Hukukun sorunsuzca işleyebilmesi için oluşturulmuş bir takım yapı taşları vardır. Hiç şüphesiz bunlardan en önemlilerinden biri de avukatlardır. Hukuk fakültesini kazanmakla başlayan avukatlık serüveni; fakültenin ardından avukatlık stajı, avukatlık sınavı, ruhsat derken yıllar sürer. Ancak tüm bunların ardından, nihai sonuca ulaşıp mesleği icra etmeye başlayan avukatlarımızı yeni bir soru bekliyor olacaktır. Şimdi kimin avukatlığını yapmaları gerekiyor?


   Hepimizin bildiği üzere, hakim karşısına çıkan herkesin savunulma hakkı vardır. Bu hak anayasamızda tereddüde yer vermeyecek bir biçimde, 36. maddesinde, “hak arama hürriyeti” içinde, “Temel Haklar ve Ödevler” arasında şu şekilde belirtilmiştir;
“Herkes, meşru vasıta ve yollardan faydalanmak suretiyle yargı mercileri önünde davacı veya davalı olarak iddia ve savunma ile adil yargılanma hakkına sahiptir”. 
Anayasamızın yanı sıra, İnsan Hakları Evrensel Beyannamesi bir insan hakkı olarak savunma hakkını içermektedir (m. 8, 9, 10, 11).  Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi ise savunma hakkını öncelikli olarak sanık bakımından öne çıkarmış (m. 6/3) ve herkesin savunma hakkının olduğunu kabul etmiştir (m. 6/1).

   Hakim karşısına çıkan her şahsın savunulmasının bir hak olduğunu belirttik. Ancak takdir edersiniz ki bu şahıslar içerisinde katiller, tecavüzcüler, hırsızlar, rüşvetçiler vs. bulunuyor. Ve her bir suçlu, aynı zamanda bir avukata sahip oluyor. Elbette ki avukat suçu değil, sanığı savunur. Ama bir avukatın prensipleri olamaz mı? İşsiz kalma pahasına vicdanın sesini dinleyemez mi? Yoksa bu bir avukat için lüks müdür?
Her meslekte olduğu gibi avukatlar da belirli bir ücret karşılığı çalışmak durumundadır. Ancak madem avukatlık kutsal mesleklerden sayılıyor, o halde olaylara para bazlı bakılmaması gerekiyor. Aksi takdirde “doğruyla yanlışla hakim-savcı uğraşsın, bizim işimiz para kazanmak” gibi bir düşünce oluşur. Ve bu düşünce hukukumuzun selameti için hiç de iyi olmaz. 
Hakim karşısına çıkan herkesin savunulma hakkının var olduğu gerek anayasamızda, gerekse diğer uluslararası hukuki anlaşmalarda keskin hatlarla belirlenmiş olsa da, yıllardır tüm dünyada hukukçular arasında tartışılan bir konu olmaya devam ediyor.

   Aslını isterseniz, adaletin tecelli etmesi için kurulan bir mahkemede hem davalıyı, hem de davacıyı savunan iki ayrı avukatın olması ise ayrı bir ironi. Hukuk sandığımızdan daha komplike bir alan. Hukukla ilgili bir soruya yanıt ararken, kendimizi başka soruların içinde kaybolmuş bir şekilde bulmamak elde değil…


Kübra CANDAR