Başlangıcından bu yana çeşitli hukuksuzlukların yaşandığı, usul hatalarının yapıldığı ve bu yüzden de kamuoyunda çok tartışılan bir dava haline gelen Ergenekon Davası’nın bir önceki duruşmasında savcının Esas hakkındaki Mütalaasını vereceğini bildirmesi davanın sonuna yaklaşıldığının ifadesi olmuş ve bu nedenle duruşma 13 Aralık 2012 Perşembe günü saat 10.00’a ertelenmişti.

 

Bazı siyasal parti temsilcileri, milletvekilleri, Türkiye Barolar Birliği, başta İstanbul ve Ankara Baroları olmak üzere çeşitli illerin baroları, yazarlar, sanatçılar, gazeteci ve sivil toplum örgütleri temsilcileri ve binlerce vatandaş adaletsizliklere ve hukuksuzluklara tepki göstermek amacıyla 13 Aralık’ta Silivri’nin yolunu tuttular. Yolların kesilmesi üzerine Trakya’nın dondurucu soğuğuna aldırmadan iki kilometrelik yolu yürüyerek yargılamanın yapıldığı Silivri Cezaevi Yerleşkesinin önüne geldiler. Burada jandarma engeliyle karşılaştılar. Vatandaşların içeri girmelerini engellemek ve püskürtmek amacıyla, cop, biber gazı ve tazyikli su kullanıldı. Miting havasına dönüşen destek eyleminde vatandaşlar ellerinde taşıdıkları pankartlar, bayraklar ve sanıkların fotoğraflarıyla çeşitli sloganlar atarak hava kararıncaya kadar gösteri yaptılar.

 

Duruşma başladığında, savcının Esas Hakkındaki Mütalaasını okuması beklentisi gerçekleşmedi. Mahkemenin davayla birleştirilen 22. İddianamenin okunacağını bildirmesi savunma avukatlarını ayağa kaldırdı. Avukatlar, bu birleştirmeden haberleri olmadığını, bu konuda savunmanın görüşünün alınmadığını, itiraz süresine uyulmadığını belirterek mahkemeden söz hakkı istediler. Avukatlara söz hakkı verilmemesi mahkeme salonunu karıştırdı. Mahkemenin bu kararına izleyicilerin de tepki göstermesi üzerine, dinleyiciler salon dışına atıldı. Birleştirmenin mümkün olmadığı konusundaki ısrarlarını sürdüren avukatlar da üzerlerine robocop gönderilerek zorla dışarı çıkarılmak istendi. Tartışmalar ve tepkilerin gün boyu devam etmesi üzerine duruşmaya dört kez ara verildi.

 

Duruşmaya gözlemci olarak katılan İstanbul Barosunu Başkan Av. Doç. Dr. Ümit Kocasakal, Başkan yardımcısı Av. Mehmet Durakoğlu, Genel sekreter Av. Hüseyin Özbek, Yönetim Kurulu Sayman Üyesi Av. Ufuk Özkap, Yönetim Kurulu Üyeleri Av. Özlem Aksungar, Av. Turgay Demirci, Av. İsmail Altay, Av. Hasan Kılıç da hazır bulundular.

 

Duruşmayı izleyen milletvekilleri, sanatçılar ve sanık avukatları adına, verilen aralarda çeşitli basın açıklamaları yapıldı. Sanık avukatları adına üç avukatın yaptığı açıklamada, birleştirilen dava ile ilgili sözlü taleplerinin reddedildiği, yasayla kaldırılan özel yetkili mahkemelerde, söz konusu yasanın çıktığı tarihten itibaren açılmış davalara bakamayacağı ve yetkili olmadıkları bir davanın iddianamesinin okunamayacağı, mahkemenin hukuka aykırı bir uygulamayı daha kayda geçirdiği vurgulandı.

 

İstanbul Barosu Genel Sekreteri Av. Hüseyin Özbek, duruşma boyunca özel yayın yapan Ulusal Kanala yaptığı açıklamada, 22 İddianameli 65’i tutuklu 289 sanıklı ve beş buçuk yıldır devam eden Ergenekon davası ile 1923’te kurulmuş Türkiye Cumhuriyetinin tasfiyesi davasının görüldüğünü söyledi. Her yaştan insanın dava nedeniyle Silivri’ye gelmesini Türk Ulusunun kolektif vicdanının harekete geçmesi olarak değerlendirdiğini belirten Özbek, “Bu davaların siyasal niteliği hukuki niteliğinin önüne geçmiştir. Bu türden davalarla yargı üzerinden yeni Türkiye, değiştirilen Türkiye, tamamen emperyalizmin emrine verilmiş bir Türkiye arzu edilmektedir: Bunu yargı silahıyla, hukuk silahıyla gerçekleştirmeye çalışmaktadırlar” dedi.

 

Otoritesi, gücü, makamı ne olursa olsun hiç kimsenin yargı üzerinde bir etkisinin olmaması, yargıçların da tamamen dava dosyasındaki maddi delillere dayanarak hüküm vermesi gerektiğini kaydeden Özbek, millet adına yargılama yapanların kamuoyunun duyarlılığını da dikkate almaları gerektiğini savundu.

 

Tekelci sermayenin oluşturduğu televizyonlarda, diğer medya organlarında senelerdir bu davalarla ilgili kampanyalar yürütüldüğünü, ekranlarda ve gazetelerde bu tür davaların hükümlerinin çok daha önceden verilmiş bulunduğunu belirten Hüseyin Özbek, bu iddiaların sahiplerinin tarih önünde sorumluluktan kurtulamayacaklarını bildirdi.

 

Türkiye’de yüzün üzerinde hukuk fakültesi bulunduğu ve bu fakültelerin görülmekte olan davalara ilişkin hukuki durum hakkında objektif bir duruş sergileyemedikleri ve iyi bir sınav veremediklerinin altını çizen Özbek, konuşmasını şöyle tamamladı: “İstanbul Barosu başından beri hukuku savunmaktadır. Hukuksal duyarlılığını sürdürmektedir. Ülkenin kuruluş değerleri ile yargı bağımsızlığı konusunda, hukukun politikaya alet edilmemesi konusundaki duyarlı tavrını bundan sonra da sürdürecektir. Kısacası İstanbul Barosu her zaman hukukun yanındadır, hakkın yanındadır, adalet istemektedir, adil yargılanma istemektedir. Ülkenin kuruluş değerlerine saygı istemektedir, ülkenin kuruluş değerlerine sahip çıkmada,, kuruluş sistematiğinin korunmasında ve yaşatılmasında İstanbul Barosu her zaman taraftır ve  ısrarlıdır. İstanbul Barosunun tarafı Atatürk’ün tarafıdır, Cumhuriyetin tarafıdır, 29 Ekim 1923 felsefesidir.”


 

İstanbul Barosu