Sovyetler Birliği dağıldıktan sonra tarihin sonunun geldiğini ilan edenler, artık dünyaya barışın ve demokrasinin hakim olacağını iler sürdüler. İki kutuplu dünyanın son bulmasıyla silah üretimi yarışının sonlanacağını ve silaha harcanan kaynakların insanların refahı için kullanılacağını söylediler. Aradan 20 yılı aşkın bir süre geçti, ama ne savaşlar ne çatışmalar son buldu ve ne de silah üretimi azaldı. Tam aksine, hem silah harcamaları hem de çatışmalar arttı. Bu durum yüz binlerce insanın yaşamına mal olduğu gibi milyonların yerinden yurdundan edilmesine yol açtı.


Ortadoğu ve AKP Hükümeti


Özellikle “tek kutuplu dünya” yaratma peşinde olan ABD’nin emperyal amaçlarla Irak’a ve Afganistan’a silahlı müdahalesi büyük yıkımlara neden oldu. Ortadoğu daha da istikrarsız hale geldi. Arap Baharı’nın ise nereye evrileceği belli değil. Dine, mezhebe dayalı yeni vesayet rejimlerinin oluşma ihtimalinin yüksek oluşu, bölgede ve demokratik, laik ülkelerde endişe yaratıyor.


Suriye’deki iç çatışmalar kanlı bir biçimde sürüyor. Bu iç savaşta arabuluculuk yapmak varken alenen ve aktif biçimde taraf olan AKP hükümetinin bu yanlış politikada ısrar etmesi, Türkiye’ye ve bölge istikrarına büyük zarar veriyor. “Komşularla sıfır sorun” diyerek yola çıkan AKP Hükümeti bunun tam tersini yaptı. Bugün neredeyse sorun yaşamadığımız bir komşu ülke kalmadı. AB hedefinden uzaklaşan AKP Hükümeti’nin bölgedeki liderlik hevesi de karşılık bulamadı.


AKP Hükümeti’nin yanlış ve tehlikeli politikasını gözden geçirmesi ve savaşa müdahil olmak yerine Suriye’de ve bölgede sorunların müzakere ve diyalog yoluyla çözümüne katkıda bulunması gerekir. Halkın büyük çoğunluğunun isteği de bu yöndedir. Savaşa girmek kolaydır; ama savaştan çıkmak ve savaşın tahribatından kurtulmak kolay değildir. ABD’nin büyük askeri gücüne rağmen Irak ve Afganistan’da içine düştüğü durum ve yarattığı yıkım ortadayken, AKP Hükümeti’nin savaşçı tutumunu anlamak ve onaylamak mümkün değildir.


Hükümetin savaşa hayır diyen ana muhalefet CHP’yi ve herkesi Esadcılıkla suçlaması kabul edilemez. Bu, savaşın alternatifinin olmadığını söylemektir. Oysa savaş, -adı ne olursa olsun- kaçınılmaz ve önlenemez bir şey değildir. Savaşı yapan insan, barışı da yapar. Tabii; ülkede, bölgede ve dünyada barışın sağlanması ve korunması kendiliğinden olmaz; barış için kararlı, bilinçli ve ısrarlı şekilde uğraşmakla olur.


Barış; mutlaka barış


Barışın ön koşulu; barış kültürünü benimsemektir. Bu kültürü geliştirmek ve yerleştirmektir. Bunu yapacak olanlar, insan yaşamını en temel insan hakkı sayan kimselerdir. Günümüzde siyasal ve toplumsal sorunların hala silah ve şiddet yoluyla çözülebileceği bir yanılgıdır. Çünkü şiddet şiddeti doğurmakta ve yıkımlar daha da derinleşmektedir. Ülkemizde “Kürt sorunu” bağlamında 30 yıldır yaşananlar da bunu doğrulamaktadır.


Barış kültürünün gelişmesine ve barışa hizmet etmek isteniyorsa yapılacak olan; silahı, şiddeti ve terörü reddetmek, diyalogu ve demokratik barışçı yöntemleri öne çıkarmaktır. Nitekim geçen yıl olduğu gibi, bu yıl da 1 Eylül Dünya Barış Günü’nde tüm ülkelerde milyonlarca insan meydanlarda savaşı lanetledi ve siyasetçiler de hükümetler de barışçı hizmet çağrısı yaptı. İnsanlar artık savaş istemiyor, emperyal güçlerin hukuk tanımazlığına karşı tavır alıyor. “Güçlü olan haklıdır” anlayışının geçersiz kılınmasını istiyor. Burada görev, demokratik siyasete ve BM gibi uluslararası kuruluşlara düşüyor. BM bir taraftan barış hukukunu güçlendirmeye çalışırken, diğer yandan da küreselleşme olgusuyla dünya çapında daha da derinleşen eşitsizliklere karşı tavır almalıdır.


Barışçı bir dünya için yeryüzünde adaletli bir ekonomik düzenin kurulması gereklidir. Böyle bir düzen, ülkelerin eşitliğini kabul etmekle ve uluslararası dayanışmayı yükseltmekle gerçekleşebilir.


Savaş silahla yapılıyor. O nedenle başta nükleer, kimyasal ve biyolojik silahlar olmak üzere saldırı silahlarının azaltılması ve giderek yok edilmesi gerekir. Bu konudaki uluslararası anlaşmaların çoğaltılması, ileri aşamalara götürülmesi ve ciddiyetle uygulanması şarttır. Yapılan hesaplar, silahlanmaya harcanan paranın %12’si ile dünyanın bütün çocuklarının sağlık sorunlarını çözmenin, açlığı ve yetersiz beslenmeyi önlemenin mümkün olduğunu gösteriyor.


Uygar dünya barışçı dünyadır. Barışı hakim kılmak için öncülük görevi de yine sola, sosyal demokrasiye düşmektedir. Çünkü sol için barış, yalnız bir hedef değil aynı zamanda tıpkı özgürlük, eşitlik ve dayanışma gibi bir temel değerdir.
Kaynak: http://www.ercankarakas.org/tr/index.php?main=HaberDetay&Hid=58