Savcıyla 'ayakta ifade verme' tartışması yaşayan avukat tutuklandı Savcıyla 'ayakta ifade verme' tartışması yaşayan avukat tutuklandı

Bir stajyer avukatın anlattıkları, Türkiye'de güven bunalımı yaşayan yargı sistemi altında ezilen işçi ve stajyer avukatların durumunu gözler önüne seriyor.

Türkiye'de 100'ün üzerinde hukuk fakültesi bulunuyor. Devlet ve vakıf üniversitelerinden mezun olan binlerce hukukçu çoğunlukla avukatlık yaparak hayatını idame ettiriyor. Hukuk mezunu fazlalığı ise patron avukatlara, şirketleşmiş olan avukatlık ortaklıklarına, staj dönemlerinden başlayan ağır sömürü altında her türden olanağı temin ediyor. Staj adı altında çoğu zaman ücretsiz ya da çok düşük ücretlerle çalışan stajyer öğrenciler ve stajyer avukatlar avukatlık ruhsatı aldıktan sonra ise özlük haklarından yoksun, skalası çok değişken ve üst sınırı bile çok düşük ücretlerle piyasa koşullarına direnemeyen işçi avukatlar oluyorlar. Bunun yanında büro emekçisi olan sekreterler, adliyede icra ve dava takibi yapan avukat katipleri, çalışma koşullarının ağırlığı ve ücretlerinin düşüklüğü altında eziliyor. Sadece İstanbul, Ankara, İzmir özelinde olmayan hukuk emekçileri üzerindeki sömürü  birçok taşra kentinde de belirgin halde hissediliyor. Bunun bir örneğini Gaziantep'te esnek ve güvencesiz çalışan, mesleki kaygılar nedeniyle adını gizlemek zorunda kaldığımız bir hukuk öğrencisi yaşıyor. Bir yıldır bir hukuk bürosunda stajyer avukat olarak çalışan Mehmet (isim gerçek değil) geçtiğimiz günlerde işten çıkarıldı.  

PASPAS YAPAN AVUKAT

Mehmet büroda belirli bir iş tanımının bulunmadığını, hem adliyelerde dava ve icra takibi yaptığını aynı zamanda da ofiste çay kahve servisi yapıp mutfak işleriyle ilgilendiğini söylüyor: “Haftada en az bir kere ofisin genel temizliğini yapıyordum, geri kalan zamanlarda dosya üzerindeki çalışmalara destek oluyordum. Bir sekreter ve bir avukat katibinin yapacağı işleri tek başıma yapıyordum.”Çalışma saatleri burada da diğer avukatlık bürolarında olduğu gibi. Güya 09.00-18.00 ama genel olarak bir ya da iki saat fazla mesai yapılıyor. Cumartesileri de çalışıyor üstelik: “Günde bir öğün yemek hakkım bulunmaktaydı. Ulaşım giderlerini ise kendi cebimden karşılıyordum. Ücreti haftalık halinde alıyordum. Haftada 200 lira alıyordum. Bazen daha az almakla birlikte daha yüksek aldığım hiç olmadı. Demin bahsettiğim işleri yapıp asgari ücretin yarısına çalışıyordum. Staj adı altında köle emeği olarak addedeceğimiz çalışma koşulları altındaydım.”Stajyerler için bunlar alışıldık çalışma koşulları aslında. Ama Mehmet kendisinin olmadığı durumlarda bu angarya işleri “işçi avukatlar”ın yaptığını söylüyor: “Sınav zamanlarında ben olmayınca ofiste benim yaptığım yerleri süpürüp paspaslama, masa silme, çay kahve servisi türünden işleri avukat arkadaşlar yapıyordu. Düşünsenize avukatsınız ve ücret mukabilinde çalıştığınız ofiste yerleri paspaslıyorsunuz. Çünkü işsiz kalma korkusu içindesiniz. Kendi ofisinizi açacak, sermaye birikimi sağlayacak ekonomik olanaklara sahip değilsiniz.”İşin dikkat çeken bir diğer kısmı ise aslında meslektaşlık, arkadaşlık kisvesi altında yaşanan hak gaspları. Paspasla yerleri süpürürken akla gelmeyen arkadaşlık iş saatlerini esnetmek için geliyordu. Mehmet şöyle anlatıyor bu durumu da: “Sizinle istediği üslupla konuşma, arkadaşlık kurma kisvesi altında iş tanımınızı esnetme, ücretlerinizin düşüklüğünü dile getirdiğinizde stajyer olduğunuzu söyleyip  konuyu geçiştirme hakkını kendisinde buluyor  patron avukatlar. Bunun yanında sigortasız çalıştığımı söyleyince de şaşırmayacağınızı düşünüyorum. Neticede öğrencisiniz ve tecrübe kazanıyorsunuz!”

SÖMÜRÜNÜN SON NOKTASI: BEDAVA ÇALIŞMAK

“Çalıştığım ofiste bir yılı doldurmuştum. İki çalışanın yapacağı işi tek başıma yapmam, patronun bundan sağladığı muazzam kar ve müvekkil çevresinin genişliğiyle buna bağlı olarak edindiği yüksek gelir düzeyine karşın ücretime yapacağı bir miktar zammın saadetini bozmayacağını düşünüyordum. Özel görüşme talep ettim”. Mehmet’in anlattığına göre görüşmede patron avukat önce davranıyor ve herhangi bir patronun yapacağını yapıyor: Zam talebimi dile getirmeden önce işlerinin pek iyi olmadığını, küçülmeye gideceğini, işçi çıkarmayı düşündüğünü söyleyerek başlangıç yaptı. Bunu söylemenin çok zor olduğu, beni normalde çok sevdiği, böyle bir konuşma yapmanın onu çok üzdüğü gibi sevgi ve şefkat dolu cümlelerden sonra benim yerime ücret almadan çalışacak bir stajyer bulduğunu söyledi.”Yani Mehmet sırasını savmıştı, şimdi sıra sömürülecek hem de ücretsiz çalışmayı kabul etmiş yeni bir stajyerdeydi. Mehmet Avukatlık Kanunu’ndaki eksikliğe dikkat çekiyor: “Avukatlık Kanunundaki stajyer avukatlık düzenlemesinde stajyer avukatın ücret almadan ve sigortasız çalıştırılması hükmü ücretsiz emek sömürüsünün önünü açıyor.”

BİR MESLEK BİTİYOR

Mehmet’in anlattıklarından sadece işçi avukatlar ya da stajyerlerin sorun yaşadığı sanılmamalı. Avukat katiplerinin, sekreterlerin de birçoğu özlük haklarından yoksun olarak çalışıyor. 1000 liraya haftanın 6 günü çalışan sekreterlerin olduğunu söyleyen “Hukuk mezunu fazlalığı ise avukat katipliği diye bir mesleği ortadan kaldırmak üzere. Birçok avukat katibi bu meslekten nasıl kurtulacağını düşünüyor. Ücretsiz dahi çalıştırılabilen stajyer öğrenciler avukat katibinin yaptığı işleri aynı kalitede yapmasa da patronun işi görülüyor. Yıllardır bu işi yapan avukat katiplerinin 2000 liranın üzerinde ücret alanları yok denecek kadar az.”Yargının savunmayla birlikte bir diğer bacağı da yargılama. Bu yılda binlerce hukuk fakültesi mezunu, biraz da avukatlıkla ilgili bu karamsar tablo nedeniyle hakim ve savcı olmaya yöneliyor. Mehmet’e göre “Yoksul emekçi çocuklarının avukatlık yaparak hayatını idame ettirmesi çok zor” Çünkü piyasaya boyun eğen her meslek gibi avukatlık için de sermayeniz, güçlü bir bağlantı ve garantörünüz olmadan ofis açıp serbest avukatlık yaparak ayakta kalmak hayli güç eskisine göre. Daha bundan birkaç ay önce bir avukat, borçlarını ödeyemediği için İstanbul’da bunalıma girip intihar etmişti. 

AVUKATLIKTAN KAÇARKEN...

Mehmet’e göre bu durumda emekçi çocuklarının hakim-savcı olma arzusu daha iyi anlaşılabiliyor. Ama işler orada da pek parlak görünmüyor Mehmet’e göre: “Hakim-savcı olmak ise liyakat, adil karar ve işlemlere imza atabilme, sağlıklı bir yargılama süreci için mesleki prensiplere bağlılık gerektiren bir iş. Bundan birkaç yıl öncesine kadar Fethullahçı çetenin hakimlik-savcılık kadrosunu doldurması, bugün de benzer bir kadrolaşmanın olmadığı anlamına gelmiyor. Torpilin ve iltimasın tahmin edilenin ötesinde işlediği, liyakatten çok mevcut iktidara yakınlığın önemsendiği atamalara bakarak dahi anlaşılabilir. Bir de hiç somut delillere dayanmayan, belirsiz, keyfi bir güvenlik soruşturması var. Deneyimli ve birikimli olmasına rağmen birçok hakim ve savcının terfi edememesi de aynı durumdan kaynaklanmaktadır. Birçok hukuk fakültesi mezununun umudu bu sınav. Ama yazılı sınavda derece yapan insanların mülakatta elenmesi hem şaşırtmakta, hem de atama kriterlerini sorgulatmaktadır. Bu nedenle hukuk mezunlar daha baştan pek şanslarının olmadığını düşünür." 

TEK ÇARE ÖRGÜTLÜLÜK

Mehmet bu tabloyu değiştirmenin, avukatlık mesleğini hakkıyla yapabilmenin ve sömürünün engellenmesinin tek koşulunun örgütlülük olduğunu söylüyor: “Hukuk fakültesi mezunlarının staj dönemlerinden başlayan bir örgütlülüğünün olması gerekir. İşçi avukatların mesleki örgütlülüğü gerekir. Avukat katipleri, sekreterler, öğrenciler hukuk bürolarında çalıştıkları süre boyunca dayanışma içinde olmadan, örgütlü olmadan kazanım elde edemeyeceği gibi daha kötüsüne alıştırılmaya zorlanacaklardır. Ya bu doğrultuda siyasal, hukuksal ve ekonomik mücadele vereceğiz ya da beyhude bir iyileşme beklentisi içinde olacağız. Birbirimizden güç aldıkça emekçinin kazanabileceklerini deneyimleyerek göreceğiz. Hiçbir işçi, hiçbir emekçi yalnız değildir. Bunu unutmamamız gerekiyor, aradığımız destek, güç hemen yanı başımızda, beraber çalıştığımız arkadaşlarda. Böyle bakmalıyız.” (Ahmet Çınar / Sol Haber)