İşte bu sözler üzerine Aydın ve Ayhan, Av. Ateş'ten şikayetçi olur. Adalet Bakanlığı soruşturma izni verince de Ateş hakkında “Hakaret” ettiği suçlamasıyla iddianame düzenlenir.

Yarın Ankara Batı 3. Ağır Ceza Mahkemesi'nde ilginç bir hakaret davası görülecek.

Davanın tarafları da içeriği de oldukça dikkat çekici.

Şikayetçiler, Cumhurbaşkanlığı Avukatları Hüseyin Aydın ile Süleyman Ayhan.

Sanık da darbe davalarında bazı sanıkların avukatlığını yapan ve savunmalarında, “Ben FETÖ’ye karşı olan bir cemaat mensubu, bir tasavvuf ehliyim. FETÖ'ye bu darbeden dolayı karşıyım, ama nefretimin asıl sebebi, dinlerarası diyalog çalışmaları” diyen Yakup Ateş.

Davanın konusuna gelince;

Ankara 17. Ağır Ceza Mahkemesi'nde görülen Genelkurmay Çatı Davası'nın 6 Aralık 2017'deki celsesinde Avukat Yakup Ateş, dini içerikli savunma yapar. Bunun üzerine o dönem Başbakanlık Avukatı olan Süleyman Ayhan, “Burası cami avlusu değil” diye tepki gösterir. Bir başka celsede Cumhurbaşkanlığı Avukatı Hüseyin Aydın, Ateş'in dini terminoloji kullanmasını eleştirir.

Av. Yakup Ateş de 13 Temmuz 2018'deki celsede savunma yaparken, şunu söyler:

“Cumhurbaşkanım ne güzel ki, dualarla göreve başladınız, ancak Allah ve Peygamber düşmanlığı yapan Süleyman Ayhan ve Hüseyin Aydın'ı nasıl buraya gönderdiniz?”

İşte bu sözler üzerine Aydın ve Ayhan, Av. Ateş'ten şikayetçi olur. Adalet Bakanlığı soruşturma izni verince de Ateş hakkında “Hakaret” ettiği suçlamasıyla iddianame düzenlenir.

“DİNSİZ DEMEYİ HAKARET SAYARSAK İNANMAYANLARA HAKARET ETMİŞ OLURUZ”

Davanın ilk celsesi geçtiğimiz 28 Mart'ta yapılır. Müşteki Avukatlarının katıldığı duruşmada Av. Yakup Ateş kendisini şöyle savunur:

“Üzerime atılı suçlamayı kabul etmiyorum. Kişilere, 'Dinsiz, imansız' demek hakaret sözleri değildir. Müşteki Süleyman Ayhan 6 Aralık 2017 tarihli duruşmada bana hitaben, 'Burası cami avlusu değil' diyerek, sataştı. Ben de müvekkilim adına savunmamı T.C. Anayasası ve yürürlükteki yasalar çerçevesinde usul ve yasaya uygun bir şekilde yaptım. Yaptığım savunmalar çerçevesinde dini konulardaki hassasiyetlerim nedeniyle herhangi bir isim kullanmadan, bazı manevi kavramlara yollama yapmış olabilirim. Duruşma sırasında Hüseyin Aydın'ın benim için, 'Dini terminoloji kullanıyor' demesi üzerine sinirlerim bozuldu. 13 Temmuz 2018 tarihli duruşmada yapmış olduğum savunmada, 'Cumhurbaşkanım ne güzel ki, dualarla göreve başladınız, ancak Allah ve Peygamber düşmanlığı yapan Süleyman Ayhan ve Hüseyin Aydın'ı nasıl buraya gönderdiniz?' dedim. Kullanmış olduğum ifadeler, onların kullandığı ifadeler gibi eleştiri kapsamındadır. Eğer biz, 'Dinsiz' demeyi hakaret olarak kabul edersek, Türkiye'de yaşayan ve dine inanmayan insanlara hakaret etmiş oluruz. Ben hakaret niyetiyle değil, sadece eleştiri mahiyetinde bu sözleri kullandım. Ayrıca bu konuda Yargıtay 18. Ceza Dairesinin aldığı olduğu 2015/42276 numaralı kararı vardır. Bu kararda kişiye, 'Dinsiz, imansız' demenin hakaret sayılmayacağını açıkça belirtmiştir. Suçsuzum. Beraatimi talep ediyorum.”

Av. Ateş'ten sonra söz alan Hüseyin Aydın'ın Avukatı ise “Cami avlusunda değiliz” sözünü müvekkilinin söylemediğini, ayrıca bu söz ile sanığın hakaret ifadeleri arasında uzun bir zaman aralığı bulunduğunu belirterek, “Yargıtay 18. Ceza Dairesi'nin kararı ifade özgürlüğü kapsamında değerlendirilen somut bir olaya özgüdür. Burada ise dikkat edilmesi gereken şey, toplum nezdinde küçük düşürme hususudur” der.

Yaşanan olay sırasında müştekilerin duruşma salonunda olmadığını, hakaret sözlerinin gıyaplarında söylendiğini kaydeden Avukat, bu nedenle Hüseyin Aydın ve Süleyman Ayhan'ın mahkemede dinlenmesi kararından vazgeçilmesini de ister. 

Ancak Mahkeme, bu talebi reddederek, duruşmayı 22 Nisan'a erteler.

Bu celseye Süleyman Ayhan katılırken, Hüseyin Aydın'ın Avukatı, müvekkilinin bir sonraki celsede hazır edileceğini bildirerek, ek süre ister. 

ÖNCE ÜÇ HİLALLİ SAVUNMA

Beyanı alınan müştekilerden Av. Süleyman Ayhan, sözlerine şöyle başlar:

“Sayın başkanım, bu menfur darbeden sonra Sayın Cumhurbaşkanlığı ve Sayın Başbakanlık makamı bildiğim ve duyduğum kadarıyla Ankara'da sadece ceza hukuku alanında çalışan, bu alanda etkin ve yetkin olan avukat arayışına girmiş. Dolayısıyla bana teklif getirdiler. Ben 20-25 yıldır ceza davaları dışında başka bir davaya bakmadım. Biz sözleşme yaparak, Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti Başbakanlığı adına Genelkurmay Çatı Davasına girmeye başladık. Hüseyin Bey de Cumhurbaşkanlığı şahsi vekili olarak. Tabii davanın önemi, ihanetin büyüklüğü, devletimizin ve milletimizin karşı karşıya kaldığı elim ve vahim olaylar sonucunda dersimizi çalışarak gittik duruşmalara. Yani ben belki yüz bin sayfa resim ve görüntü izleyerek gidiyordum. Hüseyin Bey de keza öyle. İddianamenin kendisi zaten 3 bin sayfa. Biz duruşmalara hep hazırlıklı gittik, bütün basın, dünya basını, Türkiye basını, yayın organları, ajanslar da izliyordu ve bazen televizyonlarda canlı yayınlara katılıyorduk. Bazen değil, hemen hemen her gün gazetelerde sorularımız haber oluyordu, çünkü biz dersimizi çalıştığımız için.

Yani şimdi huzurdaki sanık da avukat, ama millet dersini çalışmadan geliyordu. Ondan sonra çapraz sorguda bocalıyorlardı. Muhtemeldir ki, sanıklar avukatlarına herhalde, 'Bu sorular sorulacaktı, niye bizi uyarmadın?' diyordu, ben onlarca avukattan duydum. İşin bir tarafı bu. Bir diğeri, bize karşı kin, öfke, nefret. Türkiye'de herkes bilir, tek üç hilalli ve Türk Bayraklı rozeti takan, gezen, her yere giden avukatlardan bir tanesiyim. Milliyetçiyim, Türküm. Bunu saklasam ne olur, saklamasam ne olur. Bunu burada çıkarsam da mahkemeye saygısızlık olmaz, taksam da olmaz. Muhtemeldir ki, ben okul yıllarında da arkadaşlarımdan araştırdım sanığı, benim Türk olmam da Türk milliyetçisi olmam da bir rahatsızlık kaynağı kendisi için.

Üçüncüsü biz duruşma salonunda işimize gerçekten hakimiz, çünkü böyle bir davada görev yapmazsam, ben millete karşı vebal altında kalırım. Hüseyin Bey de keza öyle. Benim avukatım aynı zamanda oğlum. Sami Beyin (Hüseyin Aydın'ın Avukatı Sami Kabadayı) orada bunlar da derslerini sabaha kadar çalışır, gelirdi. Hazır gelmezlerse, duruşmadan kovardık. Bir tarafı daha var; Sanık söz alınca, 'Müslümanım' diye başlıyor. Fakat savunduğu darbecinin ta kendisi. Şu anda tutuklu zaten bir çoğu. Bir tanesi Kara Harp Okulu Komutanını derdest eden, elini ayağını bağlayan, salonun birine kitleyenin avukatı. Diğeri kahraman vatan evladı. Burada darbe girişimini meşrulaştırma, yargılamayı ve Süleyman Ayhan ile Hüseyin Aydın Beyi de itibarsızlaştırma çabası var.”

SONRA METRELİ, TANSİYON ALETLİ VE DERECELİ SAVUNMA

ÇHD'ye baskın: 4 avukat gözaltına alındı ÇHD'ye baskın: 4 avukat gözaltına alındı

Ayhan böyle devam ederken araya giren Mahkeme Başkanı, darbe davasının 17. Ağır Ceza Mahkemesi'nde görüldüğünü, Yakup Ateş'le ilgili şikayetin ise kendilerine, “Allah ve Peygamber düşmanı, din düşmanı ve dinsiz” demesi olduğunu hatırlatıp, buna ilişkin savunma yapmasını ister. 

Bu uyarı üzerine Ayhan, önce bir metre, sonra tansiyon aleti, nihayetinde derece ölçer göstererek, şunları söyler:

“Her ne kadar dava hakaret suçundan açılmış ise de anlattığım gibi, burada suçu övme, 15 Temmuz darbe girişimini övme, kolaylaştırma ve bizleri de itibarsızlaştırma çabası var. Şimdi dine gelelim; Ben bununla (Metreyi gösterir) masayı ölçerim, uzaklığı da ölçerim. Şu tansiyon aletiyle tansiyonun miktarını da ölçeriz, şununla ateşi ölçeriz vs. Peki benim dinli ya da dinsiz olduğum neyle ölçülmüş? Beni hayatında hiç görmüş mü, hiç tanıyor mu? Ses hariç Süleyman Ayhan kimdir, nasıl dinli dinsiz, neye göre dinli dinsiz? Ve bu sanık hala duruşmalara giriyor ve avukatlığa devam ediyor. Sanıktan şikayetçiyim.”

O celsede Süleyman Ayhan'ın davaya katılımı ve Avukatının Hüseyin Aydın'la ilgili ek süre talebi kabul edilerek, duruşma yarına bırakılır.

“Bakalım yarınki duruşmada ne olacak?” dedikten sonra sanık Avukat Yakup Ateş'le ilgili iki not aktaralım.

Geçen sene Sincan'daki bir duruşma arasında Ateş, mescide gider. Namaz bitmiş, dua edilmektedir. Namazı kıldıran kişi onu görünce, “Allah'ım bu darbecileri, bunlara destek olan hainleri kahreyle” diye yüksek sesle dua eder. Ateş, namazını kılıp, mescitten çıktığında ayakkabılarının dışarı atıldığını ve içine su doldurulduğunu fark eder.

En dikkat çekici husus ise Ateş'in görme engelli bir avukat olması!..

Müyesser Yıldız

Odatv.com