsi o kadar. “Hangisi kazanırsa Türkiye kazanacak” diye soranlar varsa söyleyelim; Türkiye’nin kazanması aşkın bir aydınlanmaya, geçmişe değil geleceğe uzanacak bir vizyona bağlıdır ve bu, her ikisinde de bir nebze olsun yoktur.